HİÇBİR ülke kendi sınırının
sıfır noktasında kendisine tehdit oluşturacak bir oluşuma izin vermez. Ancak
kendisinin izin vermeyeceği oluşumlara karşı durmasına rağmen kendisi başka bir
ülkede oluşumlar içinde olabilir. Bu tamamen güç ile ilgilidir.
Devletler
politikasında ülkeler, menfaatleri ve güçleri noktasında yayılmacı ve savunmacı
politika izlerler. Irak ve Suriye’de olanlar tam da böyle bir güç ekseninin
ortaya koyduğu durumlardır. Batı’nın güçlü devletleri gelip bu tür yeraltı ve
petrol zengini Müslüman ülkelere çeşitli bahanelerle girip oranın kaynaklarını alıp
götürüyorlar.
Irak’a
giren ABD Petrol Bakanlığını, Maliye Bakanlığını, Nüfus Dairesini,
kütüphaneleri ve müzeleri asker ile koruyarak ne var ne yok hepsini alıp
götürdü. Para, altın ve değerli madenleri alan ABD’nin nüfus ile bu kadar
ilgilenmesi o zamanlarda pek dikkat çekmemişti.
Yıllar
sonra iki büyük gelişme oldu. Birincisi, yönetime gelenlerin büyük kısmı
göbekten İngiltere’ye bağlı hâle getirildi. İkincisi ise, nüfus üzerinde
oynamalar yapılırken Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir terör devleti kurmaya
kalkıştılar. Türkiye buna izin vermedi. Rusya ise yüzyıllardır kurduğu sıcak
denizlere inme hayâlini gerçekleştirdi.
Bugün
Batı ve ABD, Rusya’nın burnunun dibinde yeni bir NATO üyesi ülke oluşturmak
istemektedir. Bunu birinci ağızdan onaylayan ABD Başkanı Biden, Putin’e
diplomatik bir dille, “Yanı başınızda bir NATO devletine tarafız” demiş oldu.
Ukrayna’nın
doğusundaki Donbass’ın nüfusunun çoğu Rus vatandaşı ve Rusya burada asker
bulunduruyor. Ukrayna ise bağımsız bir devlet olarak Avrupalı gibi yaşamak ve
öyle hayat sürmek istiyor. Ukrayna’nın böyle bir isteği olabilir ama NATO üyesi
olması durumunda bu, ABD’nin burada silah depolaması anlamına da gelir. Rusya
gerek bu nedenle, gerekse kendisine yakın bir yönetimi bahane ederek Donetsk ve
Lugansk’ı tanıyan kararnameyi imzalayıp Ukrayna’nın içine doğru askerî
hareketlilik başlattı.
Biden’in
Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını desteklemesinin ardından Putin, “Ukrayna’nın
NATO’ya katılma ihtimâli bizim için bir tehdittir” diyerek ihtimâli ortadan
kaldıracağına işaret etti. Rusya açık açık Ukrayna’nın NATO üyesi olmasını
istememektedir. Buna engel oluşturmak için attığı Donetsk ve Lugansk’ı tanıma
adımları İngiltere’den ses verdi.
İngiltere’nin
gitmek üzere olan Başbakanı Boris Johnson, Minsk Anlaşması’nın işlemez hâle
geldiğini ifade etti. Hiç vakit kaybetmeden Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’le
telefonda görüşen Johnson, aslında İngiltere’nin doğuya doğru ilerleme
politikasının ne kadar darbe aldığını da görmüş oldu. Çünkü İngiltere nasıl ki
Irak’ta yönetime sahip olmuş ise, Pekin-Londra Demir İpekyolu hattında da söz
sahibi olmak istiyor. Aksi durumda yakın gelecekte Batı diye bir şey kalmayacak
ortada. Rusya’nın bu adımının, İngiltere’nin hedefinin aslında yarısını yerle
bir ettiğini söyleyebiliriz.
Aslında
Putin, Donetsk ve Lugansk’ı tanıma ve Ukrayna’ya girme ile yanlış yapsa da Batı’nın
doğuya ilerleme politikasını da hedef alan doğru bir adım atmış oldu. Batı’nın
çırpınışları sadece Ukrayna için değildir.
