Doyumsuz çocuklar, mutsuz çocuklardır

Çocuk ilgi ister. İlgi, fark edilme anlamına gelir. İlgi gösterilen çocukların gelişimleri de sağlıklı olur. Bir anne ve babanın çocuklarına verebileceği en değerli ve önemli hediyenin sevgi, ilgi ve zaman ayırmak olduğu unutulmamalıdır. İkinci en güzel hediye ise, iyi bir örnek olmaktır. Ve onlara sarılmak, sevildiklerini hissettirmek ihmâl edilmemelidir.

Çocuk ne ister?

ÇOCUKLARININ çocukluğunu görmeyen, onlarla birlikte çocukluğun güzelliklerini yaşamayanlar, büyük hatâ yaparlar. Çocuklarına çocukluklarını yaşatmayanlar ise çok daha büyük hatâ yaparlar. Aslında çocuklar, büyüklerinden çok şey istemezler. Onlar için önemli olan şeyler “ilgi, zaman, güven, sevgi ve şefkattir”.

Akşam yorgun argın eve gelen babanın, çocuğunu bir kez olsun kucaklamaması; akşama kadar bunalan ve yorulan annenin, televizyondaki dizisi devam ederken çocuğun soruları karşısında onu geçiştirmesi; babanın, yanına gelmiş çocuğunun gözünün içine bakmadan mazeretler sıralaması, fark edilmeyi bekleyen çocuk üzerinde olumsuzluklar oluşturur. Bu sayede anne babalar için çocuklar üzerinde hayâl kırıklığı, sıkıntı, üzüntü, stres ve öfke oluşmasına sebep olur.

Anne babaların genelde düştüğü hatâ, “Yediğin önünde, yemediğin arkanda”, “Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik”, “Gece gündüz sizin için çalıştık” gibi söylemlerdir. Oysa sevgiye, ilgiye doyan çocukların gözü dışarıda olmaz ve maddiyata gözü kaymaz. “Çok güzel” değerlendirilen kimi imkânlarla özel okullarda okuyan, hayatları akademik kariyerlerle dolu, ancak ailesine karşı kin, nefret ve intikam duygusu ile yüklü gençlerin hikâyelerini sıkça duyar olduk.

Sevgisiz kalan insanlar, her an istenmeyen yönlere doğru daha kolay kaymalar yaşayabilirler. İşlenen suçların çoğunda dikkat çeken en temel unsur, ilgisiz ve sevgisiz ortamda geçen bir çocukluktur. Pek çok araştırma, suçların işlenme sebebinin dikkat/ilgi çekmek, sevgi ve kabul görme ihtiyacını ortaya koymaktadır. Çocukluk döneminde bu durum daha masum ya da hafif şiddet eğilimi gösterebilir. İlgi görmeyen, sevgiye aç yetişen çocuk, dikkati üzerine çekebilmek adına alt ıslatma, küçük suçlar işleme, şiddet gösterme, bebek hareketleri yapma gibi davranışlar sergileyebilir.

Şayet çocuk şiddet uygulama eğilimi gösterdiğinde ilgi görüyor, diğer zamanlarda tekrar ilgisiz kalıyorsa, bu davranış daha kolay ve kalıcı hâl alabilir. Çocuk kaç yaşına gelirse gelsin, ilgi çekmek adına ya kendine ya da başkasına şiddet uygulayabilir. Bu sebeple sevgimizi ve ilgimizi gösterirken istikrarlı ve dengeli bir şekilde davranmamız gerekir. Yoksa çocuğun gelişiminde de dengesiz, ileriki yaşlarında tutarsız ve istenmeyen davranışlar oluşur.

Göz ardı etmememiz gereken en temel yaklaşım, çocuklarımıza verdiğimiz öğütler değil, yaşantımız, örnek oluşturacak hâl, hareket ve tavırlarımız, doğru yerde, doğru zamanda, doğru tepkilerimiz şeklindedir.

Doğru örnek olmak

Çocuğa, “Yalan söylemek kötüdür” diyerek nasihat etmemize rağmen yanında yalan söylüyorsak, sözlerimiz ve tavsiyelerimiz, onda çelişki ve güven sorunu oluşturur.

Meselâ evde otururken telefon çalar, evin annesi telefonu açar ve “Ayşeciğim iyiyiz, siz nasılsınız? Gelecek misiniz?” diye konuştuğu sırada eşine el kol hareketleriyle “Ne diyeyim?” diye sorar ve eşi “Evde yokuz” işâreti yapınca evin annesi “Başka akşam bekleriz mutlaka, şu an evde değiliz” diyerek telefonu kapatırsa, çocuk, evde oldukları hâlde “Evde yokuz” diye yalan söyleyen anne ve babayı gözlemler, yalanı öğrenmiş olur.

Başka bir kıssadan hisse: Anne, çocuğunu komşuyu davet etmesi için gönderir ve “Aman çocuğum, yarım ağızla (yani ısrar etmeden) davet et” diye tembihler. Çocuk komşuya gider ve ağzının yarısını kapatarak, “Teyze, annem seni davet ediyor” deyince komşu, “Tamam evlâdım, sağ ol da neden ağzını kapatıyorsun?” diye sorduğunda, çocuk, “Annem, ‘Yarım ağızla davet et’ dedi” der…

Çok karşılaşmışızdır, arkasından olumsuz konuşulan kişinin yüzüne “Canım” denince çocuğun “Anne, bu kişi kötü değil miydi? Geçen gün öyle diyordun” gibi durumlarda çâresiz kalındığına.

Kutadgu Bilig’de şöyle diyor: “Oğul kız sebebi ata ol ana/ Kılınç artasa ya itilse yana…” (Çocukların iyi veya kötü olmalarına anne ve babaları sebep olur.)

