MISIR
toprakları, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları ile Uzakdoğu’yu karadan Sina
Yarımadası’yla, denizden Akdeniz, Kızıldeniz ve Umman Denizi ile birbirine
bağlayan jeolojik açıdan stratejik bir noktada yer almaktadır.
Mısır, enerji sektörüne yönelik olarak kömür,
doğalgaz ve petrol rezervlerine sahiptir. Petrol Sina Yarımadası, Süveyş Körfezi
ve batı çölünden, doğalgaz ise delta alanından elde ediliyor. Mısır’ın önemli
sanayi alanları maden -özellikle hidrokarbon- petrokimya ve otomotivdir. Ayrıca
kaliteli pamuk ipliğinde dünyanın ilk on ülkesi arasındadır.
Yazının ilerleyen kısımlarında gerekli olacak Mısır’ın
kaynaklarına dair birkaç bilgi şimdilik burada dursun.
Biraz geriye giderek Türkiye-Mısır ilişkilerinin
tarihsel seyrine baktığımızda, ilk olarak 1925 yılında başlayan diplomatik
ilişkiler sonucunda 1948 yılında Kahire’de büyükelçilik düzeyinde temsil
edilmeye başlanmıştır. 1950’li yılların başında Amerika Birleşik Devletleri ile
Sovyetler Birliği arasındaki rekabet, Ortadoğu’daki konumlanmayı ve ikili
ilişkileri etkilemiştir. Bunun Türkiye-Mısır ilişkilerini ilgilendiren kısmı
ise Cemal Abdünnasır’ın iktidara geldiğinde Sovyetler Birliği ile yakın
ilişkiler kurmasına karşılık Türkiye’nin NATO’da yer almasıdır. 1954 yılının Ocak
ayında Mısır’ın, Kahire’deki Türk Büyükelçisi’ni “istenmeyen adam” ilan
etmesiyle ilişkilerde ciddi bir kriz yaşanmıştır. Çeşitli iniş çıkışlarla
mesafeli ilerleyen ilişkiler 1980’li yıllara gelindiğinde Nasır ve Sedat
dönemlerine göre daha yakın seyrederek iki ülke arasındaki ticaret noktasında
önemli sıçramalara sahne olmuştur.
1990’lı yıllar Türkiye-Mısır ilişkilerinde gözle
görülür yakınlaşmaların yaşandığı bir dönem olarak kayıtlarda yer almaktadır. Bu dönemde iki ülke arasındaki önemli
gelişmelerden birisi, 1993 yılında imzalanan “Hava Taşımacılığı Anlaşması”dır.
Diğeri ise 1997 yılının Haziran ayında Türkiye’nin girişimleriyle kurulan D-8 (gelişen
sekiz ülke) oluşumudur. Endonezya, İran, Malezya, Türkiye, Bangladeş, Mısır ve
Nijerya’nın üyesi olduğu bu oluşum, üye ülkeler arasında ekonomik ve ticarî
işbirlikleri geliştirilmesi bağlamında oldukça önemli bir oluşum olarak öne
çıkmıştır. Bu yıl Nisan ayı içerisinde D-8 Teşkilatı’nın 10’uncu zirve
toplantısı yapıldı. D-8’in on yıllık yol haritasının belirlendiği toplantıda
Medbuli, Mısır’ın ortak çıkar alanlarındaki bağlantıları güçlendirmek ve
istisnai koşullar altında zorluklarla mücadele için mevcut ve gelecekteki
işbirliğinin güçlendirilmesi gerekliliği adına D-8’in önemine vurgu yaptı. Mısır
Başbakanı Mustafa Medbuli, Cumhurbaşkanımıza da hitaben “Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ülkesinin D-8 Dönem Başkanlığı’nda
ortaya koyduğu çabalardan ötürü teşekkür ederim” diyerek “Türkiye ile Mısır yakınlaşıyor mu?” sorusuna
bir tık daha aydınlanma sağlamış oldu.
2000’li yıllarda karşılıklı ziyaretler, askerî düzeyde anlaşmalar ve ortak tatbikatlar çerçevesinde yeni bir boyut kazanmaya başlayan ilişkiler, 2005 yılında iki ülke arasında imzalanan serbest ticaret anlaşması ile ekonomik alanda da büyük ivme yakalamıştır. Bu sıçramanın göstergesi olarak 2009 yılında Mısır’a yönelik ihracat oranının yüzde 82’lik artışla 3 milyar doların üzerine çıkmış, 2012 yılına gelindiğinde ise -politik gelişmelerinde etkisiyle- 5 milyar doları aştığı bilinenler arasındadır.
