Dünden bugüne Rusya ve Suriye ilişkileri (3)

Rusya, gözünü kırpmadan elini de, ayağını da Suriye’den çekmeyecektir. Bu nedenle birbirlerinin varlık mücadelesine katkı sunmaya devam edecekler. Peki, nereye kadar?

BİR Arap ülkesi olan ve son 10 yıla yakın bir süredir savaşla anılan Suriye’nin Rusya ile yakınlaşması ve birlikte hareket etmesinin tarihsel bir derinliği var.

Güçlü ve istikrarlı bir şekilde devam eden ikili ilişkiler, dünden bugüne sürdürülmektedir. Bu ilişkinin en kuvvetli ağı, hiç şüphesiz Rusya’nın Suriye’ye bağımlı olarak yürüttüğü silah satışlarıdır.

Bir başka sağlam yol ise, sıcak denizlere açılmak isteyen Rusya’nın, Karadeniz Filosu için elinde bulundurduğu ve Suriye’nin Tartus limanında yer alan tek Akdeniz Deniz Üssü’dür.

Darbe ile iktidara gelen ve sonrasında yapılan seçimle Devlet Başkanı seçilen Hafız Esad, 1971 yılında imzalanan anlaşma uyarınca, Sovyetler Birliği’nin Tartus’ta donanma askerî üssü açmasına izin vermesiyle kurulan üs, hâlen kullanılmaya devam etmektedir.

Neden Tartus?

Tartus, Suriye’nin Lazkiye’den sonra ikinci büyük limanı. Zengin bir tarım bölgesinin merkezinde yer alan Tartus’taki balıkçılık limanı Irak’tan gelen ve Baniyas Limanı’nda sona eren boru hattıyla bağlantılı petrol boru hattının da son durağı olarak göze çarpmakta.

Önemli bir turizm noktası olan Tartus, Lazkiye’yle arasında örülü bir demiryolu ağına sahiptir. Ayrıca 80 kilometre kuzeyindeki El-Basil’de uluslararası bir havalimanı yer almaktadır.

Hâlen Rus Deniz Kuvvetleri personeli tarafından görevlendirilen bir Sovyet dönemi deniz tedarik ve bakım üssüne ev sahipliği yapan Tartus, eski Sovyetler Birliği dışındaki “son” Rus askerî üssü ve Rusya’nın savaşlarını bir NATO üyesi olan Türkiye’nin boğazlarında yer alan Karadeniz kıyılarına geri döndüren tek Akdeniz yakıt ikmâl noktası olarak dikkat çekmektedir.

Arap Baharı’nı müteakip patlak veren iç savaşın baş gösterdiği 2011 ve 2012 yıllarında Rusya, Suriye hükûmetine karşı olası yaptırımlar veya askerî müdahalelerin önünü kesmek için atağa geçti ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisini kullanarak Suriye’nin daha önceden kendilerinden “sözleşmeli” olarak satın aldığı büyük fiyatlı silahları tedarik etmeye başladı.

Bunu, 30 Eylül 2015 tarihinde Esad rejiminin isteğiyle Rusya’nın Suriye İç Savaşı’nda askerî müdahalesi takip etti.

Rusya, Suriye ile ilişkilerini geliştirmek ve donanma üssünü büyütmesine izin verilmesi için, Suriye’nin ana silah tedarikçisi olduğu tarihten beri, Sovyet döneminden kalma borçlarının dörtte üçüne denk gelen yaklaşık 13 milyar dolarlık borcunu silerek bir kez daha Suriye’ye olan düşkünlüğünü (!) ifşa etti.

Rejim de Rus’un yardımına koştu

2008 yılında meydana gelen Güney Osetya Savaşı’nda, Batı ile ilişkileri kopma noktasına gelen Rusya’nın imdadına bu sefer Suriye koşmuştu. ABD’nin Polonya’da füze savunma kalkanı kurması, Beşar Esad’ı harekete geçirmiş, Rusya’nın nükleer başlıklı savaş gemilerinin Tartus Limanı’nda “kalıcı” olması konusunda Orta Doğu’daki üssü hâline gelmeyi kabul etmişti. Karşılıklı jestler içeren bu hamleler sonucu Rusya, Akdeniz’deki donanma varlığını bir kez daha güçlendirmiş oldu.