Hiçbir
bağımsız ülkenin topraklarının başka bir ülke tarafından işgal edilmesi
desteklenemez. Ancak ortada çıkar ve güç odaklı bir politika Batı’ya Ukrayna
üzerinden kafa tutuyor. Burada Ukrayna’nın atacağı adımlar çok önemli. Devlet
aklı işte burada devreye girmelidir. En azından Ukrayna’nın NATO ve AB’ye
katılmaya şimdilik ihtiyacı olduğu görünse de yakın gelecekte buna gerek kalmayabilir.
Batı bunu bildiği için sadece kendi çıkarları açısından Ukrayna’nın yanında yer
alıyor. Yakın geleceği çok iyi gören Putin, hem Kazakistan, hem de Ukrayna
üzerinden Batı’nın Pekin-Londra hattında iddialı olduğunu ortaya koyuyor.
Bu
coğrafyada ve Pekin-Londra hattında Çin, Rusya, Türkiye ve Türk devletleri
olmadan ticaret yolunun sağlıklı işlemesi zor görünüyor. İngiltere işte bunun
için Ukrayna ve Kazakistan olayından sonra hedefine Türk devletlerini koydu.
Fransa, Almanya ve ABD de Pekin-Londra ticaret hattında aktif olmak istiyor. Bu
hedef için Kazakistan ve Ukrayna’ya oynuyorlar. Sıra Türk devletlerine gelecek.
Bu durum doğrudan Rusya’yı da tehdit ettiğinden, Putin bir kalemde uluslararası
hukuku ayaklar altına alıverdi. Zira hukuk bir tarafı beslememeliydi.
Batı
şimdilik Rusya’ya karşı sadece yaptırım düşünebilir. Zira İngiltere, Fransa,
ABD, Rusya ve Çin beşlisi kendilerini iyi tanırlar. Doğrudan Rusya’yı hedefe
alamazlar. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın ardından İngiltere Dışişleri
Bakanı Liz Truss da Rusya’nın yaptıklarının yanlış olduğunu ifade ederek sadece
“yaptırım” diyebildi.
Burada
dememiz o ki, Rusya yanlış bir şeyler yaparken İngiltere’nin sesinin bu kadar
yüksek çıkması, İngiltere’nin kuyruğuna bastığını gösterir. Zira Türkiye
üzerinden bir operasyonu başaramamış ABD ve Batı, Ukrayna üzerinden doğuya
doğru ilerleme derdinden asla vazgeçmeyecektir. Buna mecburlar. Tarihin yönü
değişti. Artık nehir Doğu’ya doğru akıyor. Şimdilik ekonomik açıdan durum
böyledir.
Bunu
gören Türkiye, Ukrayna’nın yanında yer alarak bağımsız bir ülkeye haksız
müdahalenin doğru olmadığını göstermiş oldu. Ukrayna’ya da İHA satarak zaten
desteklemişti. Ukrayna Rusya’ya karşı İHA kullanmayacak gibi görünüyor. Zira
Rusya Türk İHA’larının Ermenilere neler yaptığını biliyor.
Aslında
asıl hedef Ukrayna değil; Çin, Rusya, Türkiye ve Türk devletlerinin ekonomik
ekseninin Doğu’ya kaydığı günümüzde Londra-Pekin hattında bulunması. Bunun
kontrolü İngiltere, ABD ve diğer Batılı devletlerin elinde olsa çok sorun
olmayacak. Peki, Çin, Rusya, Türkiye ve Türk devletleri buna izin verirler mi?
Cevap “Hayır!” olduğuna göre savaş ihtimâlleri ve dünyanın kafasının ağrıması
giderek artacak demektir.
Burada köprü görevi gören Türkiye’nin de çok iyi politikalar izlemesi zorunludur. Zira 2023 öncesinde Batı’nın Türkiye üzerine oynadığı oyunlar 15 Temmuz öncesinden çok daha şiddetli. Batı’nın Türkiye için aklından geçirdikleri, Rusya’nın Ukrayna için yaptıklarından çok daha fazla olduğu unutulmamalıdır. Baharla birlikte her şeyi yapabilecek strese sahip bir Batı, asla fırsatı kaçırmayacaktır. Bunun için Türkiye çok dikkatli olmalıdır.