
KILIÇDAROĞLU’nun Mersin mitinginde kaç kişi varmış? Bundan bize
ne! Cumhuriyet Mitinglerinde yüz binler toplandı da ne oldu? İzmir’de AK Parti
500 bin kişi toplayınca seçim mi kazanıyor? Ya da Kayseri’de, Malatya’da,
Erzurum’da CHP birkaç yüz bin kişi toplasa ne kazanabilir? Sen, kimin cenazesi
kaç kişiyle kaldırıldı, ona bak! Çünkü oraya dostlar gelir; çevre illerden,
ilçelerden otobüslerle meydana taşınan partililer değil…
Buna rağmen, ısrarla tekrar tekrar miting
fotoğraflarına, videolarına baktım. Fotoğrafları küçük karelere bölüp kare
içindeki kişi sayısını büyük fotoğrafa oranla çarptım. Eski miting
görüntülerini inceledim benzer şekilde. Üst üste koydum, topladım, çıkardım,
alt alta çarptım böldüm, işin içinden çıkamadım bir türlü. Sayı saymasını
bilen, baktığını görebilen, gördüğünü yorumlayabilen, izan sahibi herkesin
vereceği cevap, mitinge katılanların sayısı konusunda her iki tarafın da yanlış
bilgi verdiği yönünde olmalıdır.
Mersin Valiliği, kontrol noktalarından girenlerin
sayısını verdiğini iddia etmiş ama turnike dışında kalanları, köprü
üstündekileri saymamış. Hükûmet’i değil Devlet’i temsil ettiğini unutup siyâsî
bir refleks göstermiş bence; keşke girmeseydi bu topa. CHP ise yüksek sayıların
sandığa yansımadığını bile bile, tüm siyasilerin yaptığı gibi algı oluşturma
çabasından vazgeçmemiş, gerçek sayıyı iki buçuk üç kat fazla söylemeyi tercih
etmiş. Bir de pandeminin alışkanlığından mıdır, yoksa dron çekimlerinde daha
kalabalık görünsün diye midir bilemem ama mitinglerde alışmadığımız bir
seyreklik göze çarpıyor kalabalığın içinde.
Dedim ya, bu sayıların sonuca yansımadığını defalarca
test ettik. Dolayısıyla çok da büyük önemi yok kalabalıkların meydanlara zoraki
gelmesinde. Önemli olan, kürsüye çıkan hatibin neler anlattığı. Kılıçdaroğlu’nun
mitinginde de buna baktım ben.
Öncelikle Mersin’den başlayan ve devam edeceğini
anladığımız bu mitingin nereden çıktığına bakalım. Hatırlarsanız, “helâlleşme”
çıkışı sonrasında Demirtaş’tan bir destek gelmişti Kılıçdaroğlu’na. Desteğin
dışında, deyim yerindeyse bir de talimat vardı “Meydanlara çıkın!” şeklinde.
Kemal Bey, bu talimatı derhâl aldı ve uygulamaya koydu. İlk miting yeri olarak
seçilen ilin Mersin olması da tesadüf değildi tabiî.
Diyarbakır ve Mersin, HDP’nin Türkiye ortalamasının
üzerinde oy potansiyelinin olduğu iki büyükşehir. İttifak ortaklarının
Diyarbakır karnesi zayıf olduğundan, HDP’yi memnun edecek en doğru seçim
Mersin’di.
Bu özel seçilmiş il, hiç de özel olmayan bir konuşmaya
sahne oldu. Üzerine bir türlü oturmayan o zoraki el hareketlerini bir kenara
bırakırsak, akılda kalan bir seçim konuşması yoktu. Her zamanki gibi “saray”
mizahı ve “Yıkacağız”, “Bozacağız”, “Hesap soracağız” üzerine kurgulanmış bir
metin vermişler eline. İktidara geldikleri ilk gün sileceği borç faizlerinin, 6
ayda düzlüğe çıkarmayı vadettiği ekonominin kaynağı yok ortada. HDP’nin sırtını
dayadığı PKK’dan, PYD’den, Kandil’den bahsetmek şöyle dursun, genel olarak
terörü ağzına almaktan bile korktu Kılıçdaroğlu; ittifak içinde gösteremediği,
“Dostlarımız” diye ifade etmek zorunda kaldığı birileri kırılmasın, üzülmesin,
helâlleşmekten vazgeçmesin diye…
“Hemen seçim” vurgusuyla çıktığınız ilk mitingde, bir
erken seçim çağrısı yapsaydınız da konu ile konuşma birbirini tutsaydı bari!
Şimdi, adamın biri çıkmış konuşuyor. Sahnede
kendisinden başka hiçbir partinin temsilcisi yok. Bir sürü vaat sıralıyor
vatandaşa. Cumhurbaşkanı ve AK Parti’ye sallayıp duruyor. “Biz iktidara
geldiğimizde…” diye cümleler kuruyor. Konuşanın cumhurbaşkanı adayı olması gerekmez
mi bu durumda? Ama değil!
Mersin’in, sosyal medyada “#AdaysızMiting” etiketiyle
tiye alınması boşuna değil. Çünkü konuşan, aday değil! Peki, aday kim? O da
belli değil. O hâlde kimin adına söz veriyor? “Dostlar” bilir…
Adam, bir “Dostlarımızla birlikte” tamlaması tutturmuş
gidiyor da bu dostların kim olduğu belli değil!
Hâl böyle olunca, meydana toplananların bir kısmı,
konuşmanın yarım saati dolmadan alandan ayrılmaya başlamışlardı bile. Hele
Bulgaristan parasına “riyal” dediğinde arkasını dönüp gidenleri videolardan
izlemenizi tavsiye ederim. Bir de Erdoğan’dan sonra Kılıçdaroğlu izlemeyin
lütfen, icraata tokken boş vaatler hem sinirleri hoplatıyor, hem de midede
bulantıya sebep olabiliyor.