Dünya için yeni bir yıl, bölgemiz için yeni bir dönem

ABD’li politika yapıcıları, ülkemiz açısından mevcût fay hatlarını sükûnete kavuşturmadan dayatmacı bir politika uygulanamayacağının farkındalar. Tüm bunlar, belli risklere rağmen yeni dönemde ABD ve ülkemiz arasındaki ilişkilerin her iki ülkenin çıkarları doğrultusunda şekilleneceğini gösteriyor.

YENİ yıl kapımıza geldi dayandı. Dünya yeni yıla girerken aynı zamanda yeni bir döneme de girecek. Özellikle bizim de içinde bulunduğumuz bölge, yeni yılda en harâretli ve hareketli bölgelerden biri olacak. Çünkü yeni ABD yönetimiyle birlikte bölgemizdeki fay hatları ciddî bir biçimde etkilenecek.

Biden 20 Ocak’ta göreve resmen başlıyor. Biden ile birlikte ABD’nin küresel düzen içerisinde nasıl bir pozisyon alacağı, özellikle de bizim bulunduğumuz bölgedeki sorunlara ilişkin nasıl bir strateji uygulayacağına dair ipuçları olsa da en nihâyetinde bu durum muammâsını koruyor.

İran yaptırımları ve Türkiye

İran ile nükleer anlaşmanın yeniden yapılacağına dair beklentinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ve bölgede İran’ın etkinliğine yönelik ABD’nin nasıl bir tavır takınacağını çok geçmeden göreceğiz. Ama şurası bir gerçek ki, ABD, İran’ın bölgedeki etkinliğinden hiç de hoşnut değil. Nükleer anlaşmanın yeniden devreye girmesi, İran ekonomisi üzerinde hiç şüphesiz olumlu bir etki oluşturacak.

Ekonomisi düzelen İran’ın bölgede daha etkin bir ülke olacağına dair tezler, nükleer anlaşmanın olmayacağı ve yaptırımların artacağı tezini de içeriyor. Ama diğer yandan ABD’li politika yapıcılar, uzun vadede İran’ın nükleer teknolojiye sahip olmasının felâket doğuracağını düşünüyorlar.

ABD ve İran arasında Obama döneminde yapılan nükleer anlaşma, İran’ın nükleer bir güç olmasını önlemeye, en azından uzun bir süre geciktirmeye yönelik bir anlaşma ve bu nedenle bazı uzmanlar, Biden yönetiminin nükleer anlaşmaya yeniden geri döneceğini ve İran’ın bölgedeki etkinliğini kırmaya yönelik çalışmaların eş zamanlı olarak yürütüleceğini de dile getiriyorlar.

Ülkemiz bu noktada önemli bir konumda olacaktır. Dolayısıyla Biden yönetimi, İran konusunda bizimle ortak bir zeminde buluşmayı arzu edecektir.

Akdeniz yeni dönemden nasıl etkilenecek?

Libya meselesinde de durum pek farklı değil. Trump döneminde ABD, Libya’da psikolojik üstünlüğü Rusya’ya kaptırmış idi. Yeni dönemde ABD, en azından bu psikolojik üstünlüğü ele geçirmek için çok daha aktif bir politika uygulayacaktır. Böyle bir durumda ABD, Libya’daki en önemli aktörlerden biri olan ülkemiz ile iş birliği içerisinde olmayı arzu edecektir.

Akdeniz meselesinde de bölgenin kaderi ABD politikalarından etkilenecektir. Akdeniz’de yeni keşfedilen ve herkesin iştahını kabartan enerji kaynakları ve bu kaynakların transferi konusunda ABD belki doğrudan bir rol üstlenmese de takınacağı tavır, bölgedeki aktörlerin tavrını da etkileyecektir. Zaten AB, biraz da ABD’nin tavrını görmek için ülkemize yönelik uygulamayı düşündüğü yaptırımları Mart ayındaki zirveye erteledi. 

ABD, Akdeniz’de yeni ittifakların kurulması için arabulucu rolü üstelenebilir. Bu ittifakların içerisinde ülkemizin de olmasını arzulayacaklardır. Ülkemiz de çıkarları doğrultusunda Akdeniz’de yeni ittifaklar kurabilir.  

S-400 ve F-35 meselesinde bir güven bunalımı oluşmuş olsa da yeni dönemde NATO ile olan ilişkilerimizin de önemi artacaktır. Çünkü en nihâyetinde ülkemiz, NATO’nun en büyük askerî güçlerinden biri!

Mevcût fay hatları nasıl etkilenir?

Suriye ve Irak konusunda da ABD’nin nasıl bir tavır takınacağı henüz netleşmiş değil. Bir yanda bölgede artan Rus etkisi ABD’yi endişelendirirken, diğer yanda geçmişte bu bölgede ABD’nin yapıp ettikleri ABD kamuoyunun bir kısmında negatif tepkilere neden olmuştu. Trump, bu tepkileri kendi lehinde kullanabildiği için seçilmiş, seçildikten sonrada bölgede ABD, askerî varlığını azaltmıştı. Şimdi Demokratlar yeniden iktidarda. Clinton döneminden beri bölgede aktif bir siyâset izleyen Demokratlar, askerî müdahale dâhil her türlü seçeneği bölgeye yönelik politikalar çerçevesinde uygulayabilirler. En azından Trump’tan daha aktif bir politika izleyecekleri kesin.

Hâl böyle olunca, ABD, bölgenin en önemli gücü olan ülkemiz ile ciddî iş birliği içerisinde olmayı arzu edecektir.

ABD’li politika yapıcıları, Türkiye’nin Batı’ya entegre olduğunu ama gerektiğinde Batı ile köprüleri atabilecek derecede bağımsız bir dış politika geliştirebildiğini de biliyorlar. İkinci olarak, bölgedeki kaostan beslenen terör nedeniyle en çok etkilenen ülkenin ülkemiz olduğunu da biliyorlar. Ülkemiz, terör tehdidinden dolayı bölgede çok yönlü bir politika uyguluyor. Rusya veya Batılı güçler ile yerinde iş birliği yapıyor. Bunu iyi bilen ABD’li politika yapıcıları, ülkemizin endişelerinin giderilmeden bölgede kalıcı bir politika yürütemeyeceklerini de öngörüyorlar.

Ayrıca Rusya’nın etkisinin kırılması için ülkemizle iş birliği içerisinde olmaları gerektiğini de çok iyi özümsemiş durumdalar. 

Yani ABD’li politika yapıcıları, ülkemiz açısından mevcût fay hatlarını sükûnete kavuşturmadan dayatmacı bir politika uygulanamayacağının farkındalar.

Tüm bunlar, belli risklere rağmen yeni dönemde ABD ve ülkemiz arasındaki ilişkilerin her iki ülkenin çıkarları doğrultusunda şekilleneceğini gösteriyor.