2001-2018 Türkiye-Mısır dış ticaret grafiği (TÜİK verilerine göre)
2012’de yapılan ilk demokratik seçimde Muhammed
Mursi’nin iktidara gelmesiyle Türkiye-Mısır ilişkileri hızlı bir iyileşme
sürecine girmişti. Tâ ki 2013 Temmuz’daki askerî darbeye kadar... Türkiye’nin
bu darbeye gösterdiği tepki nedeniyle ilişkiler gerileme sürecine girdi. Türkiye
Büyükelçisi’nin “istenmeyen adam” ilan edilme sahnesini yenileyen Mısır,
diplomatik ilişkilerin dozunu azalttığını duyurdu. Yukarıdaki grafikten
anlaşılacağı üzere iki ülke ilişkilerindeki bu kriz, ticaret hacminde küçük de
olsa bir düşüşe neden olduğu gibi bu sürecin başlamasıyla iki ülke arasında belirgin
olarak üç alanda anlaşmazlık yaşanmıştır.
Bunları, Doç. Dr. Veysel Kurt “Türkiye-Mısır
ilişkilerinde gerilim/yumuşama sarkacı” başlıklı yazısında şöyle özetlemiştir:
“Birincisi,
Mısır yönetimi, Türkiye’yi içişlerine karışmakla suçladı. Bu suçlamanın
temelinde ise Türkiye’nin konjonktürel şartlar çerçevesinde verdiği tepki ve
Mursi döneminde görev alan birçok hükümet yetkilisinin ve destekçisinin Mısır’dan
kaçarak Türkiye’de ikamet etmesi bulunuyor.
İki
ülke arasındaki ikinci anlaşmazlık alanı, Libya oldu. Mısır 2014 yılından
itibaren meşru yönetime karşı güç kullanarak darbe yoluyla iktidara gelmeye
çalışan Hafter öncülüğündeki gruba ciddi şekilde destek verdi. Fakat Libya
krizi Doğu Akdeniz’deki enerji rekabeti ve Türkiye’nin haklarının gasp edilmesi
politikasıyla birleşince Türkiye’nin adım atması kaçınılmaz oldu. 2019 yılının
sonunda Türkiye’nin Libya hükümetiyle deniz yetki alanları sınırlandırma ve
güvenlik/askeri işbirliği anlaşmaları imzalaması, Türkiye ve Mısır’ın Libya’da
dolaylı şekilde de olsa karşı karşıya gelmelerine yol açtı.
Üçüncü anlaşmazlık alanı ise, Doğu Akdeniz oldu. Bölgesel düzlemde ayrışan ilişkiler, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Mısır’ın birlikte hareket etmesine zemin hazırladı. Bu politika ayanı zamanda 2003 yılında Mısır’ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile imzalanan ekonomik bölge sınırlandırma anlaşmasıyla da uyumlu çizgideydi. Son yıllarda Doğu Akdeniz’de artan enerji rekabetinde, Yunanistan’ın çabalarıyla Türkiye karşıtı bir blok oluştu ve East Med boru hattı ve Doğu Akdeniz Gaz Forumu gibi projeler çerçevesinde bir kurumsallaşma çabası başladı. Mısır, Türkiye’yi dışarıda bırakan bu oluşumlara çeşitli seviyelerde katıldı.”
Türkiye ile Mısır Arasındaki ilişkiler 2013 yılından
bu yana karşılıklı olarak “maslahatgüzar” düzeyinde sürdürülmekte, bununla
birlikte iki ülkenin Dışişleri Bakanları arasında zaman zaman çeşitli
vesilelerle kısa görüşmeler gerçekleştirilmekte.
Türkiye-Mısır, -buraya kadar bir kısmını paylaşmaya
çalıştığım- zaman zaman inişli çıkışlı siyâsî ilişkileri ve buna rağmen canlı
tutulan ekonomik ilişkileri paylaşan iki güçlü ülke. Çünkü ilişkiler siyâsî
anlamda gergin olduğu dönemlerde dahi gerek ortak tarihî geçmişi gerekse ortak
kültür mirasının etkisiyle diyalog her zaman var olmuştur. Devam eden bu
diyalog sayesinde de ekonomik işbirliği sürdürülmeye/gelişmeye devam etmiştir.
TÜİK
verilerine göre hazırlanan bu grafiğe göre iki ülke arasındaki ticaret hacmi 7
yılda 32,8 milyar doların üzerinde bir artış göstermiştir.
