Doğu’nun yahşi şehri: Bakü

Dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan ve 57 bin metrekarelik bir alana inşâ edilmiş Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ne geldiğimde oldukça ilginç bir mimari beni karşılıyor. Mimarisinin Hazar Denizi’nin yükselişini yansıttığı söyleniyor. Uluslararası konferanslara, forumlara, konserlere, sergilere ev sahipliği yapan bu kültür merkezini Bakü’ye gelenlerin mutlaka görmesi gerekir.

ANKARA Esenboğa Havalimanı’ndan 23:45 uçağı ile yola koyuluyorum uzun zamandır gitmeyi arzuladığım kardeş ülke Azerbaycan’ın başşehri Bakü’ye doğru. “Hazar Denizi’nin incisi, Kafkasların Paris’i, İpekyolu’nun modern durağı” gibi söylemlerle önemine dikkat çekilmek istenen bu şehir, bana göre bunların hepsi!

Azerbaycan’ın en önemli sanayi, ticaret, kültür, bilim, eğitim ve lojistik merkezi olan Bakü, Kafkaslar ile Orta Asya’yı birbiriyle buluşturan köprü konumundadır. Absheron yarımadasının güney bölümünde bulunan ve Hazar Denizi’ne olan kıyısıyla muhteşem manzaralar sunan bu şehir, aynı zamanda bölgenin en önemli liman şehirlerinden biri.

Yaklaşık iki buçuk saatlik bir uçuştan sonra Haydar Aliyev Havalimanı’na inişimde dikkatimi çeken, havalimanının göze çarpar nitelikte temizliği ve insana gecenin bir yarısında olduğunu unutturan ışıltılı görüntüsü. Saat noktasında Türkiye’den 1 saat ileride. Otelde birkaç saatlik uykudan sonra sabah erken denilebilecek bir saatte kendimi Mangal Steakhouse’nin mükellef kahvaltı sofrasında buldum. Allah ne verdiyse… Kahvaltılıkların yanı sıra birçok farklı yeşilliğin servis edildiği bir kahvaltı sofrası… Tarhun otunun yeşil ve taze hâlini ilk defa gördüğüm bir masa... Meyve suyunu Batum’da tatma fırsatım olmuştu fakat taze hâlini o güne kadar ne görmüş, ne de tatmıştım doğrusu.

Kahvaltıdan sonra “Vakit, bu şehri keşfetme vaktidir!” diyerek dışarı çıktığımda, adına yaraşır şekilde rüzgârla karşılaşıyorum. Bu şehir, yıl içerisinde sürekli rüzgârlı olduğu için yerel halk tarafından “rüzgârlı şehir” anlamına gelen “Bakı” ismiyle anılmakta.

Gezmeye, UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ndeki İçeri Şehir (Icheri Sheher), Kız Kalesi ve Şirvanşah Sarayı’nı görerek başlamaktır niyetim. İçeri Şehir, Bakü’nün merkezi olarak biliniyor ve şehrin savunması için 12’nci yüzyılda inşâ edilmiş. Duvarlarla çevrili olan bu bölüm, tarihî izlerin en belirgin olduğu nokta. İçeri Şehir’de, Doğu’nun en ihtişamlı yapılarından biri olarak kabul edilen ve 15’inci yüzyılda burada hâkimiyet kuran Şirvanşah Devleti Şahı İbrahim Halilullah döneminde inşâ edilen Şirvanşah Sarayı hakikaten görülmeye değer.

Bu arada öğreniyorum ki, “Kız Kulesi” ismiyle anılan ve zamanında gözlem kulesi olarak kullanılan yapı, gökyüzünden bakıldığında “Q” şeklinde görünüyormuş. Yine bu bölgede bulunan Minyatür Kitap Müzesi’ne girdiğimde de hayranlığımı gizlemem mümkün değildi.

Yaklaşık 2 milyonun üzerinde nüfusa sahip Bakü’de, modern yaşam ile tarihî geçmişi bir arada görmek mümkün. Geçmişle geleceği bir arada yaşayarak modernizm ile tarihî duyguları aynı anda hissedebilirsiniz. Bir taraftan Sovyet kültürü, bir taraftan İslâm Medeniyeti ve bir taraftan da Azeri kültürü içe içe geçmiş durumda. Tarihî alandaki zaman yolculuğundan çıkıp modern dünyaya doğru gittiğimde ise yüksek katlı binalar ve gökdelenler göze çarpmakta. Alev kuleleri bunun en güzel örneği; şehrin birçok yerinden görülebilen alev formunda yapılan üç adet bina… Akşamları alev gibi rengârenk yanarak, çeşitli formatta ışık oyunlarıyla muhteşem bir görünüme bürünüyor.

