TARİH, insanlığın
hafızasıdır. Zaman ilerleyip devir değişmesine rağmen, insanlık kendisine
önceki vakitlerden kalan mirasla yoluna devam ediyor. Ne yazık ki bu hafıza,
insanoğlunun hatırlamak dahi istemeyeceği bir miras da edinmiş durumda. Şiddet,
zulüm, can yakma ve katliamın zirveye ulaştığı, çeşitli coğrafyaların kan
gölüne döndüğü dönemler, dönüp baktığımızda utanç verici tablolar halinde
karşımızda duruyor.
Anes
Dzunuzoviç, Bosna’nın en önemli gençlik derneği Mladi Müslümani’nin Genel Sekreteri.
Aynı zamanda Ajanda Dergiler Grubu’nun da kıymetli yazarlarından. Mütefekkir
komutan Aliya’nın “Unutulan soykırım tekrarlanır” sözünden hareketle
hazırladığı çalışmasında, Doğu Bosna’da yaşanan bütün zulümleri kaleme almış. Dünyanın
umursamaz yüzüne çarparcasına, en ince ayrıntılarıyla birlikte halkının acısını
tarihe not düşmüş.
Sırpların Büyük Sırbistan hayallerinden hâlâ vazgeçmediklerini öngören Dzunuzoviç’e göre henüz yirmi yıl önce yaşanan yüzlerce katliam vakasının ve büyük soykırımın tekrarlanması uzak bir ihtimal değil. İnsanlar, akademisyenler, politikacılar veya komutanlar değişebilir ama Büyük Sırbistan ideolojisi hep var olacak ona göre. Bu durum, Boşnakların politikacılarından dinî otoritelerine, entelektüellerinden ekonomistlerine kadar toplum olarak topyekûn biçimde ayakta kalmalarını ve duruşlarını diri tutmalarını gerektiriyor.
Herkesin
bildiği bir gerçek vardır ki, Sırpların gerçekleştirdiği katliam ve soykırım
hareketi adım adım yaklaşmıştır; ancak o dönemde hiç kimse Avrupa’nın göbeğinde
bu kadar vahşileşebileceklerini tahmin etmemiş, böyle bir durum olsa bile
uluslararası toplumun anında müdahale edeceğine inanmıştır. Ancak dünya
tarihine bir kara leke olarak geçen Bosna acısı göstermiştir ki, ne
uluslararası toplum, ne NATO, ne Birleşmiş Milletler, ne de Avrupa Birliği,
Müslüman Boşnaklar için sığınılacak bir liman pozisyonunda asla olmamıştır. Güvenli
bölge olarak Birleşmiş Milletler kontrolünde bulunan, ancak Sırp kasabı Ratko
Mladiç’e teslim edilen Srebrenitsa örneği, bunun apaçık göstergesidir.
Anes
Dzunuzoviç, savaş esnasında yaşanan ve binlerce örneği bulunan olayları tarihe
not düşerek, milletinin yaşadığı coğrafya ve tarihsel sürecin getirileri
noktasındaki bilincini diri tutmayı amaçlıyor.
Doğu
Bosna’da yaşayan Müslümanlar, son soykırım sürecinde çok büyük zulümlerle
karşılaştılar. On binlerce insan öldürüldü, yüzlerce kadın tecavüze uğradı ve binlerce
Müslüman Boşnak esir kamplarına alındı. Hayatta kalanlar yaşadıkları
bölgelerden sürüldüler, malları yağmalandı, ibadethaneleri yok edildi.
Bu
çalışma, Doğu Bosna’nın Vlasenica, Brutanac, Bijeljina, Visegrad, Zvornik,
Rogatica, Han-Pijesek, Foça, Cajnice, Rudo, Kalinovnik ve Sokolaç bölgelerinde,
1992 yılının Nisan ayı ile aynı yılın Eylül ayı arasındaki süreçte yaşanan kan
dondurucu olayların ayrıntılı hikâyelerini içeriyor. Bu bağlamda ilk akla gelen
Srebrenitsa ise, özel bir anlam taşıdığı için bu çalışmanın dışında tutulmuş.
Ayrıca Srebrenitsa’nın dünya gündeminde -yeterli seviyede olmasa da- yer bulmuş
olması ve vicdan sahiplerinin en azından dikkatini çekmesi, aynı katliam
vakalarının yaşandığı diğer toprakları da ön plana çıkarmak ve gündeme
taşıyabilmenin önemini gösteriyor. İşte bu fikrî altyapı ve beraberindeki saha
çalışması ile “Lanet Olsun” ortaya çıkmış.
Bu çalışmanın benzerlerinden belki de en önemli farkı, yaşanan bütün zulümleri ayrıntılı bir biçimde ve bütün sorumlularıyla birlikte birinci ağızdan gözler önüne seriyor olmasıdır. Bu çalışma, sadece duygusal bir trajedi hikâyesi değil, aynı zamanda bu vahşetin bütün taraflarını ve taraftarlarını, bu olaylarla alakalı doğrudan ya da dolaylı olarak katkısı bulunanları afişe eden bir tanıklık dosyası niteliğinde.
Bütün
dünyanın gözü önünde gerçekleşen ve vicdanların kör, sağır ve dilsiz kaldığı bu
vahşetin sorumluları, sadece yargılanan birkaç kişiden ibaret değil. Yalnız
birkaç sene önce birlikte yaşadıkları insanları katletmekte, onlara işkence
etmekte, kadınlarına tecavüz etmekte hiçbir beis görmemiş bütün caniler, bu
olayın failleri arasındadırlar.
Kitapta
aktarılan bilgilerde, yaşanan toplumsal travmayla ilgili savaş sonrasında
kurulan derneklerdeki resmî sayılar ve açıklamalarla yetinilmemiş, aynı zamanda
birebir şekilde o havayı solumuş, o dönemleri yaşamış, esir kamplarından ya da
evlerinden kaçarak kurtulmuş onlarca Boşnağın canlı şahitlikleri, vahşetin
boyutunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
15-60
yaş arası kadınların sistematik olarak yaşadığı tecavüz vakaları, annelerinden
koparılan çocuklar, evlerinden götürülüp bir daha kendisinden haber alınamayan
yüzlerce baba… Aklın ortadan kalktığı, izanınsa toprağın derinliklerine
gömüldüğü ve insanlık haysiyetine bir müddet ara verildiği bu dönemlerde
akrabalarını, komşularını ve sevdiklerini katlettiğine gözleriyle şahit olduğu
kişilerle şu an aynı kasabada yaşamak zorunda olan insanların psikolojisi... Kısacası
bir toplumsal travma hali…
Kültür
Ajanda Yayınları’nın Nesrin Çaylı’nın Genel Yayın Yönetmenliğinde Reyhan
Dilek’in çevirisiyle Türkçeye kazandırdığı bu eser, Müslüman Boşnakların
yaşadıklarını aklımıza ilmek ilmek işliyor. Okumak, ağlamak ve anlamak umuduyla…