Hepimiz çocuklarımızın gelecekte kendi ayakları üzerine basabilen, kendi kendilerine yetebilen, iyi, dürüst, vatanına ve milletine faydalı bireyler olarak yetişmelerini arzu ederiz. Ancak bunun istemekle mümkün olmayacağının bilincinde değiliz. Dikkat, sabır ve itina ile onları yetiştirdiğimizde sağlam birer kişilik sahibi olacaklarını ispat etmemiz gerekmektedir. Eğitime kendimizden başlamamız gerektiğini bilmeli ve buna göre hareket etmeliyiz.

“Kalı kıstaçı bolmasa ol ogul/ Yava boldı sen ol oguldın töngül” ifadesi de yine Kutadgu Bilig’den. (Eğer onu sıkı bir terbiye altında yetiştirecek biri bulunmazsa, o çocuk heder olur; sen artık ondan ümidini kes!)

“Çocuktur, her şeyi yapar” denilebilir mi?

Çocuk eğitiminde ve kişiliğinin oluşumunda dikkat edilmesi gereken en kritik durumlardan biri de, anne ve babanın tutarlı davranmasına bağlıdır. Birinin söylediği, diğeri ile çelişmemelidir. Sorumluluk bilinci, konulacak sınırlar sayesinde tutarlı davranmak, ödül ve ceza konusunda makul ve mantıklı olanı yapmak, çocukta olumlu durumların gelişmesini sağlayacaktır.

“Çocuktur, ne yapsa yeridir”, “Ne isterse yapıyoruz; yediği önünde, yemediği ardında” gibi fazla hoşgörülü, mükemmeliyetçi, tutarsız, reddedici veya aşırı korumacı yaklaşımlarla yetiştirilen çocuklarda zaman içerisinde büyük problemler ortaya çıkmaktadır.

Çocuğun her istediği koşulsuz olarak yapıldığı zaman, doyumsuz bir çocuk yetiştirmiş oluruz. Çocuk zorlanmadan, herhangi bir bedel ödemeden istediklerini elde ettiği için, bir şeye ulaşmanın zorluğunu aşıp başarı hazzını yitirir ve doyumsuz olur. Doyumsuz çocuklar, her zaman mutsuz çocuklardır. Bazen çocuğun istediği şey, zararlı ya da o an elde edilmesi zor olan bir şeydir. Anne baba ise onun her istediğini yaparak mutlu edeceğini düşünüp o isteği yerine getirmeye çalışır. Oysa ebeveynin görevi, her isteneni yerine getirmek değildir. Çocukla, o isteğinin neden olmayacağını/karşılanamayacağını konuşmak daha doğrudur.

Örnek verelim… Çocuk okula gitmeyi sevmemiştir. Anne, “Tamam, çocuğum anaokulunu sevmedi, gitmesin” der. Çocuk 7 yaşına gelmiştir, ancak hâlâ okula kaydı yapılmaz. Çünkü çocuk, okula gidince ağlıyor, tepiniyordur… Günümüz anne babaları, “Aman çocuğumun psikolojisi bozulmasın!” diyerek bu isteği kırmıyorlar.

Bazı kararlar, çocuğun alabileceği kararlar değildirler. Meselâ okula gidilip gidilmeyeceği, ilâcı varsa içilip içilmeyeceği, küçük yaşlarda kaçta uyunacağı gibi… Bu tarz önemli konularda anne ve baba, çocuk ile konuşup gerekli açıklamayı yaptıktan sonra kararından dönmemek üzere uygulamaya koyulmalıdır. Ancak roller öyle değişmiş ki, bazı ailelerde anne çocuğun peşinden koşup, “Aman evlâdım, acıkmışsındır, haydi bir lokma ye!” diye yalvarır hâlde... İşte bu çok yanlış!

Çocuk ne zaman acıktığını hissedebilir. Acıkmadan peşinden koşturmak doğru değildir. Belli yemek saatleri belirlenir ve o saatlerin dışında atıştırmalık da olsa verilmez ve o öğünler dışında yemek yenilmez. Çocuk kahvaltısını yapmıştır, öğle yemeğini de yemiştir, ancak “ikindi kahvaltısı” denilen ara öğünde yemek istemediği hâlde anneler çocuk peşinde koşmaktadırlar. Çocuk böyle durumda, “Ben acıkıp acıkmayacağımı bile bilemeyen aciz biriyim” hissine kapılabilir. Öğün aralarında abur cubur yemediği takdirde, o da bir insan olarak elbette acıkacaktır. Ana öğün zamanında da kendi isteğiyle gelip yiyecektir. Yani bırakalım da fizyolojik ihtiyacını kendisi belirlesin.

Çocuğa “Tuvaletin var mı?” diye sorulur, “Hayır!” dediği hâlde “Vardır, haydi git tuvaletini yap” diye zorla gönderilir. Fizyolojik ihtiyaçlarını çocuklar belli bir yaştan sonra kendileri belirleyebilirler. Bu dengeyi aile kurabilmelidir.

Eğitim ailede başlar, çevreyle yaşanır, hayatın içinde ve okulda devam eder…

Özetle, çocuk ilgi ister. İlgi, fark edilme anlamına gelir. İlgi gösterilen çocukların gelişimleri de sağlıklı olur. Bir anne ve babanın çocuklarına verebileceği en değerli ve önemli hediyenin sevgi, ilgi ve zaman ayırmak olduğu unutulmamalıdır. İkinci en güzel hediye ise, iyi bir örnek olmaktır. Ve onlara sarılmak, sevildiklerini hissettirmek ihmâl edilmemelidir.