Abartısız ifade ediyorum ki, neredeyse sokak aralarında petrol sondaj kuyuları görebilmek, zengin petrol yatakları ve doğalgaz rezervleriyle bilinen ülkenin başşehrinde normal olsa gerek diye düşünüyorum. Bir süre sonra yadırgamaktan da vazgeçiyorum.

İngilizce olarak Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ne gitmek istediğimi anlatmaya çalışırken, “Hara gidirsen?” (Nereye gidiyorsun?) sorusuyla karşılaşmak hoşuma gidiyor. Bakü’de kendinizi yabancı gibi hissetmiyorsunuz. Azeri Türkçesi farklı olsa da konuşulanlar ya da konuştuklarınız anlaşılabiliyor.

Dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan ve 57 bin metrekarelik bir alana inşâ edilmiş Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ne geldiğimde oldukça ilginç bir mimari beni karşılıyor. Mimarisinin Hazar Denizi’nin yükselişini yansıttığı söyleniyor. Uluslararası konferanslara, forumlara, konserlere, sergilere ev sahipliği yapan bu kültür merkezini Bakü’ye gelenlerin mutlaka görmesi gerekir.

Bundan sonraki ziyaretim her ne kadar hüzün verici olsa da, bir o kadar da insanı gururlandıran Şehitlik ziyareti… 1918 yılında Rus ordusu tarafından işgale uğrayan Azerbaycan’a yardım etmek için gelip sonrasında şehitlik gömleğini sırtına geçiren Türk askerleri ve Azerbaycanlı askerlerin gömüldükleri yer olan Şehitlik… Türk askerlerinin tek tek isimlerine bakıyorum. Maraşlısı, Yozgatlısı, Ankaralısı, Adanalısı, Diyarbakırlısı, Bosnalısı ve diğerleri… Ülkemin bağrından çıkıp yardım için Azerbaycan’a gelerek canlarını fedâ eden asil vatan evlâtları... Kim bilir hangi annenin kuzusu, hangi evlâdın babası, kardeşi, eşi… Şehitliğe bırakabildiğim, gözlerden birkaç damla süzülen yaş ve duâ… Şehrin yüksek bir noktasında, tepede yer alan Şehitliğin denize bakan uç bölgesinde, şehitlerin hatırasına dikilen büyük bir kubbenin ortasında yanmakta olan ve hiç sönmeyen bir ateş, oldukça hatırda kalıcı.

Bu arada, gezerken sanmayın ki yemek kısmını atladım. Tersine, gezerken Bakü’ye has muhteşem lezzetleri de tatmayı ihmâl etmedim. Gutap, sadece Hazar Denizi’ne özgü mersin balığı ve kokteyl domatesten yapılmış turşu, ayrıca Azerilerin özel günlerde yaptıkları “Azeri plovu” oldukça güzel ve damakta iz bırakan tatlar. Azeri pilavı, bizim bildiğimiz pilava benzer olsa da içine konulan malzemeler açısından oldukça farklı. Tavuk eti ve kuzu etinin bir arada kullanıldığı ve içerisine kuru kayısı, kestane ve kuru üzümün eklendiği bir çeşit pilav. Gutap, bizim çiğböreğin sac üzerinde pişirilmiş hâli.

Kafkasların en büyük şehri Bakü, aynı zamanda yemyeşil parklara da ev sahipliği yapmakta. Hazar Denizi kıyısında kurulmuş olması nedeniyle denize paralel uzun bir sahil şeridi var. Sahilde yürürken, 2012 yılında Bakü’de yapılan Eurovision Şarkı Yarışması için inşâ edilen Kristal Salon’un göze çarpması, sanata ve müziğe verdikleri önemin göstergelerinden sadece biri. Şehrin merkezinde yer alan Fıskiye Meydanı ve Nizami Caddesi ise hareketli yapısı ve mağazalarıyla gezintiye çıkmak için güzel bir atmosfer sunuyor. Araç trafiğine kapalı, sadece yaya kullanımına açık bu alanlarda dolaşmak, Bakü’nün yaşam biçimi hakkında bize fikir vermekle kalmayıp, sosyal yaşamın bir hayli haraketli olduğunu da göstermekte.

Buralarda gezintiye çıktığınızda Türkiye’den tanıdık markalara rastlamak, insana bir an kendi ülkesinde olduğu hissini vermiyor değil.

Bunlar kısa Bakü seyahatimde hatırımda kalan, iz bırakanlar. Sizlerle paylaşmak istedim. Bakü, özellikle birkaç günlüğüne de olsa farklı yerler görmek isteyenler için güzel bir seçenek… Benim zaman kısıdı nedeniyle görme fırsatını bulamadığım yerler oldu. Bir dahaki sefere inşallah!