Dünden bugüne Rusya ve Suriye ilişkileri (2)

Hafız Esad askerî darbeyle iktidarı ele geçirdiğinde, Suriye’yi eskisinden daha etkin biçimde Moskova’nın güdümüne sokmuştu. Baba Esad, 1970 yılındaki askerî darbeyi gerçekleştirmeden evvel Irak’taki Baas grubuyla yaptığı gizli bir anlaşma ile bir bölük Irak askerini “İsrail’e karşı çarpışacaklar” iddiasıyla Suriye’ye sokmuştu. Ömrü boyunca İsrail’i bahane göstererek Suriye ordusunun modernizasyonu için Rus silahlarıyla takviye eden Esad, elde ettiği askerî gücünü İsrail’e karşı değil de halkına karşı kullanarak iktidarını sürdürmüştü.

2014 yılında dünyayı kasıp kavuran bir ayrılık yaşandı: El-Kaide’den ayrılan DAEŞ (IŞİD), hem Suriye’de, hem de Irak’ta örgütlendi…

Bu ayrılık, Suriye’deki Arap Baharı’nının evrilmesine neden oldu.  Önceleri sadece “Esad gitsin” diyen ve sırf bu nedenle Özgür Suriye Ordusu’nu destekleyen ABD, DAEŞ’in giderek artan tehditleriyle baş edebilmek için Suriye politikasında güncelleme yaparak, koalisyon güçleri ile birlikte DAEŞ’e karşı yoğun hava saldırıları başlattı.

Yılın üçüncü çeyreğinde gündem tamamen değişti ve devreye Rusya girdi. Suriye’deki DAEŞ tehdidini tamamen bitirmeye yönelik hava saldırılarına başlayacağını açıkladı.

Suriye, hiç düşünmeden bu desteği kabul etmesi ile Rusya’nın yardımını yasal bir zemine oturtmuş oldu. Rusya, koalisyon güçlerinin aylardır yapamadığını yapmış, ortak düşman DAEŞ’e büyük zayiatlar vermişti. Böylelikle Esad rejiminin devam etmesi sağlanmış oldu.

Bugün Suriye’yi destekleyen Rusya’nın yakın tarihinde benzer bir ayaklanma da devrimle sonuçlanmıştı. 7 Kasım 1917’de, tarihe “Ekim ya da Bolşevik Devrimi” diye geçen olaylar sonucu, Petrograd’daki geçici hükûmet, Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle kurulmuştu. Tabiî sonrasında devletin adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği oldu.

Bu olay, dünyada “ilk” ve “en büyük” sosyalist devletin kurulmasını sağlamıştı.

Yıllar sonra Berlin Duvarı’nın yıkılışı komünizmin çöküşüne zemin hazırlarken, Sovyetler Birliği’nin dağılması da Soğuk Savaş’ı bitirmişti.

Ülkelerin birbirleriyle ilişkileri genelde iki türlü gerçekleşir, ilki karşılıklı büyükelçilikler atamak, ikincisi ise karşılıklı menfaatler doğrultusunda gizli ya da alenî gerçekleştirilen askerî ve ticârî alışverişler ile yatırımlar ve fikir birliktelikleri şeklindedir.

Rusya ve Suriye arasındaki ikili ilişkiler ise her ikisini kapsamaktadır. 18’inci yüzyılın sonlarında Rus İmparatorluğu, Osmanlı Suriyesi’nde, daha sonra Şam’da bir konsolosluk ofisi kurmuştu. 19’uncu yüzyılın başındaki “Ekim Devrimi”nin ardından kurulan Sovyetler Birliği’nden (1922) sonra Suriye’de Rus varlığı sona ermişti.

Suriye politikasını yitiren Rusya, Fransa’nın Suriye’de manda hâkimiyetini yürüttüğü 25 yılın sonunda, bölgede siyâsî rolünün olmamasına rağmen, 1924 yılında Suriye-Lübnan Komünist Partisi’nin kurulmasını teşvik etti. Suriye’ye verdiği ehemmiyetin de bir işaretiydi bu.

