BUGÜNKÜ egemen bilimsel
dünya görüşüne göre, evrende cereyan eden her şey, sadece maddî sebeplerle
açıklanmaktadır. Tabiatüstü yüce bir güce ihtiyaç olmadığını deklare eden bu
görüşe göre, fizik ötesi bir alan yoktur ve de duygu, düşünce ve bilinç gibi
unsurların tamamı madde orjinli birer oluşumdan kaynaklanmaktadır. Bunun formel
şeklini de Newton’un mekanik dünya görüşü oluşturmaktadır.
Bu
görüş temelde “materia” olarak ifade edilen Lâtince “madde” kelimesinden
türeyen ve “maddecilik” olarak ifade edilen “materyalizm” kelimesinin bir “-izm”
(ideoloji) şeklini almasından kaynaklanır. Bilimsel bakışmış gibi görünen bu
görüşün temelinde tanrıtanımazlık (ateistlik) yatmaktadır.
Bu
görüşün özünde ve temelinde sadece her şeyin tek madde gerçeğinden oluştuğu
fikri hâkim olmuştur ve “Madde gerçeği hâkim olduğuna göre başkaca bir şeye
gerek yoktur” sonucunu dünyaya dayatmıştır. Zira bu görüşün bilimsel bir temel
üzerine yükseltilmesi amacıyla bütün gerçekler de bu temel üzerine inşâ edilmek
istenmiştir. Bunun sonucu olarak dinin temelden reddedilmesi gündeme
getirilmeye çalışılmıştır. Materyalizm, daha sonra evrim gibi teorilerin
yapıtaşlarına destek vermiştir.
Günümüzde
Türkiye’de de materyalizme yaklaşma ve ilâhî oluşumlardan kaçış peyda olmuştur.
Özellikle son yıllarda böyle bir oluşum şaşkınlıkla karşılansa da mesele dünya
görüşünü ortaya açıkça koyup inşâ edememekten kaynaklanmıştır.
Materyalizm
ve evrim gibi görüşler, Batı’nın dünyaya dayattığı ve bilimsel perde ardından
yürüttüğü “Batı’nın dünya görüşü”dür. Türkiye gibi ülkelerin Batı’nın dünya
görüşünü benimsemesi veya onunla yürümesi mümkün değildir. Batı, kendisine bir
yol açmış ve ona göre yürümek istemiştir. Türkiye gibi ülkelerin bu yoldan
gitmeleri gerekmiyor.
Batı’nın
bilim ve teknolojisini almakta hiçbir sorun yoktur. Ancak bilimsel bir gerçek
gibi ortaya sürülen ve eğitim sisteminde açık ve gizli bir şekilde Batı’nın
materyalist ve evrimci görüşünü gönül rızasıyla müfredata koyup okutmak büyük
bir hatadır. Türkiye’nin bu tür hatalardan acilen dönmesi gerekir. Müfredat
Türkiye’nin kendi dünya görüşü ile donatılmalıdır. Evrim, sadece konusuyla
ilgili kişilerin lisans öğrenimini aldığı üniversitelerin ilgili bölümlerinde
okutulmalıdır.
Özellikle
son yıllardaki kayda değer ilerlemenin yanında Tevhid’den uzaklaşmanın yegâne
nedeni, müfredatta gereken düzenlemelerin yapılmamış olmasıdır. Ortaokul ve
lise sıralarındaki gençlerde istenmedik bir davranış varsa, bunun tek nedeni,
göz göre göre müfredatta bizim maya, doku ve geleneğe aykırı fikirlerin
işlenmesidir. Yıllardır bu konuda neden bir düzenleme yapılmaz, anlaşılır
değil!
Materyalizm
ve evrim bugün bilim dünyasında kutsallaştırılmış durumdadır. Bilim dünyasında
özellikle evrime ters bir fikir söylemek neredeyse mümkün değildir. Her devirde
fikirler tazelenirken, evrim ve materyalizmin değişmemesi, Batı’nın
tutuculuğunun yanında insanlığı Yüce Yaratıcı’ya karşı bir saf tutma oluşumuna
atmaktır. Dünya gençliği böyle bir ateşe atılırken, Batı, kendi fikrini de
enjekte etmiş oluyor.
Türkiye
gerek geleneksel, gerekse bilimsel çerçeveden bakışla bir dünya görüşüne zaten
informel olarak sahiptir. Toplumun bünyesi formel olarak “evrimci” ve “materyalist”
dünya görüşünü püskürtmüştür. Bazı akademik çevrelerin aksine, toplumun geneli
ateizm ve evrim görüşünü benimsememiştir.
Türkiye’de
evrimci ve ateist görüşü savunanların perde arkasında İslâm’a ve Türklüğe olan
karşıtlıkları bulunmaktadır. Batı’da “Türk” demek “İslâm” demekle eşdeğer
olduğundan, evrimci ve ateist görüş hem Türklüğe, hem de İslâm’a karşı çıkmakla
1071 öncesine ve Antik Grek kültürüne duyulan özlemle hareket etmektedir. Bunun
canlı bir örneği 15 Temmuz’da yaşandı.
Demek
ki Türkiye, açık ve net olarak yeni bir “dünya görüşü” ortaya koymalıdır. Bu
görüşün omurgasında Türk ile İslâm’ı etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütün olarak
ortaya çıkarmalıdır. Bazı durumlarda veya formel ortamlarda Türk ile İslâm’ı
farklı olarak sunmak çok büyük bir hatadır. En azından devlet ve eğitim
nezdinde bu tür görüşler acilen gözden geçirilmelidir.
Türk
ve İslâm farklı iki durum gibi ortaya sunulmaktan çıkarıldıktan sonra, devletin
her bir ferdinin asıl unsur olduğu, hedefte ise insanın mutluluğu, huzuru ve
kendisini gerçekleştirmeye verdiği fırsatlar ortaya konulmalıdır. Böyle bir ilk
atılımın ardından güçlünün haklı olduğu algısı ortadan kaldırılıp haklının
güçlü olduğu “dünya görüşü” çerçevesinde tüm diğer ilkeler yerleştirilmelidir.
Çalışan,
üreten, haklı olan ve emeğin önde olduğu açık ve net olarak ortaya
serilmelidir. Böyle bir bakış, ileriyi aydınlatacak biçimde yeniden
şekillendirilmelidir. Eğitim sisteminde ilk olarak okul öncesi ve ilköğretimde
vatan sevgisi, bayrak sevgisi, Çanakkale duygusu ve benzer kavramların
kaynakları gerekçeleriyle birlikte çocukların duyusal yönü üzerinden inşâ
edilmelidir. Bilinç düzeyi zirvede olacak şekilde bir bağ, kökler ile
kurulmalıdır.
Günübirlik ve sadece bu dünyaya bakan yönü ile para, mâkâm, madde ve tanrıtanımazlık müfredattan ve bünyemizden sıyrılıp atılmalıdır. Bilim, teknoloji ve modern zamanların doğru kazanımları benimsenmelidir. Bu tür değerler içselleştirilip maya ve doku ile renklendirilmelidir.