Doğu Türkistan’daki soykırımın temel nedenleri

“Müslümanlar, yiyecek, içecek ve nimetlerin Çin Komünist Partisi tarafından verildiğini kabul etmiyorlar. İnsanlar bütün nimetlerin ve her şeyin Allah tarafından verildiğine inanıyorlar. Bu insanlar sadece bu tür düşünceye sahip oldukları için tutuklanıyorlar. Bu, onların en büyük ‘suçlarıdır’.”

2018 yılının Kasım ayında Doğu Türkistan’ı gezebilmiş Han Çinlisi birkaç kişinin gözlemleri dış basında yer aldı. Bu bölgeden başka türlü bilgi edinmek zaten mümkün değildir. Çünkü oradaki yerel halkın bu tür bilgileri dışarıya aktarması her açıdan imkânsızdır. Bölgedeki yabancı gazeteci, iş adamları, hattâ öğrenciler bile çoktan ülkelerine zorla geri gönderilmişlerdir.

Çinli aydınların bölgeye dair izlenimleri şöyleydi: “Sincan’daki durumun bugünkü hâle gelmiş olması, şüphesiz Sincan’daki tüm etnik halklar için bir hüsrandır. Söylentilere göre, Merkez Komitesi’nin bir yetkilisi şöyle diyor: ‘Devlet karar vermiş, iki neslin çıkarlarını fedâ ederek Sincan’ın istikrârı elde edilecekmiş.’ Daha da trajik olanı ise, Hükûmet, Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana geçen 70 yıl zarfında, Uygurların kalbinde devlet kavramını kabul ettiremedikleri sonucuna varmış. Bu, Çin Hükûmeti’nin tüm Uygur topluluğunu ülkenin düşmanı olarak bellediği anlamına geliyor. Onların kültürlerini yok etmek ve etnik grupları asimile etmek, devletin belirlemiş olduğu ulusal politika hâline gelmiş gibi görünüyor. Bunlar, Sincan’daki Uygurların gelecekteki trajedisinin habercisidir.”[i]

Bir başka kaynak ise yaşanan durumu şöyle açıklıyor: “Müslümanlar, yiyecek, içecek ve nimetlerin Çin Komünist Partisi tarafından verildiğini kabul etmiyorlar. İnsanlar bütün nimetlerin ve her şeyin Allah tarafından verildiğine inanıyorlar. Bu insanlar sadece bu tür düşünceye sahip oldukları için tutuklanıyorlar. Bu, onların en büyük ‘suçlarıdır’.”[ii]

Bunlar Çinli aydınların tespitleri olup, güncel durumu açıklamaya yardımı olabilir. Daha geniş açıdan ve Türk gözüyle bakıldığında, nedenlerin bundan çok daha fazla olduğunu görürüz. Çin’in Doğu Türkistan’da Uygur Türklerine fizikî ve kültürel soykırım uygulamalarının temel sebeplerini, maddî ve mânevî nedenler olarak ikiye başlığa ayırabiliriz.

Soykırımın maddî nedenleri

1. Doğu Türkistan’ın yüzölçümü, 1 milyon 828 bin 418 kilometrekarelik Çin topraklarının altıda birini oluşturmakta,  kalabalık Han nüfusu için geniş yerleşim alanı temin etmektedir.

2. Büyük Türkistan’ın doğusunda bulunan Doğu Türkistan; Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Tacikistan, Pakistan ve Hindistan olmak üzere sekiz ülke ile sınırdaştır. Çin’in en çok sınır komşusuna sahip eyaleti olması özelliğine sahiptir. Çin’i batıya bağlayan stratejik konumu dolayısıyla “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin karadan çıkış noktasıdır.

Çin’in tâbirine göre, “Geniş arazi ve geniş yaylalar, gökyüzüne yükselen Tanrı, Altay ve Altun dağları, yerde uzanan Tarım ve Cungar havzaları… İşte bu, bizim bildiğimiz ‘üç dağ arasında iki havza’! Burası denizlere uzak, Asya’nın kalbine doğru sokulan demir mızrak gibi… Mükemmel ortama sahip bu özel coğrafî birim, zaten Orta Asya’nın bir parçasıdır. Amerika Birleşik Devletleri ve Rus Çarı Pedro’nun geçmişte kontrol etmek istediği “Orta Asya koridorunun” bir bölümü, işte burasıdır!”. [iii]

3. Doğu Türkistan coğrafyası, Çin ekonomik gelirinin yüzde 50’sini temin etmektedir. Çin topraklarında çıkarılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan topraklarında yer almaktadır. Bu da Çin’in toplam maden ocaklarının yüzde 85’ini oluşturur. Bunların arasında kalitesi ve yüksek kalori değeri ile ünlü olan kömürün ayrı bir yeri vardır. “Umut denizi” olarak adlandırılan Tarım havzasının 10,7 milyar ton petrol kapasitesine sahip olduğu tahmin edilmektedir. Jeologların şu âna kadar yaptıkları araştırmalar ise 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metreküp doğal gaz kapasitesi olan 13 yatak ortaya çıkarmıştır.

