Dünya mabed, nizam ibadet

Sırf hareket-eylem-sonuç döngüsü olarak baktığımızda bile ibadetlerin toplumsal faydaları saymakla bitmeyecek kadar aşkın. Fakat bir de buna asıl gayeyi ve Yaradan’ın kulluk gayretine verdiği müjdeleri dâhil ettiğimizde nasıl bir fevkalâde hayatî döngüyü mümkün kılabileceğimizi satırlara sığdırmak mümkün değil.

“BEN cinleri ve insanları, başka değil, sırf Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56)

İrade ve sevgi ile ibadet etmek için varız. Ve hatta bu hususta imtihan olmaktayız. Farz ibadetlerden sorguya çekileceğimiz gibi, farz olmayan ama ibadet kıymetinde sayılan amel ve hayırlarla da ahiret yurduna yatırım yapmaktayız.

Hiçbir birikim, sonsuz bir saadeti mümkün kılmayacak. Lütuftur ki, Merhametlilerin En Merhametlisi, bütün halis niyetleri ve kulluk gayretlerini misliyle değerlendireceğini müjdelemiş. Bunlar işin aslı, hakikatin özü ve nişangâhın menzili. Bir de üzerinde gezindiğimiz yerkürede dengeyi sağlayabilmek ve yol alabilmek gibi geçici ama pek tabiî gerekli ihtiyaçlarımız mevcut.

Dünya ve ahiret dengesi üzerine satır satır inciler dizilmiş ve büyük âlimlerden benim gibi sıradan kalem tutkunlarına kadar farklı güzergâhlardan aynı anlama varışın usulleri hikâyeleştirilmiştir.  Şimdi onlardan birini daha kısa, öz ama mantığın kalbine hitap edecek bir içtenlikle söze dökmek niyetindeyim.

İbadetin yani kulluğun farz oluşu ve Yaradan’ı hoşnut edecek bir yaşam biçimini ifade edişi, dünya hayatına etkisiz kaldığı iddiasını doğuramaz. Ama bu kısım düşünmeye, tecrübe etmeye ve paylaşarak bugüne dek kapalı kalmış düşünce zaviyelerini keşfetmeye muhtaç. Çünkü bazen tekdüze düşüncelerin içinde derûnî anlamları ıskalıyoruz. Her şeyin çok yönlü ve çok faydalı bir sisteme dâhil olduğu gerçeğini fark etmeye zaman harcamıyoruz. Bir an durup da öğrenilmiş bilgileri ortaya döksek ve didik didik etsek, bilinenin kıyısında köşesinde keşfedilmeyi bekleyen nice ilim yolları göze çarpacak. Bazen de sadece bir bilgi öbeği olarak akla yazılmış anlamların idrak süreçlerindeki tıkanıklığı gidermek için hayatın içinden koparılan tefekkür dakikaları ve hatta anları büyük fayda sağlayacak umudundayım. İbadetin dünya hayatına katkısı bilinen, anlatılan, öğretilen bir hakikat olsa da çok nadiren idrake katılan ve kalbî bir hissedişin dışında akıl ve mantıkla sindirilen bir kıymete erişebiliyor.

Farz ibadetlerden biri zekât. Paradan ve maldan belli zaman aralıklarında ve belli miktarlarda verilmesine dayalı kesin hüküm içeren bir ibadet. İslâm’ın bir şartı. Kişinin maddî durumuna ve sahip olduklarının kullanımına göre çok değişken hudutları var. Değişkenlikten kastım, kime farz olduğu da, kime ne zaman ve ne kadar farz olduğu da ancak ferdî olarak saptanabilir ve herkesin üzerine düşen ağırlığı, zaten var olan kudretine göre. Her ibadette olduğu üzere zekât ibadetinde de binbir kolaylık mevcut. Peki, zekât farzının günah-sevap ölçüsünü, Allah’ın emrine itaat anlamını ve ahirette kazanıp kaybettirebileceklerini şimdilik mevzuya dâhil etmezsek, sadece dünya hayatı için bakarsak, bu akıl yürütme sürecinden elimiz boş mu döneriz? Katiyen! Çünkü zekât, bir toplumda paranın dengeli olarak aktif hayata katılımını sağlıyor. Ülkenin iktisadî sorunlarının çözümünü mümkün kılıyor. Açlığın, fakirliğin önünü kesen bir barikat görevi gördüğünü de biraz hesap yaparak anlamak olanaklı. 

