
ZORU sıradan bir olay gibi başarmak büyük marifet ve kabiliyetten ileri gelir. Arka plânda yatan tetikleyici güç ise merak, çalışmanın verdiği zevk ve faydalı olabilmenin lezzetidir. Faydalı olabilmenin lezzeti yeni bir işi başarmak ve ortaya bir ürün koyabilmenin verdiği huzur ve mutluluktur.
“Zor” denen şey aslında bir iş için vakit ayırmamak, bir işin başarılması için gereken süreçleri takip etmemektir. Çalışmada devamlılığın şart olduğu malûmun ilâmıdır. Bir neticeye sahip olmak için gerekenleri yapmaktan kaçıp o işin sonucuna talip olmak zorlukların en büyüğüdür. Böyle yollara meşru olmayan gidişler olduğunda tevessül edilir.
İnsanların meşru olmayan yollara tevessül ettikleri sadece niceliklerin olduğu yerde aşikâr olur. Nicelik bu yüzden toplumların önüne sunulan zehirli bal hükmündedir. Nicelikleri sosyal alanlara sunanların büyük çoğunluğu nitelik eksenli ilerleyenlerdir. Böylelikle kendilerine hareket alanları açarlar.
Bir şeye ne kadar farklı göz bakarsa o kadar farklı görmenin olması bakış ve bilinçle ilgili bir olaydır. Perde arkasında olan olay ise insanın sonradan olmasıyla ilgilidir. İnsanın sonradan oluşu öğretilerle muhatap oluşların farklılığıdır. Dolayısıyla farklılıklar hem zaman içerisinde, hem de anlık olaylarda hayatın sunduğu öğretilerle de ilintilidir.
Farklılıkların oluşu doğruyu bulmada kolaylık sağladığında, farklı görüşlerin birlikteliğinden insanlığın yararına çok sayıda iş çıkabilir. İnsanlığın yararına çıkacak işlerin çok olmasının tek gerekçesi, ortaya konulan doğruların güçlü azınlık tarafından ekarte edilmemesidir.
Bugün dünya üzerindeki hemen hemen her ülkede farklı görüşlere müracaat edilerek bir yol çizilmek istenmektedir. Bu duruma insanlık uzun soluklu zorlukları ve yanlışları kat ederek gelmiştir. Ortaya konulan durumun “kabiliyet, nitelik ve istişare” olarak adlandırılan değerlerin karşılık bulmasıyla mümkün olduğu görülmektedir. Bu yolda en büyük engel, bireylerin şahsî menfaatlerinin toplumun çıkarları önüne set olmamasıyla mümkün olduğu kesindir.
Hangi toplum ve sistem olursa olsun, imza yetkisi bireylerin elindedir. En nihayetinde bireyler imza atarken bir açık delikten farklı yerlere bakabilirler. Bu hem toplum, hem de imza yetkisi olanların aleyhinde bir iştir.
Niceliğin egemenliğinin olumlu olduğu kadar olumsuz yanları da vardır. Niceliğin egemenliği niteliği öne çıkarmalıdır. Niteliğin tercih edilmediği niceliğin egemenliğinde çok iyi şeyler beklememek gerekir.
Nitelik nicelik ekseninden peyda olduğunda toplumun geneline cevap verebilir. Çünkü bir kişi her şeye yetişemez ve yetemez. Dünyanın gidişatı da bu yöndedir. Toplumlar niteliğe ve tecrübeli insanlara en nihayetinde olumlu bakar ve desteklerler. Niceliğin tek başına söz sahibi olduğu yerde geçici çözümler kalıcı çözümlerin önüne set olabilir.
Nicelik eksenli nitelik oluşumları savunma sistemini en üst düzeyde tutar. Günümüz dünyasında nicelik, maalesef nitelikten ziyade tarafgirlik ekseninde ilerlemektedir. Bu nedenle de en basitinden siyaset, dönüştürücü gücünü kendisinde bulamıyor.
Erişkinlik düzeyi oluşmamış hiçbir sistem insanlığın tüm beklentilerine cevap veremez. İnsanın doğasında, düzen ve bilinçli tasarımın idrak edilmesi yatar. Buna erişmek için nizama bakışın çıplak olması gerekir. Tarafsız ve çıplak olmayan hiçbir bakış doğru bir nizamı göremez.
Kâinatın sarsılmaz düzende olduğu, insan varlığına uygun ve yararlı biçimde düzenlendiği, boş ve anlamsız olmadığı düşüncesi karşılık bulduğunda, hayat her zamankinden daha iyi olabilir. Dönüştürücü güç, aslında nizama bakışın nitelikli olmasında gizlidir.
Her şeyin bir ölçüye göre düzenlendiği şu âlemde bakışın, niteliğin ve faydanın sürdürülebilir olması, her bireyin tek tek varlığının sonradan olduğu bilinciyle hareket etmesine bağlıdır. Sonradan olanlar, fânîliğin verdiği bilinçle doğruyu ve nizamı aramakla mükelleftirler. Bu uğurda toplumların ve insanların dönüştürücüsü, aslında nitelikli ve faydalı bireylerdir.