Çin’in toplam kömür rezervinin yarısını oluşturan Doğu Türkistan kömür madenlerinin rezervi, 2 trilyon ton olarak hesaplanmaktadır. 2000 yılı sonlarında yapılan bir araştırma ise Çin’in en zengin bakır yataklarının Doğu Türkistan’da olduğunu ortaya çıkarmıştır. Çin’in diğer bölgelerinin bakır açısından zayıf olduğu ve Çin’deki tüm bakır yataklarınınsa ülkenin ihtiyacının yarısını bile karşılayamadığı bilinmektedir.

Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal gerekçeleri Çin için her geçen gün çoğalmaktadır. Nitekim Şinhua Ajansı’nın 3 Ekim 2019 tarihinde Urumçi’den verdiği habere göre, “Çin’in PetroChina şirketi tarafından Sincan’ın güneyinde yer alan Tarım havzasındaki arama çalışmalarında 115,3 milyar metreküplük rezerve sahip olduğu belirlenen doğal gaz bulunmuştur”[iv].


4. Doğu Türkistan’ın stratejik önemi, Doğu Türkistan’ı işgal etmek için öne sürülen sebeplerin en başında gelir. 1887 yılında Çin-Mançu sarayında şu şekilde ifade edilmiştir: “Sincan’ı (Doğu Türkistan) elimizde tutarsak Moğolistan’ı koruruz; eğer Moğolistan’ı elimizde tutarsak Pekin’i koruruz.”

Bu konuyu Türkler olarak Türkçe şekliyle anlamadık veya anlatamadık. En iyisi, konuyu en samîmi anlatanın ağzından dinleyelim: Uygurların yerleştikleri bölge için Amerikalı tarihçi Lewis Henry Morgen, “Dünya medeniyetinin anahtarı, Tarım havzasında gömülüdür. Bu anahtar bulunduğu zaman dünyanın sırrı ortaya çıkacaktır” demektedir. Bu tespit, bilimsel ve insânî bir tespittir.

Burada, Doğu Türkistan’ın stratejik konumu hakkında başka bir bakış açısına bakalım: Batı Bölge Teorisi (Çin’in Büyük Türkistan Politikası)… Buradaki “Batı” kavramı, Merkezî Çin’in batısında olan Doğu Türkistan ve Büyük Türkistan’ı kastetmektedir.

Yazar Liu Yazhou, Çin Halk Cumhuriyeti ordusunda tuğgeneral olup, Çin Savunma Üniversitesi Rektörü ve Çin Halk Cumhuriyeti eski Devlet Başkanı Li Xian Nian’nın da dâmâdıdır. Doğu Türkistan başta olmak üzere Büyük Türkistan coğrafyasının Çin için stratejik önemini tarihî ve güncel şartlara göre yorumlayarak, günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti’nin Büyük Türkistan politikasının oluşumuna yön vermektedir. Onun bir yazısı şu cümlelerle başlar:

“Çin’in batısı harika bir yerdir. Batıya (Doğu Türkistan’ı içine alan Orta Asya coğrafyasına) yönelmek, bizim için sadece stratejik seçenek değil, aynı zamanda ümidimiz, hattâ neslimizin kaderidir. Mükemmel konumu (dünya merkezine yakın) bize güçlü bir motivasyon sağlıyor. Batıyı, sınır bölgesi olmaktan ziyâde ilerlemek için hedefteki bölge olarak görmeliyiz.

Bugün, Sincan’ın (Doğu Türkistan) Çin'deki konumu sadece coğrafî bakımdan önemli bir tampon bölgesi olmaktan ziyâde, onun eşsiz enerji statüsü, Çin’in enerji güvenliği açısından vazgeçilemez bir stratejik önem taşımaktadır. Özellikle Sincan çok önemli bir stratejik sıçrama tahtası olup, batı bölgesinin Orta Asya ile sınırları vardır. Güneyde komşu olan Pakistan üzerinden deniz yolu ile doğrudan Hint Okyanusu ve Hürmüz Boğazı’na ulaşabiliriz.