Sonrasında Suriye Moskova’da, Rusya ise Şam’da bir büyükelçiliğe sahip oldu. Her iki ülke arasındaki diplomatik ilişkiler de 1944 yılına dayanmaktadır. Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Orta Doğu’da yeniden ilgi çekmeye başlamış, 10 Şubat 1946’da Sovyetler Birliği ve Suriye arasındaki ilişkilerin resmileştirilmesi amacıyla bir anlaşma imzalanmıştır.

Bunu, 8 Ekim 1980 tarihinde imzalanan “Dostluk ve İşbirliği Antlaşması” takip etmiştir. Bu antlaşmanın en önemli özelliği, taraflardan biri antlaşmayı sona erdirmediği sürece, otomatik olarak her beş yılda bir uzatılmasıdır ve bugüne kadar geçerliliğini korumuştur.

Suriye ve Sovyetler Birliği arasındaki tam mutabakat, Suriye’nin bağımsızlığını ilân ettiği 17 Nisan 1946 öncesi olan ve 10 Şubat 1946’da yapılan 10 gizli anlaşmaya dayanır. Böylelikle Sovyetler Birliği uluslararası arenada, Suriye Arap Ordusu’nun oluşumunda askerî yardım yaparak diplomatik ve siyâsî destek sağlamayı kabul etmiş oldu.

Soğuk Savaş’ın başladığı yıllar

Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra, 1949 yılında, siyâsî yaşamın nispeten sakin olduğu Suriye’de meydana gelen bir dizi askerî darbe sonrasında Baas Partisi önlenemez bir yükselişe geçti.

10 Nisan 1950’de SSCB-Suriye ilişkilerinde saldırmazlık paktı imzalanırken, 1953 yılında Suriye’de üst üste darbeler yaşanıyor ve askeri diktatörlükler iktidara geliyordu. Soğuk Savaş döneminde meydana gelen her çatışma sırasında ve Orta Doğu’da her savaş patlak verdiğinde, Sovyetler Birliği ile yakın ilişkiler oluşturmak için Suriye liderleri önemli bir faktör olarak görev üstlenmişlerdir.

25 Şubat 1954 askerî darbesinden sonra Baas Partisi, Suriye siyasetinin öncülüğüne soyunmuştu. İki yıl sonra meydana gelen Süveyş Krizi’nde Sovyetler Birliği’nin verdiği refleks, Orta Doğu’da Sovyet prestijinin artmasına sebep olmuştu. Tüm bunlar yaşanırken Sovyet yardımı hızlandırılmış, Suriye, askerî ve ekonomik anlaşmalara dâhil edilmiştir. 3 yıllık dönemde, Sovyetler Birliği’nden Suriye’ye yapılan askerî ve ekonomik yardım tutarı yaklaşık 294 milyon dolar civarındadır.

Suriye, tarihinde en çok darbenin yaşandığı ülkelerin başında gelmektedir. 1966 Şubat’ında gerçekleşen darbe, Sovyetler Birliği’nin Suriye’yi daha fazla desteklemesine olanak sağladı. “Düzeltici Hareketi” olarak adlandırılan 1970 yılındaki yeni darbe ile dünya, Suriye’de iktidara gelen Hafız Esad’la tanıştı.

Hafız Esad ve Rusya ilişkileri

Humus Askerî Akademisi’ni pilot subay olarak bitiren Hafız Esad, ilginçtir, havacılık eğitimi için Rusya’ya (SSCB) gönderildi, ardından bir hava filosunun komutanlığına getirildi. Sonra da Suriye’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden çekilmesine karşı çıktığı için ordudan ihraç edildi.

Bu ihraç, Hafız Esad’ın önünü açtığı gibi Suriye topraklarında kesintisiz yarım asırlık kan ve gözyaşının da önünü açmıştı. Baas Partisi’nin askerî kanadında kilit bir rol aldı ve 1963 yılında gerçekleştirilen darbede önemli rol oynadı.

