Doğu Türkistan: Etnik eşitsizlik ve soykırım politikasının en büyük kurbanı

Doğu Türkistan’da jeolojik uzmanların verdiği bilgilere göre toplam 60 milyar ton petrol rezervi bulunmaktadır. Bu petroller her gün trenlerle Çin’in iç bölgelerine taşınırken, her sene 30 milyar metreküp miktarında doğal gaz ise toplam 7 bin 378 kilometre uzunluğundaki üç büyük boru hattıyla Shanghai, Fujian ve Guangzhou bölgelerine taşınmaktadır. Doğu Türkistan, Çin için tam bir sömürge niteliğindedir.

DOĞU Türkistan’ın kuzeyindeki Altay dağları ve Sayan dağları, Türklerin ilk ortaya çıktığı anavatan olarak kabul edilmektedir.

Doğu Türkistan, ilk dönemlerden itibaren Hunların hâkimiyet alanı oldu. Bu sayede Çin, farklı dönemlerdeki mücadelelere rağmen bölgede kalıcı olarak tutunamadı. Birinci Göktürk Hanlığı’nın yıkılmasıyla Türkistan’ı tekrar ele geçirmek isteyen Çin, 755 senesindeki Talas Savaşı’nda ağır yenilgiye uğradı ve Çin Seddi’nin içlerine kadar çekilmek zorunda kaldı. O tarihten sonra Doğu Türkistan, sırasıyla Uygur Kağanlığı, Koçu Kağanlığı, Karahanlılar, Cengiz İmparatorluğu, Çağatay Hanlığı, Yarkent Hanlığı, Hocalar Krallığı ve Kaşgar Hanlığı idaresinde kaldı.

1884 senesinde Çin merkezli Mançu İmparatorluğu, Doğu Türkistan’ı işgal etse de Doğu Türkistanlılar direnişlerini devam ettirdi ve önce 1933 senesinde Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’ni, 1944 senesinde ise Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni kurdular.


Çin, Doğu Türkistan’da işgalcidir ve sömürgecidir

1949 yılında Sovyetlerle iş birliği yaparak Doğu Türkistan’ı işgal eden Çin Komünist Partisi (ÇKP), 1955’te Doğu Türkistan’ın adını Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi olarak değiştirdi. Xinjiang (新疆) kelime olarak “işgal edilmiş yeni hudut” anlamını taşımaktadır.

ÇKP işgaline kadar Doğu Türkistan, yoğun Türk nüfusuna sahip olmakla birlikte Moğol ve Tacik kavimlerinin de bir arada yaşadığı bir ülkeydi. ÇKP yönetimi Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra bölgenin demografik yapısını değiştirmek maksadıyla bölgeye yoğun bir şekilde Çinli nüfus taşıdı. 1953 senesinin resmî rakamlarına göre Doğu Türkistan’da 3 milyon 640 bin 125’i Uygur, 504 bin 500’ü Kazak, 70 bini Kırgız olmak üzere yaklaşık 4 buçuk milyon Türk bulunmakta olup, bu rakam bölgenin yüzde 90’ını teşkil ediyordu. Buna karşın Çinli nüfus 300 bin civarında olup, yaklaşık yüzde 7’lik bir orana denk gelmekteydi.

1954 senesinden itibaren Çin Kurtuluş Ordusu’na bağlı kolordu birlikleri Doğu Türkistan’a kalıcı olarak yerleştirildi. Resmî rakamlara göre Çin Halk Kurtuluş Ordusu’na bağlı 1’inci Kolordu ve 24’üncü Kolordu birleştirilerek toplam 175 bin asker, Doğu Türkistan’ın en verimli topraklarına yerleştirildi. Bu askerî birliğe Bingtuan (Xinjiang Üretim ve İnşâ Kuvvetleri) adı verildi. 1966 senesinde ise bu birliğe bağlı nüfus 1 milyon 480 bine ulaştı. 2015 yılındaki resmî rakamlar, tüm Doğu Türkistan’da Uygur Türklerini 11 milyon 303 bin 300, etnik Han Çinlisini 8 milyon 601 bin olarak göstermiştir. Kazak Türkleri için ise bu rakam 1 milyon 591 bin 200 olarak ifade edilmektedir. Çinli nüfus yaklaşık 70 yılda 30 kata yakın çoğalmışken, Uygur Türkleri dört kat bile çoğalmamıştır. Daha ürkütücü olanı şudur ki, 2021 yılındaki nüfus sayımında Uygurların nüfusu bir önceki nüfus sayımına göre 1 milyon kadar azalmıştır!

