“Dostlar” “adaysız mitingde” görsün!

Mersin’in, sosyal medyada “#AdaysızMiting” etiketiyle tiye alınması boşuna değil. Çünkü konuşan, aday değil! Peki, aday kim? O da belli değil. O hâlde kimin adına söz veriyor? “Dostlar” bilir… Adam, bir “Dostlarımızla birlikte” tamlaması tutturmuş gidiyor da bu dostların kim olduğu belli değil! Hâl böyle olunca, meydana toplananların bir kısmı, konuşmanın yarım saati dolmadan alandan ayrılmaya başlamışlardı bile…

KILIÇDAROĞLU’nun Mersin mitinginde kaç kişi varmış? Bundan bize ne! Cumhuriyet Mitinglerinde yüz binler toplandı da ne oldu? İzmir’de AK Parti 500 bin kişi toplayınca seçim mi kazanıyor? Ya da Kayseri’de, Malatya’da, Erzurum’da CHP birkaç yüz bin kişi toplasa ne kazanabilir? Sen, kimin cenazesi kaç kişiyle kaldırıldı, ona bak! Çünkü oraya dostlar gelir; çevre illerden, ilçelerden otobüslerle meydana taşınan partililer değil…

Buna rağmen, ısrarla tekrar tekrar miting fotoğraflarına, videolarına baktım. Fotoğrafları küçük karelere bölüp kare içindeki kişi sayısını büyük fotoğrafa oranla çarptım. Eski miting görüntülerini inceledim benzer şekilde. Üst üste koydum, topladım, çıkardım, alt alta çarptım böldüm, işin içinden çıkamadım bir türlü. Sayı saymasını bilen, baktığını görebilen, gördüğünü yorumlayabilen, izan sahibi herkesin vereceği cevap, mitinge katılanların sayısı konusunda her iki tarafın da yanlış bilgi verdiği yönünde olmalıdır.

Mersin Valiliği, kontrol noktalarından girenlerin sayısını verdiğini iddia etmiş ama turnike dışında kalanları, köprü üstündekileri saymamış. Hükûmet’i değil Devlet’i temsil ettiğini unutup siyâsî bir refleks göstermiş bence; keşke girmeseydi bu topa. CHP ise yüksek sayıların sandığa yansımadığını bile bile, tüm siyasilerin yaptığı gibi algı oluşturma çabasından vazgeçmemiş, gerçek sayıyı iki buçuk üç kat fazla söylemeyi tercih etmiş. Bir de pandeminin alışkanlığından mıdır, yoksa dron çekimlerinde daha kalabalık görünsün diye midir bilemem ama mitinglerde alışmadığımız bir seyreklik göze çarpıyor kalabalığın içinde.

Dedim ya, bu sayıların sonuca yansımadığını defalarca test ettik. Dolayısıyla çok da büyük önemi yok kalabalıkların meydanlara zoraki gelmesinde. Önemli olan, kürsüye çıkan hatibin neler anlattığı. Kılıçdaroğlu’nun mitinginde de buna baktım ben.

Öncelikle Mersin’den başlayan ve devam edeceğini anladığımız bu mitingin nereden çıktığına bakalım. Hatırlarsanız, “helâlleşme” çıkışı sonrasında Demirtaş’tan bir destek gelmişti Kılıçdaroğlu’na. Desteğin dışında, deyim yerindeyse bir de talimat vardı “Meydanlara çıkın!” şeklinde. Kemal Bey, bu talimatı derhâl aldı ve uygulamaya koydu. İlk miting yeri olarak seçilen ilin Mersin olması da tesadüf değildi tabiî.

Diyarbakır ve Mersin, HDP’nin Türkiye ortalamasının üzerinde oy potansiyelinin olduğu iki büyükşehir. İttifak ortaklarının Diyarbakır karnesi zayıf olduğundan, HDP’yi memnun edecek en doğru seçim Mersin’di.

Bu özel seçilmiş il, hiç de özel olmayan bir konuşmaya sahne oldu. Üzerine bir türlü oturmayan o zoraki el hareketlerini bir kenara bırakırsak, akılda kalan bir seçim konuşması yoktu. Her zamanki gibi “saray” mizahı ve “Yıkacağız”, “Bozacağız”, “Hesap soracağız” üzerine kurgulanmış bir metin vermişler eline. İktidara geldikleri ilk gün sileceği borç faizlerinin, 6 ayda düzlüğe çıkarmayı vadettiği ekonominin kaynağı yok ortada. HDP’nin sırtını dayadığı PKK’dan, PYD’den, Kandil’den bahsetmek şöyle dursun, genel olarak terörü ağzına almaktan bile korktu Kılıçdaroğlu; ittifak içinde gösteremediği, “Dostlarımız” diye ifade etmek zorunda kaldığı birileri kırılmasın, üzülmesin, helâlleşmekten vazgeçmesin diye…

“Hemen seçim” vurgusuyla çıktığınız ilk mitingde, bir erken seçim çağrısı yapsaydınız da konu ile konuşma birbirini tutsaydı bari!

Şimdi, adamın biri çıkmış konuşuyor. Sahnede kendisinden başka hiçbir partinin temsilcisi yok. Bir sürü vaat sıralıyor vatandaşa. Cumhurbaşkanı ve AK Parti’ye sallayıp duruyor. “Biz iktidara geldiğimizde…” diye cümleler kuruyor. Konuşanın cumhurbaşkanı adayı olması gerekmez mi bu durumda? Ama değil!

Mersin’in, sosyal medyada “#AdaysızMiting” etiketiyle tiye alınması boşuna değil. Çünkü konuşan, aday değil! Peki, aday kim? O da belli değil. O hâlde kimin adına söz veriyor? “Dostlar” bilir…

Adam, bir “Dostlarımızla birlikte” tamlaması tutturmuş gidiyor da bu dostların kim olduğu belli değil!

Hâl böyle olunca, meydana toplananların bir kısmı, konuşmanın yarım saati dolmadan alandan ayrılmaya başlamışlardı bile. Hele Bulgaristan parasına “riyal” dediğinde arkasını dönüp gidenleri videolardan izlemenizi tavsiye ederim. Bir de Erdoğan’dan sonra Kılıçdaroğlu izlemeyin lütfen, icraata tokken boş vaatler hem sinirleri hoplatıyor, hem de midede bulantıya sebep olabiliyor.