Suriye’nin hava savunma sistemi, dünden bugüne Rus desteklidir. İç savaşla birlikte Rejim’in elinde bulunan savaş uçağı ve helikopter sayısının yetersizliği göz önünde bulundurularak, başta İdlib olmak üzere, sivil halka yönelik gerçekleştirilen hava saldırılarının Rusya merkezli olduğu görülmektedir.

Şam, iç savaştan önce Moskova’nın en büyük yedinci müşterisidir. 1 buçuk milyar dolar değerinde silah satın alan Suriye’nin tüm askerî silah ithalatının yüzde 90’ını karşılayan Ruslar, SA-22 olarak da bilinen BUK-M2 Pantsir-S1 mobil füze fırlatma ve radar sistemlerini Suriye Rejimine teslim ederken, kapasite olarak bu ekipmanları kullanma yeteneğine sahip olmayan Suriyeli Rejim güçlerine eğitim ve mürettebat desteği ile yardımcı olmaktadırlar.

Para… Para… Para…

Başta da belirttiğim gibi, Rusya’nın ikili ilişkiler çerçevesinde Suriye’de önemli ekonomik çıkarları bulunmaktadır. Moskova Times’a göre, ülkedeki yatırımlar 2009 yılında yaklaşık 20 milyar dolar, Suriye’ye 2010 yılında yapılan ihracat ise 1,1 milyar dolardır. Rusya’nın toplam ihracatının yüzde 2,4’ü, savunma sanayi ile ilgili satışlardan elde edilmektedir.

Suriye 2008 yılında Rusya ile MiG-29SMT savaş uçakları, Pantsir S1E hava savunma sistemleri, Iskender taktik füze sistemleri, YAK-130 uçağı ve 2 adet Amur-1650 denizaltısı, modern anti-tank ve anti-hava füze sistemlerini satın almak hakkında anlaştı. Bunun üzerine, 2004 yılından beri Rusya Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Sergey Lavrov, gazeticilere verdiği bir demeçte, Suriye’ye silah satışının ülkesinin Orta Doğu’daki güç dengesini altüst etmeyeceğini, uluslararası hukuka uygun olarak Rus sınırlarına yakın bölgelerde “istikrarın güçlendirilmesi ve güvenliğin sağlanmasının çıkarları doğrultusunda olduğunu” belirtmişti.

“Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü” (SIPRI) verilerine göre, savaşın başladığı 2011 ve 2012 yılında Rusya ile Suriye’nin silah sözleşmelerinin tutarı 687 milyon olarak gerçekleşirken, Moskova Times gazetesine göre 2011 yılında Rusya ve Suriye arasında aktif silah sözleşmelerinin değeri ise 4 milyar dolar olarak bildirilmiştir.

2011 yılında Rus firmalarının, Suriye’nin başta altyapı, enerji ve turizm sektörlerinde olmak üzere önemli bir varlığı bulunuyordu. Örneğin doğal gaz tesisi inşaat şirketi olan Stroytransgas, Suriye’deki en büyük Rus şirketi. Aynı zamanda Arap Doğalgaz Boru Hattı yapımı için teknik destek veren şirket de Stroytransgas.

Ayrıca Tatneft, Suriye’de en önemli Rus enerji firması olarak göze çarpıyor. Suriye’ye petrol pompalamak için Suriye Ulusal Petrol Şirketi ile ortak bir konsorsiyum kurarak Irak sınırındaki keşif kuyuları üzerinde 12 milyon milyon doların harcanması hedefleniyor.  Suriye’de konuşlanan diğer firmalar arasında çelik boru üreticisi TMK, gaz üreticisi Itera ve ulusal havayolu taşıyıcı Aeroflot da bulunmaktadır.

Tüm bunlar göstermektedir ki, Rusya, gözünü kırpmadan elini de, ayağını da Suriye’den çekmeyecektir. Bu nedenle birbirlerinin varlık mücadelesine katkı sunmaya devam edecekler. Peki, nereye kadar?