2017 yılından itibaren ise Doğu Türkistan’da milyonlarca insan “yeniden eğitim” adı altında zorla ve sistematik bir şekilde toplama kamplarına alınmaya başlandı. Çin Devleti burada etnik eşitlik bir yana, Uygurlar ve diğer Müslüman Türkleri insan onurunun hiçe sayıldığı kötü muamelelere ve aşağılamalara maruz bıraktı. ÇKP yönetimi Doğu Türkistanlıları etnik, dinî ve ırkî özelliklerinden dolayı yok etmeye çalıştı. Sayıları bin 400’ü aşan toplama kamplarına alınan Doğu Türkistanlılar soykırıma tâbi tutuldular. Oysa toplama kamplarına bir tane bile etnik Han Çinlisi alınmadı.

2015 senesinin verilerine göre, Doğu Türkistan’daki dört büyük petrol havzasından toplam 27 milyon 880 bin ton ham petrol Çin’in iç bölgelerine taşındı. 2020 senesinde ise ÇKP bu miktarı petrolde 29 milyon tona, doğal gazda ise 36 milyar metre küpe ulaştırdı.

Çin, yıllık petrol ihtiyacının yüzde 60’ından fazlasını Doğu Türkistan’daki kaynaklardan karşılamaktadır. Sovyet Rusya, 18 milyon ton petrol ithal ettiği Azerbaycan’da halkın ihtiyaçları için bir miktar petrolü Azerbaycan Türklerine bırakmışken, Çin bunu bile Doğu Türkistan’da yapmamaktadır. Rusların bu tutumuna bakıldığında, ÇKP’nin Sovyetlere göre daha büyük bir sömürge uyguladığı ve Doğu Türkistan’dan çıkarılan bu petrolün yüzde 100’ünün Çin Devleti tarafından kullanıldığı ortaya çıkmaktadır.

Enerji kaynakları açısından çok zengin olan Doğu Türkistan’da jeolojik uzmanların verdiği bilgilere göre toplam 60 milyar ton petrol rezervi bulunmaktadır. Bu petroller her gün trenlerle Çin’in iç bölgelerine taşınırken, her sene 30 milyar metreküp miktarında doğal gaz ise toplam 7 bin 378 kilometre uzunluğundaki üç büyük boru hattıyla Shanghai, Fujian ve Guangzhou bölgelerine taşınmaktadır. Doğu Türkistan, Çin için tam bir sömürge niteliğindedir.

Doğu Türkistan’da Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Roma Statüsü ve Eski Yugoslavya Mahkemesi Statüsü’nde zikredilen tüm suçlar açıkça ihlâl edilmekte, Uygurlar başta olmak üzere Müslüman Türkler ÇKP yönetimi tarafından kasıtlı ve bilinçli bir şekilde soykırıma tâbi tutulmaktadır. 

Doğu Türkistan’da Uygurlar başta olmak üzere Müslüman Türklerin can güvenliği bulunmamaktadır

2014’te ilân edilen “Aşırılığın 75 Belirtisi” adındaki genelgeyle Uygurlara ve diğer Müslüman Türklere ait tüm özellikler ÇKP yönetimi tarafından “aşırılık” adı altında suçlandı. Bu belirtiler arasında yurtdışına çıkmak, oruç tutmak, Kur’ân okumak, telefonunda WhatsApp uygulamasını bulundurmak, Türkçe ve Arapça öğrenmek, sakal bırakmak, içki içmemek ve sigarayı bırakmak dahi ÇKP güvenlik güçlerinin insanları “aşırılık” adı altında tutuklamaları için yeterli neden olarak tanımlandı.

