İNSAN yetiştiği kültüre
hizmet eder. Bir milletin kültürünün ana omurgasında eğitim ve öğrenim bulunur.
Akademi dünyası böyle bir omurganın taşıyıcısı olabilir. Çünkü konusunda uzman
insanlar dünyanın en kıymetli hazineleridir.
Kültürün
medeniyet penceresinden bakıldığında görülen kısmını “şehre mensup olan,
şehirli” mânâsında görmek yanlış olmaz. Zira medeniyetler ağırlıklı olarak
şehirlerde gerçekleşmiştir. Buralarda daha çok sanat ve sanatçının bulunması
böyle bir durumu tetiklemiştir.
Dolayısıyla
kültür ve medeniyetin omurgasını oluşturan eğitim ve öğrenim sürecinin odak
noktasında insan yer alır. İnsanlar arasında medeniyeti taçlandıracak ya da
yeni bir eğitim ve kültür anlayışı ortaya koyacak olanların konusunda uzman akademisyenler
olmaları akla yatkındır.
Bir
milletin kökleri, kadim kültürü ve eğitim süreçlerinin tasavvuru o milletin
bağımsızlığı ile doğrudan ilişkilidir. Bu süreçlerin peyda ve geleceğe dair
sözünün olması o milletin dünya görüşünü tanımlamasından geçer.
Bir
milletin kendi dünya görüşü ne ise kök, kültür ve eğitim de buna göre
şekillenecektir. Bir insan yetiştiği kültüre hizmet ettiğine göre, mevcut
şartlar altında nasıl bir dünya görüşü ortaya konulacağı önemlidir. Toplumun ve
geleceğin tasavvuru olan eğitim, toplumun bütününü taşıyacak şekilde ortaya
konulurken, kendilerine göre farklı kültürlerde yetişenlerin çatışmaları
olasıdır.
Böyle
ikircikli bir durumdan kurtulmak için her daim konusunda uzman
akademisyenlerden oluşan heyetin tarafsızca ortaya koyacakları dünya görüşü
meclisten ya da milletin onayından geçebilir. Zira bin yıldır bu topraklarda
bütün milletlerin kendi tercihlerine sahip geniş bir kültür yelpazesinin varlığı
inkâr edilemez.
Akademi
dünyasında da çıkabilecek farkındalıklar “bilgi” ölçeğinde her görüşe açık
olmalıdır. Yorum, teori ve bilim insanının kişisel görüşleri mutlak bir değer
gibi dayatılmamalıdır. Çünkü bu coğrafyada her türlü kültürün olması fikir
düzleminde rahat konuşmakla aşılır.
Bu
kadim coğrafyanın öz evlatları Yüce Bir Yaratıcıya, hilâl ve şehitlik
mertebesine son derece bağlıdır. Bunun aksine evrim gibi teori aşamasındaki
görüşe de saygılı olup eğitim sisteminde okutma cesaretindedir. Ancak bazılarının
evrimi mutlak bir yasa gibi dayatmasının doğru olmadığını da anlaması gerekir.
Bu
aziz toplum teori ve görüşlere açık bir yapıdadır. Evrimin bir teori olarak
okutulmasından da kimsenin rahatsız olduğunu zannetmiyorum. Ancak bazıları
evrimi bir kutsal kalıp gibi dayatma cüretinde hareket ediyor ki bu durum
iğreti duruyor. Oysa bu durum bilimsel perspektife göre de yanlıştır. Az bir
kısım ise teori aşamasındaki evrim şemsiyesine sığınarak bu aziz milletin Yüce
Yaratıcıya olan inancına son derece şiddetli bir şekilde saldırmaktan geri
durmuyor. İşte burası kabul edilebilir bir düzey değildir.
Bilim
dünyasında hiçbir teori, evrim kadar kutsallaştırılmadı. Bunun
kutsallaştırılması ise bazı devletlerin kendi ideoloji ve görüşlerine bilimsel
dayanak aramaktan kaynaklanmaktadır. Bilimsel dayanak arayanların kanun ve
kural hâline gelmiş bilimsel görüşler dururken teori aşamasındaki evrime
sımsıkı sarılmaları kendi hatalarıdır ve onları bağlar.
Aslında
gelinen dünyada bir görüş ne kadar iyi olursa olsun, bir ya da iki nesli idare
eder. Devletlerin veya medeniyetlerin her nesle veya her asrın idrakine uygun
şekilde dünya görüşlerini güncellemeleri de gerekir.
Bu aşamada Türkiye’nin önünde bir “dünya görüşü” tercihi durmaktadır. Böyle bir görüş ortaya konulmalı ve bu hedefte tek solukta ilerlenmelidir. Bu görüş ortaya konulurken itiraz seslerini şimdiden duyduğumu belirtmek isterim.