
İKİ yalan âlem
vardır: Biri âlem-i rüya, diğeri âlem-i dünya. İki hayal âlemi vardır: Biri
sanal dünya, biri fani dünya. Dünya hayatının rüya âleminden çok farkı yoktur.
Rüya âleminden gözünü açarak, fena bulacak fani dünyadan da ölüm geçidinden geçerek
gerçek âleme uyanır, dünya koridorundan çıkıp âlem-i ukbanın kapılarını
açarsın. Hülasa “dünya”,
gerçekle yalan arasında bir çizgide sanki bir yarış pistidir. Ve “finish”, ölüm
çizgisi…
Dünya uzun
bir tünel; girersin içine, izleyerek yürürsün yalan resimleri, sonu geldiğini
anlamadan çıkış kapısında bulursun kendini.
Dünya sanki bir lunapark; binersin dönme
dolaplara, uçurur hayallerinle birlikte havalara, uzun sürecek zannedersin bu
rüya, sonra aniden indiriverir seni toprağa.
Dünya
“selam” ile başlayan, “elveda” ile biten kısa bir mektup gibidir, hemencecik
bitiverir. Bir bardak su gibidir, nefesin birinde tükenir. Kısa bir yolculuk
gibidir, “son durak” ansızın ufukta belirir; kısa süren uyku gibidir,
hemencecik uyandırıverir.
“Dünya” yalan
bir oyun gibidir, son perde çabuk gelir. Hâsılı “dünya”, sevmeyen yar gibidir,
insanı hep aldatıverir.
Dünya bir tabak yemek gibidir, acısını
tatlısını anlamadan, daha lezzetine varamadan tükeniverir. Ölümlülerin ölümsüz
gibi yaşamasına kızan Azrail, ansızın kapıyı çalıverir.
Dünya kara kömür tozu gibi kayar ellerinin
arasından, ardında her gün hüzün yağdıran, boğazı yakan bir toz bulutu bırakır.
Kaç milyar insan geldi dünyaya, kaç milyar ölü girdi toprağa?
Dünya kaç yıldır? Kaç sene, kaç ay, kaç
metredir bu yolculuğun yolu? Kaç vuruştur saatin gongu? Azrail ne zaman der “Zamanın
doldu”? Kaç kişi uğurlar tabutu? Hâsılı dünya, ölmek için yaşayan insanların
ölüme hazırlandığı soyunma salonu… Azrail çabuk bozar bütün oyunu, sonra mezarcı
kazar kuyunu.
Dünya garip bir küre, içinde insanları savuruyor
sağa sola; kimi ölümle uğraşıyor, kimi düğünle. Dünyanın her devri aynı
değildir, her insan, renklerin açığını da, koyusunu da yaşar; herkesin ağzında
tatlı börek değil, gün gelir de zehir zakkum yenilir.
İnsanlar
dünya tarlasına
ümit filizi diker, dilek tohumları atar, ümit suyu ile sular, sonra kader
güneşi kimi tohumu çürütür, çimi filizi büyütür, kimi dilekler ağaç olur, kimi
meyveye durur. Bilinmez ki kader güneşi neye göre kurulur? Bilinmez kimin duası
dalında kurur.
Dünya ezgi diyarı, kâh neşeli, kâh gam terennüm edersin. Büyük lokmadır
hem, bazen yutması zor olur, bazen tadı damağında kalır. Dünya inişli çıkışlı
labirent; soruları bilsen de, bilmesen de içinde feveran edersin, istesen de,
istemesen de hitamında makbere gidersin. Dünya, yemek içmek,
hayal ipliğine hülya dizmek; gün geçiyor, dağın ardına batıp kayboluyor, suya
düşmüş şeker gibi ömür şekerimizi eritiyor.
Ey
yolcu! Yolun dağa mı uğrar, uçuruma mı? Yolluğun hazır mı, nevalen bohçada mı?
Bavul bavul ne taşırsın ötelere? Giderken bir gülümseme bırakabilecek misin
geridekilere? Kimsin, adın ne? Niye geldin bu âleme? Kim olursan ol, şu dünyada
yürüyen bir gölgesin sadece. Mutluluk, acı, sevinç, neşe, hepsi dünya oyunun
replikleri, bitecek son demde bütün şiirlerin ahengi. Dünya,
zaman sarmalına sarıp yaşlandırır bedenleri.
Dünyada bütün gelişlerin bir gidişi var, her
başlangıcın bitişi… Gök kızıl, yer gri… Dünyada sonlu olmayan hiçbir şey yok. Sevinç,
hüzün, nefret, sevgi, her şeyin sonu var, her şey zevale… Bütün başlangıçların
sonu: Doğan büyür, büyüyen ölür. Her yolcu izinsiz çıkıyor sefere, bel bağlama
dünyanın gemisine! Halatı sağlam değil, her an kopabilir! Sonra tabut sandalı
seni karşı kıyıya taşır.
Dünya durmadan değişir. Bel bağlama dünyaya,
hatta ne anaya, ne evlada… Hepsi perdeye yansıyan gölgeler; gelir, oyunlarını
oynar, selam vermeden giderler. Dünya bol kıvrımlı bir yol,
kıvrımlara takıldığımız için uzun zannediyoruz. Hepsi hepsi iki nefes, her gün
yeniden bahşedildiği için hiç bitmeyecek zannediyoruz.
Dünya garip bir âlem, rengârenk olduğu için
aldanıyor, bütün hilesine kanıyoruz. İnsan nisyanla malûl bir beşer, her gün
gidenlere şahit oluyor, hemen unutuyoruz; saman çöpü gibi sürükleniyor, dünya
arkının sonundaki ecel kapağına doğru gidiyoruz.
Demem o ki, “rüya âlemi” ile “sanal âlem” arasında ince bir çizgi var. “Sanal âlem” ile “dünya âlemi” arasında ince bir çizgi var. Dünya âlemi ile ahiret âlemi arasında ince bir çizgi var. Hülasa “dünya”, sanal âlem ile ahiret âlemi arasında bir geçit sadece. Ne sonsuz ebedisi var, ne de ezelisi. Gölgelenip gidilen uzun bir güzergâhı var.