İslâm âlimleri zekât ibadetinin farz olduğu zamanın her fert için ayrı saptanması gerektiğini belirtir. Böylece bir yıl boyu hemen hemen her gün zekât vermesi farz olan zengin Müslümanlar olacak, zenginden ihtiyaç sahibine para akışı de süreğen olarak devam edecektir. Derine inildiğinde, zekât vermenin fert, aile, toplum ve ülke bazında daha nice faydası olduğu ortaya çıkacaktır.

Namaz ibadeti de çok mühim bir farz olmakla birlikte, toplumsal fayda üzerine en son düşünülen ibadetler arasında. Elbette namaz Rabbin huzuruna çıkmak, O’nunla konuşmak, O’na dua etmek ve acziyeti keşfedip benliği ezmek gibi pek çok manevî müjdeye sahip. Fakat Yaradan’ın cemaat namazlarını tavsiye etmesi ve mescide gitmenin ehemmiyetini bildirmesi de ayrıca düşünülmeli. İnsanların mescidlerde toplanmaları, birlikte dua ve ibadet etmeleri, aynı mahallede yaşayanların tanış olmaları ve selâmlaşmaları, o bölgedeki ticaretin, esnaf ilişkilerinin, ahlâkî ve ailevi değerlere olan saygınlığın sürekliliği açısından da ziyadesiyle gerekli.

Yine ibadetin safi dünyevî katkılarına bakarak ve onları keşfetmeye gayret ederek yazıyorum. Benim buraya yazdıklarım da anlamı tamamlamaya kâfi gelmeyecek elbette. Ama bir fark ediş için birkaç fısıltı bile yeter sanırım. Aynı mescidde belli vakitlerde selâmlaşan insanlar, Allah’ın lütfuyla ve bu ortamın mecbur kıldığı iletişim yoluyla ticarî ve toplumsal yaşamın hemen hemen her noktasında belirgin değişimleri de beraberinde getirecek. Komşuluk ilişkisinden esnaf diyaloğuna kadar herkes birbirine mescidde, camide denk gelişin sorumluluğuyla ve beraberce Rabbine kul oluşun inceliğiyle çok daha yüksek bir insanî duruşa geçiş sağlayacak. Bütün bunlar hem hareketin inikası, hem de pek tabiî Allah’ın rahmeti olarak muhakkak o beldede refahı, huzuru arttıracak.

Nasıl ki Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanlar, adak kurbanları, akika kurbanları gibi çeşitli ibadet yolları sorumluların riayet etmesiyle, pek çok kişinin hanesine et besini girmesini sağlayacaksa, her ibadet de insanın önce varlığına anlam katacak, ardından değişen insanî değerlerle çevreye hem direkt, hem dolaylı fayda sağlayacaktır. Sırf hareket-eylem-sonuç döngüsü olarak baktığımızda bile ibadetlerin toplumsal faydaları saymakla bitmeyecek kadar aşkın. Fakat bir de buna asıl gayeyi ve Yaradan’ın kulluk gayretine verdiği müjdeleri dâhil ettiğimizde nasıl bir fevkalâde hayatî döngüyü mümkün kılabileceğimizi satırlara sığdırmak mümkün değil. 

İbadetle ruhu iyileşen bir annenin o ruhu katarak topluma dâhil ettiği çocukların faydasını ölçmeye kalksak teraziler yetmez. Bir iş insanının ibadetle hizaya çekilen ahlâkî değerlerini sahip olduğu iş yerinde ve temasta bulunduğu ikincil kişilerde nasıl bir huzura dönüşeceğini hangi birimle niceleyebiliriz, saptaması zor. İbadet ile iyilik, birbirinden ayrılmaz kavramlar. İbadet, kişinin dinen, ahlâken ve toplum için gerekli hudutlarda kalabilmesinde mucizevî bir etki meydana getiriyor. İbadetle kazanılan değerler silsile hâlinde yayılıyor ve çok uzak köşelere kadar sirayet ediyor. Bunu mümkün kılmak için de ibadetin özünü anlamak, riyadan ve sahtelikten uzak bir niyete erişmek lâzım.

Hepimiz nice ahlâkî değeri ismen biliyor olsak da idrak etmek ve reel hayata geçirebilmek için ibadetle terbiye olmaya ve kalbin doğruya yönlendirilmesinde Sonsuz Kudret Sahibine müracaata muhtacız.