
AKLIMIZDAN geçenlerin zamanla gerçekleşmesi durumuna şahit olmuşuzdur. Öngörmek, belli durumları analiz ederek ortaya sonuç çıkarmak ve olması muhtemel durumları belirlemek, yaşanan gelişmelere bakarak yarının ne olacağını, dünden gelen bilgi ve yaşanmışlıklarla tahmin etmek oldukça normal bir durumdur.
Yatırımcıların grafikleri izlemesi ve gelişmeleri takip etmesi, yarın ne olacağına dair fikir yürütmek içindir. Bir çiftçinin mevsim şartlarının gidişatına göre ekip biçilen mahsulün nasıl olacağını öngörebilmesi tecrübeyle sabittir. Milletler için de benzer durumlar vardır ve bu, tarihin konusudur.
Tarihe ve tarihî meselelere ilgisi olanlar bilirler ki, tarih dündür ama yarının aynasıdır. Önlem alınmadığında veya gelişmeleri iyi değerlendirip kendinizi güncellemediğinizde tarihin ve dolayısıyla hataların tekerrürü kaçınılmazdır. Analiz ederken ve politika belirlerken dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise, yaşanan gelişmeleri parça parça ele alma konusudur. Birbiriyle pek alâkalı olmadığı düşünülen olayların bir zaman sonra aslında bağlantılı oldukları gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Kişilere ait fotoğrafları bir araya getirdiğinizde; örneğin okuduğu okulları, yaşadığı yerleri, ailesi, çevresi gibi bilgiler ışığında o kişinin hayatını resmedebilirsiniz. Aynı şey devletlerin yaşam seyri için de geçerlidir. Alınan kararlar, atılan adımlar, politik düşünceler, yapılan açıklamalar ve bu açıklamaların ardından gelişen olaylar bir araya geldiğinde dün ne olduğunu, bugün nelerin yaşandığı görülebilir. Yarın nasıl olacağı konusuna dair de bir sürü analiz çıkarılabilir. Değişkenler veya beklenmedik durumlar nedeniyle bazı sapmalar olması ihtimâlini göz önünde bulundurmak kaydıyla sonuç genellikle benzerdir.
15 Temmuz darbe girişimi, darbeye girişenler tarafından, toplumun yaşanmış eski darbelerdeki davranacağı beklentisiyle plânlanmıştı. Lâkin onların hesap edemedikleri bazı değişkenler ve bir kırılma oldu. Devlet ile halk el ele, Devlet’in bekâsını hain emel sahiplerinin eline bırakmadı.
PKK ve türevleri ile amaçlanan şeyler plânlanmış hâlde belli bir çizgide ilerlemekteydi. Her gün şehit haberleriyle dolu ekranlarımıza alışmıştık. Lâkin amacın ülkeyi bölmek olduğunu biliyorduk. Oysa amacın bambaşka bir plânın parçası olduğunu çok sonraları öğrendik. Bugünlerde basına sızdırılan harita malûmunuz. Bir amaç var ve bu amaç için ülkemize karşı yıllarca farklı örgütleri kullanarak yürütülen savaş da bunun tezahürü. Bugün Gazze Soykırımı’nın artık yalnızca Ekim 2023’te yaşanan olaya tepki olarak başlamadığı konusunda tüm dünya hemfikir. Zaten plânlı bir düşünceydi ve HAMAS’ın hareketleri bahane oldu.
Başlamış olan savaş ortamı birçok yönden ele alınabilir. Bunlardan biri de Batı dünyasının sözde üstünde titrediği değerler meselesidir. Sözüm ona insan hakları, demokrasi, eşitlik, temel hak ve hürriyetler konusunda dünyaya ders verme pozisyonları bu savaşla yıkıma uğradı. Hunharca katledilen insanların olduğu yerde insan haklarından, kadınların katledilip yatak odalarına girildiği bir ortamda kadın haklarından, çocukların paramparça olduğu ve hayatta olanların ise bombardımandan ötürü uyku dahi uyuyamadığı bir ortamda çocuk haklarından, eşitlikten, işgal ve yıkıma uğrayan Gazze göz önündeyken demokrasiden söz edilebilir mi?
Batı’nın anlayışının, daha evvel defalarca yazmış olduğum “koca bir yalan” ve “kurdun kuzuyu izleme yöntemi” olduğunu, aldatmadan ibaret olduğunu işte Gazze Soykırımı, bütün gerçeği ve mutlak bir ispatla tarihe kaydetmiştir. “Hiçbir hukukun dikkate alınmadığı bu ortamda bu hezeyanı nasıl durduracağız?” sorusu bugünlerde çokça duyduğum bir sorudur. Verilebilecek en güzel cevap, bana göre, herkesin anladığı dilden bir karşılık alması gerekliliğidir. Vakti gelmedi mi? Daha kaç bin ton bombanın atılması, kaç bin çocuğun öldürülmesi, kaç bin insanın katledilmesi gerekiyor? “Bu kadar yeter” demek için sınırımız nedir?
Yaşananları bizim tarafımızdan değerlendirdiğimizde ve de bölgesel ve küresel meseleler bir araya getirildiğinde, ortaya çıkan netice hemen hemen aynı kapıyı ve sonucu işaret ediyor. Birileri evveliyatı eskilere dayanan amacı yeniden harlamak ve hayata geçirmek hayâlleriyle yola çıkmak için hazırlıklarını yapmış ve uzun zamandır attıkları adımları artık gizleme gereği duymadan ayyuka çıkarmışlardır. Yaşanmakta olan savaş ve ortaya saçılan görseller, yapılan açıklamalar, yakın gelecekte Ortadoğu coğrafyasında büyük bir devlet kurma ve bölgeyi yeniden dizayn etme çabalarını kesinleştirmiş görünüyor.
Tümevarım ve tümdengelim, matematiksel bir kavram olmasına rağmen hayatın birçok noktasında kullanılmaktadır. Bir resmin içindeki detaylar ayrı ayrı ele alındığında ortaya çıkan sonuçlar bize fikirler verebiliyor. Ülkemin attığı adımların -her ne kadar yeterli gelmemesine rağmen- doğru ve olumlu yönde sonuçlar elde etmeye başladığı gerçeği birçok yerde umut ışığı olmaya başladı. Geçtiğimiz yazıda ele aldığımız Kalkınma Yolu konusu, boykot ve ticaretin askıya alınması konusu, bölgede istikrar ve onların elleri olan örgütlere karşı girişilen mücadele ve de yapılanları hazmedemeyen destekçilerine karşı verilen tepkiler birleştirildiğinde, elde edilen resim umut vericidir.
Diğer yandan savunma sanayii gelişmeleri, bölgesel ve küresel çapta atılan adımlar bir araya getirildiğinde de bunların İsrail ve ABD ortak plânlarına karşı iyi bir başlangıç olduğunu ifade edebiliriz. Ancak kanayan yara gittikçe büyüyor.
Gazze ölüyor. Gazze’yle birlikte insanlık, insanı insan yapan değerler ölüyor. Bir çocuğun kanlar içindeki yüzünden süzülen gözyaşlarıyla, “Biz ne yaptık ki her gün üzerimize bombalar yağıyor, elimizde silah bile yokken ve ailelerimiz yok edilirken, bomba sesleri yüzünden uyuyamazken bunlar neden?” sorusuna verilecek cevabım maalesef yok. Lâkin bir cevap vermek durumundayız.
Hepinize esenlikler diliyorum…