2017 senesinden itibaren ise kitlesel gözaltılar başladı ve gece baskınlarıyla milyonlarca insan toplama kamplarına alındı. Toplama kamplarındaki ağır koşullar ve işkencelerden dolayı çok sayıda insan hayatını kaybetti. Yurtdışından ÇKP’nin baskısına dayanamayıp geri dönen çok sayıda öğrenci, işkence sırasında öldürüldü. Nitekim İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) 2018 senesinin Eylül ayında hazırladığı 125 sayfalık raporuna göre, Doğu Türkistan’da insanları toplama kamplarına götürmek için şu 48 sebepten herhangi birisi yeterlidir:

Çadır sahibi olmak, başka birine “Yemin etme” demek, yurtdışına çıkanlar veya yurtdışından gelenler ile sohbet etmiş olmak, kaynak makinası/ekipmanı bulundurmak, başka birine “Günah işleme” demek, yurtdışına çıkmış olmak, ihtiyaç fazlası gıda bulundurmak, sahurda/imsak vaktinden önce yiyecek yemek, yurtdışına çıkmış birini tanımış olmak, pusula bulundurmak, yetkililer ile tartışmak, Çin’in öteki ülkelerden daha geride olduğunu söylemiş olmak, fazla bıçak bulundurmak, yerel yöneticileri (üst mâkâmlara) şikâyet etmiş olmak, fazla çocuk sahibi olmak, içki içmemek, yetkililerin evinde yemek yemesine, konaklamasına ve yatağında yatmasına izin vermemek, VPN (Sanal Özel Ağ) bulundurmak, sigara içmemek, kimlik bulundurmamak, WhatsApp kullanmak, anne babası vefat ettiğinde yas tutup üzüntülü olmak, hük^ymet yetkililerinin DNA örneği toplamasına engel olmak, yabancı görsel veya film izlemiş olmak, Çin bayrağı önünde başı örtülü olmak, 45 yaşından küçükken başörtüsü takmış olmak, camilere ve mescitlere gitmiş olmak, duâ etmek, oruç tutmak, dinî vaaz dinlemiş olmak, yetkililerin yaptığı iris taramasına karşı gelmek, yetkililerin telefonunda bulunan her şeyi indirmesine karşı gelmek, yetkililere kendi ses kaydını vermemek, okulda anadilinde konuşmak, hükûmet ve resmî dairelerde anadilinde konuşmak, yurtdışında Skype, WeChat ve başka kanallar ile konuşmak, üzerinde Arap harfi olan gömlek giymek, sakal bırakmak, dini çağrıştıran kıyafetler giymek, zorunlu propaganda derslerine katılmamak, zorunlu bayrak çıkarma törenlerine katılmamak, halka ibret-eleştiri toplantılarına katılmamak, halka ibret-eleştiri toplantılarında kendi ailesinden bireyleri ve kendini eleştirmemek, tutuklu iken intihara kalkışmak, toplama kamplarında intihara kalkışmak, ölülerini İslâmî usûlde defnetmek, polisin izni alınmadan ve kaydı yapılmadan evine misafir davet etmiş olmak, buraya kadar saydığımız 47 suçtan herhangi birini işleyen biri ile ilişkisi olmak.

2017 yılından itibaren Doğu Türkistanlı insanların elindeki tüm pasaportlara el konuldu ve yurtdışına çıkmak tek başına bir suç olarak kabul edildi. Aile üyelerinden herhangi biri toplama kamplarına götürüldüğünde, çocuklar da aileden alındı ve çocuk kamplarına götürüldüler. Ailelerin erkek üyeleri toplama kamplarına alınırken, kadınlarsa Çinli erkeklerle evlenmeye zorlandılar. Zorla çalıştırma, köle işçilik, çocuk ticareti, organ ticareti ve adam kaçırma, Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı sıradan bir politika hâline geldi. Böylece Doğu Türkistan’da, etnik Han Çinlileri hariç, herkesin can ve mal güvenliği tehlike altına girdi.


18 Ağustos 2019, Korla Batı Tren İstasyonu (41.8202, 86.0176): Görüntüdekiler, elleri ve ayakları kelepçeli, gözleri bağlı yüzlerce tutsak Uygurlar.

