“DÜNYAMIZI Değiştiren On İki Hastalık”, Irwin W.
Sherman tarafından 2007 yılında yazımı tamamlanmış ve 2016 yılında Türkçeye
çevrilmiş önemli bir kitaptır.
Yazarı
araştırdığımızda, 1933 doğumlu bir biyoloji profesörü olduğunu görüyoruz.
Kitabı tamamladığında 75 yaşındaymış ve hastalıklar üzerinden insanlığın tarihî
dönüm noktalarını iyi yakalamış. Hastalıkların toplumları ve dolayısıyla
dünyayı nasıl değiştirdiğini on iki hastalık üzerinden değerlendirmiş.
Kitapta
bahsedilen on iki hastalık; porifiri, hemofili, patates mantarı, kolera, çiçek,
hıyarcık vebası, frengi, verem, sıtma, sarıhumma, grip ve AIDS’tir.
Hastalıkların
ortak tarafı, insandan insana ya da diğer canlılardan insana, insanlardan diğer
canlılara bulaşma özelliği göstermesidir. Hastalıklar bu bulaşma özelliğinden
dolayı bireysel bir problem olarak değil, küresel bir problem olarak
incelenmiştir.
Kitapta
bir taraftan günümüzde kullanılan bazı kavramların ilk izlerini yakalamak
mümkündür. Meselâ karantinanın tarihinin Milât’tan önceye dayandığını ve
Hipokrat’tan beri uygulandığını anlayabiliyoruz. Hıyarcık vebası bütün dünyayı
etkilerken, Venedik Cumhuriyeti, sahillerine yanaşan gemileri izolasyona tâbi
tutmak için kırk gün süre limanda bekletiyormuş. İtalyanca “kırk gün” demek
olan “quaranto giorni”, bugünkü
karantinanın etimolojik kökenini oluşturmaktadır.
İlk biyolojik silahın Moğollar tarafından, Karadeniz kıyısındaki Kaffa şehrini kuşattıklarında kullanıldığını yine kitaptan öğreniyoruz. Moğollar, vebadan ölen cesetleri mancınık kullanarak surlara fırlatıyorlar, savunmadaki Cenevizliler de gelen cesetleri denize atıyorlar; ancak bu sırada veba bütün şehre yayılıyor.
Hatırlarsanız,
Covid-19 hastalığına sebep olan Yeni Tip Koronavirüse ABD Başkanı Donald Trump
“the China virus” adını vererek
hastalığın kaynağını ve sorumluluğunu Çin’e yüklemek istemişti. Hastalıkları
isimlendirmenin uluslararası ilişkiler açısından politik bir malzeme olarak
kullanıldığının da yeni olmadığı, kitapta verilen örneklerden anlaşılmaktadır. Frengi
hastalığından İtalyanları sorumlu tuttukları için Fransızlar buna “Napoli
hastalığı” demişler, İtalyanlar da buna tepki olarak aynı hastalığa “Fransız
hastalığı” adını vermişler.
Yine
farklı toplumlar, hastalığı kirli ve sevilmeyen olarak gördükleri diğer
toplulukları adlandırmak için kullanmışlardır. Frengi Ruslara göre “Leh
hastalığı”, Japonlara göre “Çinli hastalığı”, İngilizlere göre “İspanyol
hastalığı” adını almış.
Kitapta
aşı çalışmalarına dair detaylı bilgiler olmakla birlikte, çeşitli buluşlara,
meselâ stetoskopun nasıl icat edildiğine dair bilgilere de
rastlayabiliyorsunuz. Aşı çalışmalarında yaşanan birçok etik problemi de
görebiliyor, tıbbın karanlık tarihine ışık tutacak bilgileri öğreniyoruz.
Hastalıkların
sosyal bağlamı incelenirken o dönemin geçer inançları tarafından nasıl
kategorize edildiğine dair de önemli ipuçları yakalanabilmektedir. En yaygın
etiketleme biçiminin ise, hastalıkların, insanların bozulması sebebiyle Allah
tarafından bir ceza olarak görülmesidir. Bu tartışmalar şimdi de vardır,
ileriki zamanda da gündemde kalmaya devam edecektir.
Şüphesiz
kitabın en vurucu yeri, grip salgınını anlattığı yerde, “Eğer ‘Bir Sonraki Pandemi’ adlı bir film olsaydı, bu tüyler ürpertici
bir gerilim filmi olurdu” (s. 238) cümleleriyle başlayan paragrafla
birlikte verilen bilgilerdir. Burada, yazarın kitabı tamamladıktan 13 sene
sonra ortaya çıkacak Covid-19 pandemisine dair neredeyse yüzde yüz tutan bir
öngörü yaptığını görüyoruz.
Asya’da
kanatlı hayvanlarla ilgili olarak başlayacak, önce dünyanın diğer ülkeleri
tarafından pek ciddiye alınmayan, ancak kısa zamanda tüm dünyayı etkisi altına
alacak bir salgın senaryosu anlatılmıştır. Aşı ve ilâç arayışları, hastanelere
yığılma, hastane koridorlarının can çekişen insanlarla dolması, okulların ve
işyerlerin kapatılması, insanların yüzlerine maske takmaları, insanların
birbirleriyle tokalaşmaktan korkacakları, ekonomik çöküşler gibi tahminler, tam
olarak içinde bulunduğumuz 2020 senesini anlatmaktadır!
Senaryoya
göre 1 milyardan fazla insan hastalanacak ve 40 milyona yakın kişi bu salgından
ölecektir. 18 ay sonra ise salgın gerileyecektir. Ekim 2020 itibarıyla dünya
genelinde 37 milyon vaka görülmüş ve 1 milyon insan ölmüştür. Resmî rakamlar,
henüz kitapta öngürülenden daha geridedir. 18 ay ise 2021’in yaz aylarında
dolacaktır.
Sonuç
olarak, kitapta toplumsal dönüşümlerin ve uluslararası ilişkilerin hastalıklar
üzerinden yorumlandığı iyi bir analiz yapılmıştır. İnsanlığın hastalıklarla
mücadele ederken kullanabileceği önemli bir geçmiş tecrübesi bulunmaktadır. Bu
tecrübeler salgınlarla mücadele açısından geleceğe dönük bir projeksiyon
sunmaktadır.
Hastalıklar olmaya, yeni tür salgınlar çıkmaya devam edecektir. İnsanlık bunlara dair sınavları nasıl verirse, ona göre yeni yönelimler ortaya çıkacaktır.