Genellikle Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan ve Sincan (Doğu Türkistan), ‘Orta Asya’ olarak adlandırılır. O (Orta Asya), Tanrı’nın bugünkü Çinlilere lütfettiği çok zengin bir parça pastadır.

(…) Orta Asya’ya gelince… Bizim gözlerimiz ilk önce Rusya ve Amerika gibi rakiplerin üzerinde olacak, ancak geniş açıdan bakarsak, korkarız ki en büyük rakibimiz, Amerika veya Rusya değil, Türkiye’dir!”

Soykırımın mânevî nedenleri

Çin’in Doğu Türkistan’daki soykırım uygulamalarının diğer sebeplerini de mânevî nedenler olarak aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

1. Çin felsefesinde, Konfuçyüs’e göre “farklılık tehdittir”. Dolayısıyla başkalarına güvenmemek, ana felsefe olmuştur. “Benim milletimden olmayanın niyeti başkadır” deyimi hep canlılığını korur. Dolayısıyla Çin ile komşu olmak demek, Çin’e göre ya Çinlileşmek veya yok olmak demektir. Başka seçenek tanınmamaktadır. Nitekim Çin’i kaç asır yöneten Moğollar ve Mançular, bugün hemen hemen tamamen asimile olmuşlardır. Ancak Dış Moğolistan’ın varlığı Moğolların genel durumunu değiştirebilir. Çin’in bu felsefesi Uygurlara gelince sökmemiştir. Çin’in, Uygurların normal süreçte diğer ırklar gibi eriyip biteceğine gözü yetmemiş, “Bir Kuşak Bir Yol” projesinin hayatî öneminden dolayı soykırım sürecini hızlandırma kararı almış ve alenen uygulamaya koymuştur.

2. Çin’in Mete Han’dan beri kalbinin derinlerinde saklayıp geldiği bir Türk düşmanlığı vardır. Türklere karşı içlerinde biriktirdiği kin ve nefreti vardır. Asırlardır sabırla bastırıp geldiği ve fırsatını kolladığı bir intikam duygusu vardır. Nitekim Çin Seddi’nin bir şeref âbidesi olmadığını çok iyi bilirler. İntikam duygusunu sürekli taze tutabilmek için kullandığı “Devlet Hâfızası” projesi, Çin’in her zaman şartları zorlayarak da olsa en fazla bütçe ayırdığı programdır.

İntikam hırsına örnek vermek çok kolay…

Çin’in haftalık Raporlar dergisinde Bay Zhao Dagong tarafından kaleme alınan “Çinlinin intikam ve nefreti” başlıklı yazısında şöyle bir ifade yer alıyor: “Çin’in geleneksel ahlâk kavramında bir erdem vardır, o da intikam ve nefrettir.”

Bugün Doğu Türkistan’da konuşlanan Çin Halk Kurtuluş Ordusu yemekhanelerinin duvarlarında şu yazılar asılıdır: “Acıkınca hırsla yeriz Oğuz esirlerin etini, şenlikte susayınca içeriz Hun kanı.”

Bugün güç eline geçtiği zaman Çin’in ilk işi, içindeki bu kini kusmak, Türklerden tarihî bir intikam almak olmuştur. Ve bu işe, elde etmiş olduğu şartlardan dolayı Uygur-Türk soykırımı yapmakla başlamıştır. Çünkü Uygurların Türkiye’den 5 bin kilometre ötede “Türk” adıyla devlet kuracak kadar Türklük bilincine sahip bir Türk boyu olduğunu, Türk ve insanlık medeniyet tarihinin en temel unsuru olduğunu, dolayısı ile Uygur Türklerini yok ettiği zaman Türklüğün belinin kırılacağını, hattâ insanlığın çatısının çökeceğini çok iyi anlamışlardır.

Çin, Türk dünyasını bu soykırıma alet edebildikçe intikam almanın keyfini bir başka doruklarda yaşamaktadır. Türk Dünyasının şuursuzluğu, Çin’e Türk’ten intikam almaya ve bunu sadist yapısına uygun bir şekilde gerçekleştirmesine zemin yaratmaktadır. Zira intikamı kardeş eliyle gerçekleştirmek, Çin’e özgü bir intikam tarzıdır.