Ayrıca gelişen ekonomik işbirliğine ilaveten
Türkiye-Mısır arasındaki toplumsal bağlar da muhafaza edilmektedir. Kaynaklara
göre, Afrika kıtasındaki en büyük ticaret ortağımız Mısır’da hâlen 3.500
vatandaşımız ikamet etmektedir. Türk ve Mısır’lı girişimciler arasında sık sık
görüşmeler ve karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilmektedir. 2020 TÜİK
verilerine göre de Türkiye’de 25.000’nin üzerinde Mısır vatandaşı yaşamaktadır.
Ayrıca iki ülke arasındaki anlaşmaya göre 2010 yılında Kahire’de açılan Yunus
Emre Kültür Merkezi faaliyetlerine devam etmektedir. Bunlar ilişkilerimizin her
halükârda devam ettiğinin en güzel göstergesidir.
Afrika’nın en önemli kadim devleti olan Mısır ile bölgenin
en büyük devleti olan Türkiye’nin ilişkilerinin uzun süre düşük seviyede tutulması,
bölge dengelerini bozmakla kalmayıp bölgede ekonomik sömürge düzeni
aktörlerinin daha rahat koşullarda operasyon yapmalarına imkân vermektedir.
Bu iki güçlü ülke arasında son zamanlarda özellikle
Mart ayının başından bu yana yeni dostluk emareleri dile getirilmeye başlandı.
Lakin henüz bazı sorular tam anlamıyla cevap bulmuş değil. Meselâ, Mısır’la
ilişkilerimiz gerçekten düzeliyor mu, Ankara yakınlaşma yolunda ilerlerken
Mısır cephesi de yakınlaşıyor mu? Anlaşılan o ki, dışarıdan görünen resim henüz
net değil.
Bu yılın Mart ayının başında Mısır, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon
arama ihalesine çıktığını duyurdu. İhale alanını, Türkiye’nin Birleşmiş
Milletler’e bildirdiği kıta sahanlığı sınırlarını dikkate alarak belirledi.
Mısır’ın göstermiş olduğu bu hassasiyet, yakınlaşma adına oldukça manidardı. Buna
karşılık Ankara, ilişkilerin onarılması noktasında “Hazırız” mesajını vermişti.
Bu gelişme aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki dengelerin değişmesine neden
olabileceğinden bazı ülkeleri tedirgin etmiş olmalı ki -ilk açıklamadan on gün
kadar sonra- Mısır, hidrokarbon arama ihalesine dair haritayı yenilediği
yönünde açıklamada bulundu.
Görünen o ki, Türkiye-Mısır ilişkilerinin bir anda
normalleşmesi kolay olmayacak gibi. Yunanistan ve Doğu Akdeniz’deki Türkiye
karşıtları süreci baltalamaya çalışacaklar, dersek, çok da yanlış bir tahmin
olmaz sanırım. Belki bunların Türkiye içindeki uzantıları da boş durmayacaktır.
Bu aşamada önemli olan iki ülkenin yakınlaşma sürecinde ortaya çıkabilecek
gerilimleri iyi yönetebilmesidir.
Bu yazıyı hazırladığım sıralarda Dışişleri Bakanımız
ve Mısır Dışişleri Bakanı arasında dört yıl sonra, Ramazan ayını tebrik etmek
amacıyla bir görüşme gerçekleştiği haberini okudum. Bu görüşme önemliydi iki
ülke yakınlaşması adına…
Ayrıca yakınlaşma adımlarının sonuç vermesi için ortak
görüş, karşılıklı olarak büyükelçilerin atanmasının hızlandırılmasının
gerekliliği ve deniz yetki alanlarına dair bir anlaşmanın imzalanması yerinde
olacağı yönündedir.
Son olarak, Mısır, Türkiye için Afrika ve Basra Körfezi’ne
açılan kapıdır. Türkiye’de Mısır için Avrupa’ya açılan kapıdır. Bu gerçekten
yola çıkarsak iki ülke ilişkilerinin yakınlaşmanın ötesinde, arttırarak yola
devam edilmesinin her iki ülke için gerekliliği ortadadır.
Büyük Türkiye’nin hakkında hayırlısı olsun diyelim…
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/394769
https://www.mfa.gov.tr/turkiye-misir_siyasi-iliskileri-.tr.mfa
https://tr.wikipedia.org/wiki/Mısır-Türkiye_ilişkileri