Dünya politik masaları (3): Hanedanlar ve siyasetçilerin mensubiyetleri

Türkiye ile Rusya’nın arası neden bozuldu? Berlin masası ile uyanan Habsburglarca kurulan Viyana-Moskova masası, Rusya’yı yeniden Mısır tarafına sürükledi. Ve bölge sahibi Fransa’nın ortaklığına…

OLAYLARIN perspektifini genişlettiğimiz müddetçe okumalarımızı daha da derinleştiriyoruz. Vardığımız nokta, hanedanların dayandığı Mısır ve Babil merkezleri…

Bu merkezler dünya tarihini ve günümüz siyasetini analiz etmede kullandığımız paradigmalardan…

Konuya daha yakından bakmak için tarihin sarı sayfalarını okumaya gayret gösterelim ve Türklerin ekol mensubiyetlerinden başlayalım.

***

“Türkler hangi ekolden?” sorusunun bizdeki cevabı şu: “Hiçbirinden!”

Lâkin dünyanın söz sahipleri, kendilerinin dışındakileri de hususî mensubiyetler üzerinden değerlendiriyor. Onlara göre ya Babil ekolü var ya da Mısır ekolü; bağımsızı veya ortası yok. Eğer gücün yoksa, tarih ve siyaset böyle kurgulanmakta.

Bu durumda Türkler, ekol dışı kalan Türkistan coğrafyasından kalkıp İran’a geldiğinde, farkında olmadan Babil ekolünün parçası oldular. Zira İran, Irak, Suriye ve Anadolu-Mezopotamya, coğrafya olarak Babil sınırlarında yer almaktaydı.

Osmanlıların hızla Balkanlara geçip İstanbul’u almasıyla ekol ekseni de hızlı bir biçimde Mısır’a kaydı. Özellikle Yavuz Sultan Selim’in döneminde bu durum resmiyet kazandı. Tâ ki Cumhuriyet dönemine kadar… Zaten o sebeple de Birinci Dünya Savaşı’nda da Osmanlı, Mısır ekolünün başaktörü Habsburglar ile birlikte, Babil ekolünün başaktörü Windsor Hanedanı’na karşı savaştı.

Anlaşılacağı üzere savaşın kazananı Babil ekolü idi. Zira Mısırcı olduğu hâlde Babil ile hareket eden Rus Romanoflar da kazanamadı ve kaybedenlerden oldu.

Bu süreçte Mısır ekollü soy hanedanlarının çoğu yıkıldı, yerine ulus yapılar inşâ edildi: Habsburglar başta olmak üzere Prusyalı Hohenler ile Bavyeralı Witteller, Bohemyalılar, Romanoflar, İtalya’nın Savoyları ve Osmanlılar…

***

İkinci Dünya Savaşı da bu düzlemde gerçekleşti ve dünya yeni bir Habsburg-Windsor vuruşmasına tanık oldu. Bu savaşın tetikleyicisi, Mısır ekolüne ait Sefarad Yahudileri önemli bir dinamikti ve Babil ekolüne ait Aşkenaz Yahudilerine “Holokost” uygulandı.

Ancak savaş sonunda Mısırcı taraf yine yenildi.

Bu yenilgiler sebebiyle Avrupa’daki tüm Mısır ekolü mensubu hanedanlar, Babil oligarşilerine teslim edildi. Günümüzde Babil ekollü hanedanların hepsi monarşi ile idare edilmekte. Buna karşın Mısır ekolünden sadece iki ülke varlığını sürdürmekte: İspanya ve Lüksemburg…

Burbon Hanedan sülâlelerinin yönetimindeki bu Mısırcı ülkelerin hayatta olma sebebi, Burbonların İspanya İç Savaşı’nda Mısır menşeli faşizm ve Nazizm ile savaşmış olması…

***

Birinci Dünya Savaşı sonunda Mısırcı Osmanlılar yerine Babilci Cumhuriyet kuruldu. Almanya’da ise İkinci Dünya Savaşı ile Babilci “Federal Devlet” aklı inşâ edildi. Ve İtalya, Avusturya, Çekoslovakya’da da…

Akabinde Fransa ve Almanya tarafından İtalya’nın başkentinde Roma Antlaşması ile Avrupa Birliği’nin temeli atılabildi. Birliğin merkezi ise Babil ekolünün merkezi sayılan Belçika oldu. Bayrağındaki 12 yıldız, Babil medeniyetinin Heterodeist gezegen inancındaki “12 tanrı” sembolüydü ve yıldızların çevrelediği güneş imajı unutulmamıştı. Üye sayısı ne kadar artsa da yıldız sayısı 12’de kalacaktı.

Burada Brexit, akılda bir soru işareti oluşturmasın. Çünkü kökeni Katolik kriptoluğa uzanan Merkel, aynı zamanda mensubiyeti Mısır’a ait Wittel Hanedanlığı’nın ülkesi Bavyera orijinli atalarından gelmekte. Partisi, Mısır felsefesi ile siyaset yapmakta ve bu nedenle Merkez Almanya’sı AB’yi Mısır rengine boyamakta. Dolayısı ile Kraliçe, “Mısırcı Cermen Birliği”nin bir parçası olmayı gururuna yediremedi!