Çin, Doğu Türkistan’daki Müslümanların inanç özgürlüğünü tamamen yok etti

ÇKP yönetimi 72 yıllık işgal süreci boyunca Doğu Türkistan’daki Uygurlar başta olmak üzere Müslüman Türklere yönelik asimilasyon politikasından bir an olsun vazgeçmedi. 1950 yılında yani işgalin ilk yıllarında Doğu Türkistan genelinde 29 bin 500 adet cami bulunurken, 1958 yılından itibaren camiler ve medreseler yıkılmaya başlandı. 1978 yılına gelindiğinde camilerin sayısı 2 bin 930’a düştü. 1980’li yıllardan itibaren Doğu Türkistanlılar kendi çabalarıyla yıkılan camileri yeniden inşâ etmeye başladı ve 2017 yılına kadar Doğu Türkistan’da 24 bin kadar cami yapıldı.

Ancak 2017 yılından itibaren toplama kamplarıyla sistematikleşen soykırım politikası sonucunda günümüze kadar toplam 16 binden fazla cami ya ÇKP tarafından yıkıldı ya da kullanılamaz hâle getirildi. Böylece 1949’dan günümüze kadar Doğu Türkistan’da ÇKP yönetimi tarafından yıkılan cami sayısı 40 bini buldu.

Son dört yıldır Doğu Türkistan’da din tamamen yasaklandı, tüm dinî ibadetler suç olarak nitelendirildi, kadınların tesettürü ve başörtüsü zorla alındı. Ezan ve tekbir dahi değiştirildi. Toplama kamplarında insanlar işkence altından dinlerinden vazgeçmeye ve domuz eti yemeye zorlandılar. Çok sayıda din adamı ve toplumun önde gelen kanaat önderi tutuklanarak hapishanelere gönderildi.

Doğu Türkistan’da hukuk yerine soykırım var!

2018 senesinin Ağustos ayında Birleşmiş Milletler, Doğu Türkistan’da 1 milyondan fazla Müslüman Türk’ün toplama kamplarında tutulduğunu açıkladı. 2021 yılı Eylül ayına kadar Kanada başta olmak üzere toplam 7 ülkenin parlamentoları Çin’in Doğu Türkistan’daki politikalarını “soykırım” olarak tanımladı.

Kötü muamele, onur kırıcı tavır, aşağılama, tecavüz veya tıbbî deneyler toplama kamplarında günlük yaşamın bir parçası hâline geldi. İnsanlar hiçbir yargılamaya tâbi tutulmaksızın keyfî şekilde tutuklanarak ve suçlu ilân edilerek toplama kamplarına alınıyorlar.

Toplama kamplarında insanlar özgürlüklerinden tamamen mahrum bırakılıyorlar. İnsanlar hukuk mücadelesi yapmak bir yana, tuvaletini bile gözetim altında yapmaya zorlanıyorlar. Toplama kamplarına kapatılan insanların arazilerine ve iş yerlerine el konularak yerleşimci Çinlilere ücretsiz olarak tahsis ediliyor. Türklerin anadilleri tamamen yasaklanıyor ve müfredatın neredeyse tamamı Çinceleştiriliyor.

Günümüzde Doğu Türkistan’da milyonlarca insan toplama kamplarında acı çekerken, milyonlarca çocuk yetimhanelerde Çinlileştirilmeye tâbi tutulmaktadır. Her gün on binlerce Çinli Doğu Türkistan’a yerleştirilirken, Uygurlar yerleşimci Çinliler için köle yapılmaktadır. Milyonlarca insan Çin’in iç bölgelerindeki fabrikalara köle işçi olarak taşınırken, milyonlarca kadınsa bir daha doğum yapmamak üzere kısırlaştırılmaktadır.

Kısacası, Doğu Türkistan’da insan hakları, eşitlik, hukuk ve özgürlük kavramı mezara gömülmüştür. Doğu Türkistan’da Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Roma Statüsü ve Eski Yugoslavya Mahkemesi Statüsü’nde zikredilen tüm suçlar açıkça ihlâl edilmekte, Uygurlar başta olmak üzere Müslüman Türkler ÇKP yönetimi tarafından kasıtlı ve bilinçli bir şekilde soykırıma tâbi tutulmaktadır.