Soykırımı tetikleyen son etken, hızlı tren ve Kara İpek Yolu’nun yeniden önem kazanmasıdır. Bilindiği gibi tarihî İpek Yolu’na hâkim olmak için Türk ve Çin Devletlerinin rekabeti Milât öncesi ikinci asırdan başlamıştır: “658-787 yılları arasında İpek Yollarına hâkim olma konusunda Türk Devletleri ile Çin İmparatorluğu arasında çetin mücadeleler oldu. İkinci Göktürk Devleti’nin desteğini aldıkları sürece Türgiş Devletleri bu mücadelede başarılı oldular. İkinci Göktürk Devleti yıkılınca ibre yön değiştirdi. 751 Talas Savaşı ile Çin İmparatorluğu bölgeden çekilmek zorunda kaldı.”[v]

Talas Savaşı’ndan (751) sonra ise İpek Yolu’nun hâkimiyeti resmen Türklerin eline geçmiş, Çin, İpek Yolu’na hâkim olma hırsını geçici olarak içine gömmüştür.

15’inci yüzyılın sonlarından itibaren Deniz İpek Yolu’nun keşfi, küresel yapıda yaşanan değişiklikler, başta kara yolları olmak üzere sınır problemlerinin de ortaya çıkmasıyla birlikte İpek Yolu, yavaş yavaş önemini kaybetti. 1980’de başlayan reformlar sayesinde Çin’in ekonomik olarak güçlenmesi ve teknolojide elde ettiği gelişmeler, onun dünyaya hâkim olma gâyesinin yeniden canlanmasına sebep oldu.

1 Ağustos 2008’de ilk hızlı tren seferlerini başlatan Çin, “Kara İpek Yolu”nu hızlı trenle canlandırmanın mâliyet açısından deniz taşımacılığına göre kat kat ucuz olduğunu, stratejik bölgelere yeniden hâkim olmak açısından da hayatî önem taşıdığını fark etti. İleri teknoloji, “Küresel güç olma sevdâsı: Çin Rüyası”nın bir an önce gerçekleşmesi için hizmete yetişmişti.

İpek Yolu’nun kara güzergâhı Doğu Türkistan’dan başlıyordu.

Buralardan bir an önce emin olmak için Türkler asimile edilmeliydi. Doğu Türkistan’daki Türklerin diğer halklar gibi kolay asimile olmasına gözü yetmeyen Çin, soykırımı hızlandırmaya karar verdi. Bunun için dünyanın gözünü boyamak ve bir kılıf uydurmak gerekiyordu. 5 Temmuz 2009’da ilk algı operasyonu gerçekleştirildi.

Barışçıl hak arayış yürüyüşü Çin’in sinsi plânları sonucu kanlı çatışmaya dönüştü ve Çin, önce Han Çinlisi ahali ile Uygurlar arasına kin ve nefret tohumları ekerek, devletin yapacağı soykırıma Han Çinlilerinin duyarsız kalması, hattâ devleti desteklemesi için fikrî zemin hazırladı.

Pekin Hükûmeti Sincan’ı yönetmek için yeni bir “strateji” hazırladı ve Merkezî Hükûmet, “Sincan’ı nasıl yöneteceğini” tartışmaya başladı. Görevi, Doğu Türkistan etnik meselesini incelemek, analiz etmek ve çözüm bulmak olan “Sincan Çalışma Gurubu” kuruldu. Grupta Ma Rong, Hu Angang, Sang Shengmin, Hu Lianhe, Zhu Weiqun gibi faşist Çinli aydınlar beyin takımını oluşturdu.  2013 yılında, Zhongnanhai Sarayı’nda, sözde “Xinjiang'ın Etnik Politikalarının Tez Elden Ayarlanması” yani Xi Jinping’in “Sincan'ı Yönetme Stratejisi”ni belirlemek için bir toplantı daha yapıldı.

Daha sonra Çin, bu çalışma grubunun ürettiği laboratuvar çalışması kurguları doğrultusunda harekete başladı. 11 Eylül sonrası oluşan sözde “İslâmofobi” algısı ile terörü harmanlayıp Uygurları “aşırı dinci terörist” olarak dünyaya lânse edilmesi kararlaştırdılar. Hemen ardından, Doğu Türkistan’da cihat propagandası yapan genç “imamlar” türedi. Engelsiz şekilde camilerde, “Müslüman cihat yapmalı; Çin, dâru’l-sulh ülkesidir. Onun için dâru’l-harp olan topraklara -Suriye’ye- gidip şeriat için cihat yapmak lâzım” türünden vaazlar vermeye başladı.