İhraç edildiği Suriye Silahlı Kuvvetleri’ne binbaşı rütbesiyle geri döndü. Önce Hava Kuvvetleri Komutanı, daha sonra Savunma Bakanı oldu. 13 Kasım 1970 tarihinde askerî darbeyle iktidarı ele geçiren Hafız Esad, 4 ay sonra yapılan halk oylamasıyla Suriye Devlet Başkanı seçildi.

Orta Doğu’nun kaynayan bir kazana döndüğü dönemde Baas Partisi Genel Başkanlığını da üstlenen Esad’ın bir yandan Arap devletleriyle ilişkilerini geliştirirken diğer yandan İsrail karşıtı politikalar yürütmesi, onu bölgede etkisi yükselen siyâsî lider durumuna getirmişti. En can alıcı yakınlaşma SSCB ile oldu.

İktidarının 9’uncu yılında SSCB ile yirmi yıllık “Dostluk ve İş Birliği Antlaşması”nı, 11’inci yılında ise “Silah ve Teknik Yardım Antlaşması”nı imzaladı.

Hafız Esad, 1977 Nisan’ında SSCB’ye yaptığı geziyle, Sovyet liderleri Leonid Brejnev ve Aleksey Kosigin ile bir araya gelerek Suriye-Rusya arasındaki ikili ilişkileri geliştirdi, hattâ sağlamlaştırdı.

Irak-İran Savaşı’nda tavrını İran’dan yana kullanan Suriye, bunun semeresini 40 yıl sonra alacaktı.

Sovyetlerin dağılmasına yakın Rus desteğini yitiren Suriye, su sorunu nedeniyle PKK’ya verdiği açık destekten dolayı Türkiye ile ilişkilerin gerginleşmesine sebep olmuştu. Esad’ın ölümünden sonra, geriye 2 Şubat 1982’de gerçekleştirdiği ve 35 bin sivilin ordu birliklerince öldürüldüğü “Hama Katliamı” kalacaktı.

Hafız Esad askerî darbeyle iktidarı ele geçirdiğinde, Suriye’yi eskisinden daha etkin biçimde Moskova’nın güdümüne sokmuştu. Baba Esad, 1970 yılındaki askerî darbeyi gerçekleştirmeden evvel Irak’taki Baas grubuyla yaptığı gizli bir anlaşma ile bir bölük Irak askerini “İsrail’e karşı çarpışacaklar” iddiasıyla Suriye’ye sokmuştu. Ömrü boyunca İsrail’i bahane göstererek Suriye ordusunun modernizasyonu için Rus silahlarıyla takviye eden Esad, elde ettiği askerî gücünü İsrail’e karşı değil de halkına karşı kullanarak iktidarını sürdürmüştü.

3 Mart 1969 tarihli Milliyet gazetesinde Mehmet Ali Birand, “Yeni bir ihtilâl her an patlayabilir: Suriye için için kaynıyor” başlıklı bir yazısında bu olayı şöyle aktaracaktı:

“Savunma Bakanı Hafız El-Assad, iki hafta önce askerî birlikleri sokağa çıkararak Baas Partisi’nin ‘aşırı sol gidişine’ dur demesi, iki grup arasındaki çatışmayı artırmıştı. Ilımlı solcular ile aşırılar arasındaki çekişmede Başbakan Attasi, sert bir tutumla istifasını vermişti. Taraflar silahlanarak Hafız El-Assad’a başkaldıracaklarını ilân etmişlerdi. Savunma Bakanı ise bu arada, Attasi’nin haberi olmadan Irak ile bir anlaşma yapmış ve bir bölük Irak askerini İsrail’e karşı çarpışacakları gerekçesiyle Suriye’ye sokmuştur. Irak’ta iktidarı tutan Baas grubu da ılımlı solculardan kuruludur ve Suriye Savunma Bakanı’nı desteklemektedir. Hafız El-Assad, aynı anda partiyi kongreye çağırmış ve bir plân sunarak ‘partinin bütünlüğünü koruma’ gerekçesiyle, Moskova taraftarı aşırı solcuların partiden ve ordudan temizlenmesini istemiştir. El-Assad, Suriye’nin gidişini düzeltmek amacı güttüğünü ileri sürmektedir.”

