Dua ve Müslüman toplumlar

Müslüman toplumların diğer bir yanlışı ise araya aracılar koyarak Allah’tan istemeleridir. Bu çok yanlıştır ve itikâdî açıdan da son derece tehlikelidir. Allah muhafaza, insanı şirke sürükler. Çünkü Kur’ân’da böyle bir dua etme şekli yoktur ve Allah’ın affetmediği tek günah “şirk”tir.

“DUA”, Müslümanlar için son derece önemli bir ibâdet şeklidir. Bu ibâdetin itikâdî ve imânî boyutunun yanında ferdî plânda psikolojik boyutu da vardır. Müslümanlar dua etmekle hem dînî vazifelerini yerine getirmiş, hem de vicdanlarını ve duygularını tatmin ederek Allah’a sığınmış olurlar.

Dua, Müslüman toplumların maslahatı, ferdî plânda da kendi iyilikleri için Allah katından bir talepte bulunma ritüelidir. Zâten Allah ne istenecekse Kendisinden istenmesini istemekte ve bu meyanda kullarını teşvik ederek dua etmelerini beklemektedir. Bu konudaki bazı âyetler şu şekildedir (Kaynak: Kur’ân Fihristi):

“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar.” (Bakara, 186)

“Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.” (Araf, 55)

“(Allah) dedi ki, ‘İkinizin duası kabul olundu. Öyleyse dosdoğru yolda devam edin ve bilgisizlerin yoluna uymayın’.” (Yûnus, 89)

“Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O’na(olan)dır. Onların Allah’tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkâr edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.” (Ra’d, 14)

“Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız.” (Enbiya, 88)

“De ki, ‘Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır’.” (Furkan, 77)

“Dedi ki, ‘Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?’.” (Şuara, 72)

“Eğer onlara dua ederseniz, duanızı işitmezler, işitseler bile size cevap veremezler. Kıyamet gününde ise sizin şirk koşmanızı tanımayacaklardır. (Bunu her şeyden) haberi olan Allah gibi sana (hiç kimse) haber vermez.” (Fatır, 14)

“İnsana bir zarar dokunduğu zaman Bize dua eder, sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde der ki, ‘Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi’. Hayır, bu bir fitne(kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.” (Zümer, 49)

Görüldüğü gibi dua, Müslümanlar için bir ibâdet etme şekli ve aynı zamanda da üzerlerine vazife olan bir ritüeldir. Duanın iki şekli vardır: Birincisi “kavlî dua”, ikincisi “fiilî dua”dır. Kavlî duada Müslümanlar açısından pek bir problem görünmemektedir. Hatta bu dua fazlasıyla yapılmaktadır. Ancak, fiilî duada Müslümanların çok önemli problemleri vardır.

Öteden beri hep dikkatimi çekmiştir. Müslümanlar çeşitli vesilelerle gece gündüz dua ettikleri hâlde neden bu hâldedirler? Neden İslâm toplumları rezil-i rüsvâ hâlinde yaşıyor ve Batı’nın kuklası ve oyuncağı oluyorlar? Neden akıllarını kullanıp da ilim-bilim, teknoloji ve düşünce üretemiyorlar? Neden miskinlik ediyor ama çok çalışmıyorlar? Neden sosyal hayatlarında bir düzen ve intizam yok? Neden sistematik bir yapıya sahip değiller? Neden ahlâkî yapıları çökmüş ve batmış durumda? Neden “Şark kurnazlığı” almış başını gidiyor? Neden doğru dürüst bir adâlet anlayışı yok? Neden otoriteryan ve diktatörlük eğilimleri var? Neden yeterince bireysel ve toplumsal hürriyet yok? Neden aşiretçilik, kavmiyetçilik ve feodal yapılar ön plânda? Neden iç çekişmeler ve ideolojik yaklaşımlar bu kadar fazla? Neden tarikatçılık, cemaatçilik ve diğer dinci yapılar İslâm’ı bu kadar manipüle edebiliyor? Neden Kur’ân Müslümanların hayatında yer etmiyor ve hayatlarına taşınamıyor?

Hâlbuki Müslümanlar gece gündüz dua ediyor ve Allah’tan sürekli istiyorlar. Ama her ne hikmetse Allah onların dualarına bir türlü icâbet etmiyor. Etseydi, İslâm toplumları hiç bu hâlde olur muydu? Acaba nedendir? Çünkü Müslümanlar dualarında samimî değiller. Samimî olsalardı önce fiilî duaya önem verir yâni çok çalışır, üretir ve dürüst olurlar, sonra da kavlî dua yaparak bunun şükrünü edâ ederlerdi. Ama maalesef Müslümanlar bunun tersini yapıyorlar. Pek tabiî olarak da Allah dualarına icâbet etmiyor.

Batılılar ise bizim gibi inanmadıkları ve dua etmedikleri hâlde pratikte fiilî duanın gereklerini yapıyor ve İslâm toplumlarıyla arayı fersah fersah açıyorlar. Doğru değil mi?

Müslüman toplumların diğer bir yanlışı ise araya aracılar (kutuplar, gavslar, şeyhler, efendiler, hazretler) koyarak Allah’tan istemeleridir. Bu çok yanlıştır ve itikâdî açıdan da son derece tehlikelidir. Allah muhafaza, insanı şirke sürükler. Çünkü Kur’ân’da böyle bir dua etme şekli yoktur ve Allah’ın affetmediği tek günah “şirk”tir. Bilmiyorum, anlatabildim mi? Sanırım meramımız yeterince anlaşılmıştır…