Hemen ardından, Doğu Türkistan’ın en ücra köşesinden çıkıp 5 bin kilometre yolu hiç engele takılmadan aşıp Çin’in Yünnan eyâletinde dünyanın en güçlü ordusu tarafından korunan ve hudutları rahatça geçen binlerce kişi, Tayland’da ortaya çıktı. Bunlardan bir kısmı Suriye’de boy gösterdi. Hattâ DAEŞ saflarına serpiştirildi. Bu gelişmelere eş zamanlı olarak Pekin ve Çin’in iç kesimlerinde, Doğu Türkistan’ın muhtelif şehirlerinde “silahlı terör eylemleri” gerçekleşti.                                    Çin’de Türklere askerlik yasağı olup hayatında eline silah almayan bu insanların gerçekleştirdiği silahlı eylemleri “Doğu Türkistan İslâm Partisi”nin üstlendiği dahi haberlerde yer alıyordu. 

Çok geçmeden Çin’in gerçek niyeti ortaya çıktı: Paris terör saldırısından sonra BM Güvenlik Konseyi oybirliği ile DAEŞ ile mücadele kararı aldı, Çin'in BM’deki daimî temsilcisi Liu Jie Yi, kabul oyu kullanmakla kalmadı, konuşmasında, “Doğu Türkistan terör güçlerine darbe vurmak, terörle mücadeledeki önemli noktadır” dedi. Böylece uluslararası arenada Çin, Uygurların millî hak ve hukuk mücadelelerini “aşırı dinci terörist hareket” olarak lânse edebilme konusunda ilk başarıyı elde etmiş oldu. 

Kimsenin görmediği “Doğu Türkistan İslâm Hareketi” adında bir örgüt peydahlandı ve “terör listesi”nde yer aldı. 2016 yılının sonundan itibaren “Terörle Mücadele, Aşırılığı Giderme” bahanesiyle tutuklamalar başladı. Sözde “meslekî eğitim kampları”nda ise başta rektörler, dekanlar, akademisyenler, dindar zevat, sanatçılar, şairler, yazarlar, avukatlar, iş adamları, hattâ başarılı futbolcular gibi, Uygur toplumunun “beyin takımı” başta olmak üzere milyonlarca Uygur ve Kazak’ın tutukluğu, BM raporlarıyla tescillendi.

Yukarıda bahsettiklerimiz, Çin’in Doğu Türkistan’da asıl hak sahiplerini tamamen yok ederek bu toprakların Türk’ün olmadığı, ezanın sustuğu, katıksız, tartışılmaz bir Çin toprağı yapabilmek için, “2050 yılına kadar dünyada Uygur soyunu kurutmak” maddesi gereğince, soykırım uygulamalarının temel nedenlerini anlamamızı sağlar.

Sonuç

Yukarıda izah ettiğimiz şekliyle, Çin’in Türkistan ve Türkiye’ye bakışını unutmayalım. Bu noktadan görüldüğü gibi, bugün Doğu Türkistan’da yaşananlar, Çin zulmünün, Sarı tehlikenin başlangıcıdır! Doğu Türkistan Türklüğü, Türk dünyasını Çin istilâsından korumak için var gücüyle yani dişi ve tırnağıyla direnmektedir. Anlaşılması gerekir ki,  Doğu Türkistan’a verilecek destek, Uygurlara yapılan bir lütuf değildir.

Bugün Batı dünyasında başlayan Uygur desteği, aslında insanlığın Sarı tehlikeye karşı gösterdiği korunma içgüdüsü ve bir reflekstir.  

Batılılar bize göre daha sorgulayıcı bir yapıya sahip oldukları için, Sarı tehlikeyi daha erken algılamışlardır.



[ii]ttp://www.sinoturknews.org/geni%CC%87s-capli-toplama-kamplari-ci%CC%87nayeti%CC%87ni%CC%87n-uzeri%CC%87ni%CC%87-ortbas-etmek-ici%CC%87n-uygurlar-gi%CC%87zli%CC%87ce-nakledi%CC%87li%CC%87yor/

[iii] http://www.sinoturknews.org/bati-bolge-teorisi-cinin-buyuk-turkistan-politikasi

[v] Hüseyin Selman, 678-787 yılları arasında İpek Yollarına Hakim olmak için Türk ve Çin devletlerinin yaptığı savaşlar, Dünden Bugüne İpek Yolu, beklentiler ve Gerçekler, 2008, İstanbul, s: 147-155.