YAZMANIN bu kadar zor ve ar geldiği bir dönemimi hatırlamıyorum. Bir aydır, sanki yapacak bir şeylerimiz varmış, yapmıyormuşum ve klavyenin başına oturarak üstümdeki vebali atmaya çalışıyormuşum hissi içerisindeyim.
Bu satırları yazarken bile -belki de, şu anda- Gazze’de bir yerlere Siyonistlerin bombaları düşüyor, onlarca çocuğun, kadının, masumun organları vücutlarından kopuyor, sağa sola uçuşuyor cansız bedenleri ile birlikte. Elimizden bir şey gelmiyor.
Bense oturmuş, içimdeki öfkeyi, acziyeti, nefreti anlatabilmek için uygun ve yayınlanabilir kelimeler arıyorum. Gazze’den yükselen ahlar bir gün hepimizi yakacak, bunu da biliyorum.
Modern (!) dünyanın gözü önünde ve o modern (!) dünyanın tüm basın-yayın organları ile meşrulaştırmaya çalıştığı böylesi vahşi ve alçakça bir soykırım yaşanırken, bize kalbimizden buğz etmekten fazlasını nasip etmesi için Allah’a dua ediyorum.
Bir taraftan da Türk ve Müslüman geçinen insanların Gazze’de yaşananlara bu kadar kayıtsız kalabilmelerini anlamaya çalışıyorum. Ne kadar gayret etsem de anlayamıyorum.
Hayat hâlâ nasıl rutininde akabiliyor, başımıza neden hâlâ taşlar yağmıyor, hâlâ gülmeyi nasıl başarabiliyoruz, Gazze sadece bombardımanlara değil açlığa ve susuzluğa mahkûm edilmişken üç öğün o lokmalar boğazımızdan nasıl geçebiliyor, nasıl kana kana su içebiliyoruz hâlâ, anlayamıyorum.
Bizi biz yapan değerlerimiz vardı milletçe. Komşuda cenaze varken televizyon bile açılmazdı evde. Komşumuz televizyonun sesini duyar da incinir endişesi taşırdık. Onların yasına ortak olurduk.
Komşumuzun cenazesi -velev ki- düğünümüze denk geldiyse o düğünü olabildiğince sade ve eğlenceden uzak yapardık. Müzik bile çalmaz, yalandan iki halay bile dönmezdik.
Gazze’de binlerce masum çocuk canlarını verirken, hastaneler, okullar, mülteci kampları, BM binaları, camiler, hatta kiliseler vurulurken dev kutlamalar için dev sahneler, dev ses sistemleri, dev ekranlar kurduk biz.
***
Sahneden DJ telefonların ışıklarının yakılmasını istiyor. Tüm kutlama alanı ışıl ışıl oluyor. Gazze de. Bir İsrail bombası daha düşüyor Gazze’de herhangi bir yere. Ortalık yangın yerine dönüyor. Gazze alev alev.
Telefon ışıkları yukarı aşağı kalkıp iniyor. Gazze’de masum çocukların vücutlarından kopmuş kolları, bacakları da.
Kalabalık, kulakları sağır eden müziğin ritmiyle zıplamaya başlıyor. Gazze bombalandıkça Siyonist vahşiler de dans ediyor çılgınca.
İzmir’in dağlarında çiçekler açıyor. Gazze’de hayatının baharında, yüzlerine bakmaya doyamayacağınız gül gibi çocuklar ölüyor, öldürülüyor.
Ortalık yıkılıyor, sahneye kırmızı renkler hâkim. Gazze de yıkılıyor. Orada da tek hâkim renk kırmızı. Kan kırmızısı!
“Mustafa Kemal Atatürk’ün bize verdiği yetkiyle içerim ben bu akşam” diyor sahnedeki sanatçı(!). Oysa Gazze bir yudum suya muhtaç.
Konserin sonunda havai fişek gösterileri başlıyor. Birbiri ardına patlayan fişekler geceyi gündüze çeviriyor. Gazze’de de durum aynı. Gazze’ye fosfor bombaları yağıyor, gece gündüze dönüyor adeta. O fosfor tozu dokunduğu yeri yakacak. Solunum yoluyla girdiği ciğerlerde bile yanmaya devam edecek.
Eğlenelim arkadaşlar, Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı. Bize ne Gazze’den, Filistin’den? Onlar da evlerini Yahudilere satmasalardı. Topluca Mezdeke oynayalım kırmızı tişörtlerimizle…
Sırf İBB’nin kutlamaya harcadığı para 553 milyon lira!
İstanbul’da kentsel dönüşüm için ayrılan bütçe ise sadece 492 milyon lira. Ziyanı yok, dağ başını duman almış, zıplayalım arkadaşlar. İçelim atamızın bize verdiği yetkiye dayanarak.
Kurtları dökünce acıkıyor insan hâliyle. McDonalds’a gidelim, hamburgerimizi yiyelim, buz gibi kolalarımızı içelim.
Kutlama dediğin böyle olur. Ne o öyle Boğaz’dan üç beş gemi geçirmek, İHA-SİHA uçurmak? Yüzlerce TOGG ile konvoy yaparak kime hava atıyoruz?
Çılgınca dans etmediğimiz, alkolün dibine vurmadığımız bir kutlama, kutlama mı sayılır?
Bize ne cenaze evinden, katledilen 4 bin çocuktan, 3 bin kadından? Ne eğlendik ama!
***
Biz nasıl bu hâle geldik nasıl? Gazze’deki ahları geçtim artık, bu ateşin bizi de yakmayacağını mı sanıyor bu kıt beyinler?
Gazze’de yanan fitilin ucunun Ürdün, Lübnan, Suriye, Irak ve nihayetinde Türkiye’ye gelmekte olduğunu da mı görmüyorlar?
Gazze için yanmıyor olabilirsiniz, yüzüncü yılını kutladığınız (!) Cumhuriyetiniz için de mi bir gıdım endişeniz yok? Büyük İsrail Devleti için yanan bu ateşin sadece Gazze’de kalacağını düşünecek kadar mı öngörüsüzsünüz?
“Arz-ı Mevud” denen Siyonist safsata, bizim ülkemizin güneyini de içine alıyor, biliyorsunuz, değil mi?
Anlayacağınız dilden sorayım: Tehlikenin farkında mısınız?
Önümüz 10 Kasım. Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı kazandığı savaşın yıldönümü, “Zəfər Günü” yani. Gazze yanarken, insanlık tarihinin en vahşi soykırımlarından biri uluorta yaşanırken, böyle eğlenebilenleri o gün göreceğiz.
Azerbaycan zafer kutlamaları yaparken -hem de sizin gibi ölçüsüzce de olmayacak bu- sakın ha birinizi şikâyet ederken duymayayım, görmeyeyim. Zira insan olarak buna bir gram hakkınız kalmadı artık. Siz farklı bir türsünüz gözümde.
Kalınız sağlıcakla efendim…