KÜÇÜKLÜĞÜMDE meşhur bir şarkı
vardı, Leman Sam söylüyordu. “Anladım ki”…
Şarkının
ilk sözleri şöyleydi:
“Dün gece hiç
tanımadığım bir erkeğe,
Sırf sana benziyor
diye
Usulca sokulup
‘Merhaba’ dedim…”
Doğrusu
kulağımda ve zihnimde yer edinmiş olsa da bu şarkının sözlerini hiçbir zaman
sevmedim. Zira âşık olanın kârı değildi, olamazdı.
Yıllar
geçip de akıllanıp, hasbelkader Şehit Muhsin Yazıcıoğlu ile temiz bir yol
yürüyünce, o yürüyüş sürecinde tuhaf tuhaf tipler gördüm. Bir gidiyor, bir
geliyorlardı. Onlar bana göre, bu şarkıyı söylemiyor, âdeta yaşıyorlardı.
Gitsinlerdi,
gelmesinlerdi.
Ama
gidiyor, geliyorlardı. Gidiyor, geliyorlardı…
Muhsin
Yazıcıoğlu şehadete erip de Büyük Birlik Partisi her toplumsal hareket gibi
liderini kaybederek türbülansa girince, o gidip gelenlerin gidiş gelişleri
sıklaştı. “Meral Hanım’ın Yanında Olunca Sorun Yok” başlıklı yazıda bu durumu
kısmen anlattım, konunun ikinci ve hemen kapatmak istediğim bölümü ise burada
başlıyor.
Muhsin
Yazıcıoğlu’nun BBP’sini nasıl idare ettiklerinden dem vurmuştum ya, bu sırada
MHP ile de araları iyiydi, DYP ve CHP ile de.
AK
Parti kurulduktan sonra bu tayfanın AK Parti ile de yolları kesişti. Recep
Tayyip Erdoğan’ın Ülkücülere olan sevgisi ve özellikle de saygısı, artık
iktidarda olan AK Parti’nin nüfuz edemeyeceği alanlarda kullanılabilecek bir
malzemeydi onlar için.
“Bir
şeyleri karıştırıyorsun” diyebilir kimileri.
Hayır,
ben karıştırmıyorum. Onlar “kırıştırıyorlar”!
Bir
harf değişikliği nelere kadir, değil mi?
Tıpkı
BBP yönetiminde Muhsin Yazıcıoğlu’nu, MHP yönetiminde Devlet Bahçeli’yi
eleştirdikleri gibi ülkenin yönetiminde de Recep Tayyip Erdoğan’ı duvardan
duvara çalanlar, iş para kazanmak sathına gelince rahatlıkla onunla bununla
olabiliyorlardı. Hatta hâlen olabiliyorlar!
Şarkının
sözlerine geri döneyim mi?
“Tanıdık bir huzur
aradım şaşkın bakışlarında dün.
Bildik bir söz bekledim, eskiden kalma öylesine.
Konuştu, bir şeyler söyledi; beklediğim sözler bunlar değil.
Yüzüme baktı, gözlerime; ama senin gibi değil!
Anladım ki hiç
kimse, hiç kimse sen değil.
Hiç kimse senin
kadar canımdan öte can değil…”
MHP’yi,
BBP’yi ve AK Parti’yi konuşturup bekledikleri sözleri söylemeleri için gelip
gidenler, aslında tanıdık huzurun, bugünlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı önce
katil Netanyahu’ya benzetip sonra şehir şehir gezerek halkı provoke ederken dün
de yine Erdoğan’a Kanal İstanbul konusu üzerinden “sömürge valisi” diyerek
siyasette ahlâksızlığın son durağını inşâ eden Meral Akşener’li İyi Parti’de
olduğunu biliyorlardı.
Ruzi
Nazar’dan el alan Enver Altaylı’nın dizayn ettiği bu konakta toplananlar,
Muhsin Yazıcıoğlu’nun arkadaşı olduğunu iddia edenleri hiç rahatsız etmedi.
Çünkü kırıştırıyorlardı. Onlara göre Türk Birliği, NATO’cu düşünce için
lâzımdı. Zira bu Türkler öyle acayiplerdi ki, meselâ iki Türk devletini ABD’ci
tahakküm altına alınca diğerleri işi bozuyorlardı. Bu yüzden Ruzi Nazar ve el
verdiğinin derdi, sürekli çıkıntılık yapan Türk devletlerini hep birlikte
tahakküm altına almaktı.
Derdi
böyle olmasa, Karabağ meselesini çözerek Türk dünyasını karasal anlamda net
şekilde buluşturan Recep Tayyip Erdoğan’ı, İstanbul Kanalı ile Türkiye’yi
boğazlar konusunda da tam bağımsız yapmaya azimli Recep Tayyip Erdoğan’ı bir
iğrenç İngiliz terimi olan “sömürge valiliği” ile suçlayabilir miydi?
Erdoğan’ın şahsında bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükûmetine caz ederken, Muhsin Yazıcıoğlu ile kurduğu ahbaplık üzerinden Cumhurbaşkanlığı ile temasa geçerek Ülkücülüğün vatanperverlik ve aksiyoner kişiliğini kullanan ve Yüce Devletimizin ödeneklerini birer kımın zararlısı gibi tırtıklayanlaradır sözüm. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni muz cumhuriyetiyle, Erdoğan’ı da Ruzi Nazar ile karıştırmayın, kırıştırmayın!