Dünya görüşü (2)

Günübirlik ve sadece bu dünyaya bakan yönü ile para, mâkâm, madde ve tanrıtanımazlık müfredattan ve bünyemizden sıyrılıp atılmalıdır. Bilim, teknoloji ve modern zamanların doğru kazanımları benimsenmelidir. Bu tür değerler içselleştirilip maya ve doku ile renklendirilmelidir.

BUGÜNKÜ egemen bilimsel dünya görüşüne göre, evrende cereyan eden her şey, sadece maddî sebeplerle açıklanmaktadır. Tabiatüstü yüce bir güce ihtiyaç olmadığını deklare eden bu görüşe göre, fizik ötesi bir alan yoktur ve de duygu, düşünce ve bilinç gibi unsurların tamamı madde orjinli birer oluşumdan kaynaklanmaktadır. Bunun formel şeklini de Newton’un mekanik dünya görüşü oluşturmaktadır.

Bu görüş temelde “materia” olarak ifade edilen Lâtince “madde” kelimesinden türeyen ve “maddecilik” olarak ifade edilen “materyalizm” kelimesinin bir “-izm” (ideoloji) şeklini almasından kaynaklanır. Bilimsel bakışmış gibi görünen bu görüşün temelinde tanrıtanımazlık (ateistlik) yatmaktadır.      

Bu görüşün özünde ve temelinde sadece her şeyin tek madde gerçeğinden oluştuğu fikri hâkim olmuştur ve “Madde gerçeği hâkim olduğuna göre başkaca bir şeye gerek yoktur” sonucunu dünyaya dayatmıştır. Zira bu görüşün bilimsel bir temel üzerine yükseltilmesi amacıyla bütün gerçekler de bu temel üzerine inşâ edilmek istenmiştir. Bunun sonucu olarak dinin temelden reddedilmesi gündeme getirilmeye çalışılmıştır. Materyalizm, daha sonra evrim gibi teorilerin yapıtaşlarına destek vermiştir.

Günümüzde Türkiye’de de materyalizme yaklaşma ve ilâhî oluşumlardan kaçış peyda olmuştur. Özellikle son yıllarda böyle bir oluşum şaşkınlıkla karşılansa da mesele dünya görüşünü ortaya açıkça koyup inşâ edememekten kaynaklanmıştır.

Materyalizm ve evrim gibi görüşler, Batı’nın dünyaya dayattığı ve bilimsel perde ardından yürüttüğü “Batı’nın dünya görüşü”dür. Türkiye gibi ülkelerin Batı’nın dünya görüşünü benimsemesi veya onunla yürümesi mümkün değildir. Batı, kendisine bir yol açmış ve ona göre yürümek istemiştir. Türkiye gibi ülkelerin bu yoldan gitmeleri gerekmiyor.

Batı’nın bilim ve teknolojisini almakta hiçbir sorun yoktur. Ancak bilimsel bir gerçek gibi ortaya sürülen ve eğitim sisteminde açık ve gizli bir şekilde Batı’nın materyalist ve evrimci görüşünü gönül rızasıyla müfredata koyup okutmak büyük bir hatadır. Türkiye’nin bu tür hatalardan acilen dönmesi gerekir. Müfredat Türkiye’nin kendi dünya görüşü ile donatılmalıdır. Evrim, sadece konusuyla ilgili kişilerin lisans öğrenimini aldığı üniversitelerin ilgili bölümlerinde okutulmalıdır.

Özellikle son yıllardaki kayda değer ilerlemenin yanında Tevhid’den uzaklaşmanın yegâne nedeni, müfredatta gereken düzenlemelerin yapılmamış olmasıdır. Ortaokul ve lise sıralarındaki gençlerde istenmedik bir davranış varsa, bunun tek nedeni, göz göre göre müfredatta bizim maya, doku ve geleneğe aykırı fikirlerin işlenmesidir. Yıllardır bu konuda neden bir düzenleme yapılmaz, anlaşılır değil!

Materyalizm ve evrim bugün bilim dünyasında kutsallaştırılmış durumdadır. Bilim dünyasında özellikle evrime ters bir fikir söylemek neredeyse mümkün değildir. Her devirde fikirler tazelenirken, evrim ve materyalizmin değişmemesi, Batı’nın tutuculuğunun yanında insanlığı Yüce Yaratıcı’ya karşı bir saf tutma oluşumuna atmaktır. Dünya gençliği böyle bir ateşe atılırken, Batı, kendi fikrini de enjekte etmiş oluyor.

Türkiye gerek geleneksel, gerekse bilimsel çerçeveden bakışla bir dünya görüşüne zaten informel olarak sahiptir. Toplumun bünyesi formel olarak “evrimci” ve “materyalist” dünya görüşünü püskürtmüştür. Bazı akademik çevrelerin aksine, toplumun geneli ateizm ve evrim görüşünü benimsememiştir.

Türkiye’de evrimci ve ateist görüşü savunanların perde arkasında İslâm’a ve Türklüğe olan karşıtlıkları bulunmaktadır. Batı’da “Türk” demek “İslâm” demekle eşdeğer olduğundan, evrimci ve ateist görüş hem Türklüğe, hem de İslâm’a karşı çıkmakla 1071 öncesine ve Antik Grek kültürüne duyulan özlemle hareket etmektedir. Bunun canlı bir örneği 15 Temmuz’da yaşandı.

Demek ki Türkiye, açık ve net olarak yeni bir “dünya görüşü” ortaya koymalıdır. Bu görüşün omurgasında Türk ile İslâm’ı etle tırnak gibi ayrılmaz bir bütün olarak ortaya çıkarmalıdır. Bazı durumlarda veya formel ortamlarda Türk ile İslâm’ı farklı olarak sunmak çok büyük bir hatadır. En azından devlet ve eğitim nezdinde bu tür görüşler acilen gözden geçirilmelidir.

Türk ve İslâm farklı iki durum gibi ortaya sunulmaktan çıkarıldıktan sonra, devletin her bir ferdinin asıl unsur olduğu, hedefte ise insanın mutluluğu, huzuru ve kendisini gerçekleştirmeye verdiği fırsatlar ortaya konulmalıdır. Böyle bir ilk atılımın ardından güçlünün haklı olduğu algısı ortadan kaldırılıp haklının güçlü olduğu “dünya görüşü” çerçevesinde tüm diğer ilkeler yerleştirilmelidir.

Çalışan, üreten, haklı olan ve emeğin önde olduğu açık ve net olarak ortaya serilmelidir. Böyle bir bakış, ileriyi aydınlatacak biçimde yeniden şekillendirilmelidir. Eğitim sisteminde ilk olarak okul öncesi ve ilköğretimde vatan sevgisi, bayrak sevgisi, Çanakkale duygusu ve benzer kavramların kaynakları gerekçeleriyle birlikte çocukların duyusal yönü üzerinden inşâ edilmelidir. Bilinç düzeyi zirvede olacak şekilde bir bağ, kökler ile kurulmalıdır.

Günübirlik ve sadece bu dünyaya bakan yönü ile para, mâkâm, madde ve tanrıtanımazlık müfredattan ve bünyemizden sıyrılıp atılmalıdır. Bilim, teknoloji ve modern zamanların doğru kazanımları benimsenmelidir. Bu tür değerler içselleştirilip maya ve doku ile renklendirilmelidir.