İhtimâl, Birand’ın dile getirdiği gözlemler, Soğuk Savaş rüzgârlarının estiği dönem itibariyle Batılı haber kaynaklarına dayanıyordu.

Baas liderlerini “Moskova yanlısı” diyerek tasfiye edip Suriye’yi etkin bir biçimde Moskova’nın güdümüne sokmuştu. Tek amacı vardı: Suriye ordusunu Rus silahları ve savaş uçaklarıyla tahkim etmek, azınlık iktidarını halkına karşı güvence altına almak…

Bunu başarmıştı!

29 yıl iktidarda kalan Hafız Esad 2000 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybedince, 10 Temmuz 2000 tarihinde rakipsiz girdiği referandum yarışından yüzde 97’lik oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçilerek yerine geçen oğlu Beşar Esad, bugün Çin ve Rusya’nın desteğiyle silahsız sivilleri, kendi masum halkını öldürmeye ve şehir ülkesini terk edilmiş bir mezarlığa çevirmeye devam ediyor.

Demirel’den bir hatıra

1991’de Başbakan Demirel’in yakın çalışma arkadaşlarından ve bakanlarından Seyfi Öztürk, gazeteci-yazar Soner Yalçın’a ilginç anekdotlar aktarmıştı.

Demirel, MİT’ten gelen gizli dosyaları Seyfi Öztürk’e okutuyordu. Bu dosyalardan biri de Hafız Esad ile ilgiliydi:

“Başbakan Demirel yanıma geldi, ‘Seyfi gel, seninle bir şey konuşacağım’ dedi. Ben sanıyorum ki, mâkâmında konuşacağız. ‘Çıkalım’ dedi. Başbakanlıktan çıktık. Mâkâm arabasına da binmedi. Kim dinliyor tahmin edersin?

Neyse, yürüyoruz…

Mâkâm arabalarımız ve korumalar da arkamızdan geliyor. Fısıldayarak dedi ki, ‘Yahu Seyfi, Fuat Doğu geldi bugün bana. Bir haber verdi, doğru mu, değil mi, bilmiyorum vallahi... Bizimkiler (MİT), CIA ile birlikte Suriye’de darbe yapacaklarmış. Hafız Esad diye bizim çok iyi tanıdığımız bir Çerkez’i başa geçireceklermiş. Adam bize çok bağlıymış. Sen akşam radyoyu bir dinle ve bana haber ver, iş doğru mu?’.

Ayrıldık. Akşam radyoyu dinledim. Sahiden darbe olmuş. Hafız Esad da başa gelmiş. Lâkin adam bizimkilerin değil, KGB’nin adamı çıktı arkadaş!”

Oysa Hafız Esad, Çerkez değil, Nusayrî idi.

Dönemin MİT Müsteşarı General Fuat Doğu, Türkiye’de “Baas tipi rejim kurmak için” darbe plânlayan 9 Mart cuntasını deşifre ederek engelleyen isimdi. Dolayısıyla Esad hakkında Demirel’e kasten yanlış bilgi verdiğini söyleyemeyiz ama ihtimâl, bilgi kirliliği vardı.

1947-1991 yıllarını kapsayan Soğuk Savaş sırasında Suriye ile Sovyetler Birliği arasında güçlü bir siyâsî bağ gelişti ama gelebilecek tepkileri göğüslemek için mesafeli durduğu Rusya’ya, Sovyetlerin dağılmasını müteakip 1992 senesinde Sovyetler Birliği’nin yasal halefi olarak Rusya’yı tanıyarak aktif ve sıcak dostluklarını pekiştirmiş oldu.