Türkiye Cumhuriyeti’nin NATO ile birlikte bu kurumlarda yer alması, Babil devlet ekolünden olması ile ilgili paradigmalardan… NATO gibi Varşova Paktı da aynı aklın eseri…

Tıpkı günümüz soğuk savaşı ile benzeşen durumlar, o günlerin yansıması olarak karşımıza çıkmakta. Ancak bu soğuk savaşı sıcak çatışmalarla yangına dönüştürme gayretinden anlaşıldığı üzere, Mısır hanedanları yeniden ve yine sahneye çıkmakta.

***

Bu aralıkta bir de Almanya’nın ya da Avrupa Birliği’nin ikircikli yapısından söz edelim…

Avusturya ve Bavyera merkezli Cermen dünyası Türkiye’ye karşı düşmanlık beslerken, Kuzey Almanya Saksonyalıları ile bir Türk-Alman sorunu yaşanmakta.

Sebebi hakkında yazmak için partilerin siyâsî serüvenlerine değinmek gerekiyor…

Viyana-Münih hattının düşmanlığı; Erdoğan’ın, parti değişikliği yaparken farkında olmadan ekol değişikliği de yapması ile alâkalı… Çünkü eski parti, Mısırcı Münih’te ittifak olarak algılanmakta.

Osmanlı döneminde ilk durak Viyana’ydı, lâkin son zamanlarda İtalya Carbonari’de inisiye olan bazı maceracılar için Paris de bir durak oldu.

Viyana’dan geçen yolun bir tarafı Münih (Bavyera), diğer tarafı ise kuzeyde bulunan Magdeburg (Saksonya) durağına doğru ayrılır. 1918 itibariyle Magdeburg yerine Hannover (Saksonya) Bahnoff’u geldi.  Buradan da Londra’ya bir yol açıldı.

Abdülhamid İstanbul-Viyana-Magdeburg hattını kullanırken, İttihatçılar ise İstanbul-Viyana-Münih hattını kullandılar. Bunlara karşı Mustafa Kemal ise Viyana-Hannover-Londra hattını tercih etti. Cumhuriyet’le birlikte Viyana ve Magdeburg yolları kapandı.

***

İkinci Dünya Savaşı ile Viyana, yerini Bahnoff’u da içine alan Frankfurt’a bıraktı. Frankfurt’un bir ucu Londra’ya, oradan da Washington’a uzandı. Diğer ucu da Kuzey Britanya’nın Edinburg tarafına... Londra’nın Washington’u Cumhuriyetçilerde, Münih’in Washington’u Demokratlarda idi.

Bu durumu Türk siyasetçilere indirgersek, bu hatlarda Adnan Menderes CHP’den ayrılarak Münih’ten Frankfurt’a geçti. Erdoğan’dan farkı, İrlanda/Dublin üzerinden Washington Demokratları tarafına yolculuk yapmasıydı. Yanlışını anlaması 9 yıl sürdü; geri döndü, ancak muvaffak olamadı…

Turgut Özal ise yanlış bindiği Münih’ten Frankfurt’a döndürüldü ve Londra üzerinden Washington Cumhuriyetçileri ile buluştu. Demokratlar tarafına geçme isteği Frankfurt’un güneylilerince hoş karşılanmadı ve Ankara’nın çatı katına hapsedildi. Kaçma girişimi ile rafa kaldırıldı.

Hayata gözlerini Champagne Lordlarının Mainz yakınlarındaki şatosunda açan Kılıçdaroğlu ise, büyüme sürecinde Frankfurt’un güneyine kaldırıldı. Washington’da iki tarafa da ayak basmış şekilde Ankara’nın göbeğine bırakıldı.     

***

Tekrar Edroğan’a dönersek…

Bavyera’dan başlayan yolculuk, Saksonya üzerinden Londra’ya ve akabinde Washington Cumhuriyetçilerine dayandı. Burada 7 sene ağırlandı. Fakat Demokratların kovboylarının saldırılarına maruz kaldı. Emniyeti sağlanamayan Erdoğan, Washington duvarını yıktı ve ülkesine kesin dönüş yaptı.

Frankfurt güneylilerinin desteğini alan kovboyların saldırıları artarak devam etti ve 15 Temmuz’la netîcelendi.

15 Temmuz’da Erdoğan’ın gücünü fark eden Londra, birliktelik teklifi için gecikmedi. Bu aralıkta “Babilci Almanya” olarak anlattığımız Doğu Almanya’nın ithal Putin’i ile yolları kesişti.

Başta söylediğimiz gibi, Babil İran’ı da bu yolda kendini gösterdi ve Astana üçlü zirvesi ile buluştular/birleştiler.

***

İran, köken olarak Babilci; fakat devrim ile sızıntı bir Fransa etkisinden de söz etmemek olmaz. İnancının gereği takiyyeci yapı günümüzde de sürmekte…

***

Ve gelelim bugüne: Türkiye ile Rusya’nın arası neden bozuldu?

Belirttiğimiz üzere, Berlin masası ile uyanan Habsburglarca kurulan Viyana-Moskova masası, Rusya’yı yeniden Mısır tarafına sürükledi. Ve bölge sahibi Fransa’nın ortaklığına…

Yeni alt başlığımızı “Dünya’nın Zirvesi” şeklinde belirlediğimiz, serimizin dördüncü makalesi ile devam edeceğiz inşallah…