Doğu Akdeniz’de herkes cin (2)

Batılılara göre Türkiye, Yunanistan’ın sınırları içinde petrol ve doğalgaz arıyor. Tabiî o zaman şu sorunun cevabının verilemeyişi bir komedi meydana getiriyor: “Madem senin sınırlarının içinde arama yapıyor, ne duruyorsun? Onları sınırlarından neden def etmiyorsun?” Elbette bu durum sürdürülebilir değil…

BU hafta “cin”in çarpma özelliğine atıf yapacağız…

Hatırlarsanız, bir önceki yazımızda “cin”in kurnazlığına atıf yaparken, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarının varlığının özellikle Batılı ülkelerin her zamanki gibi zekâsını açtığını anlatmıştık. Bu nedenle bölgedeki ülkelerin yöntemleriyle ilgili kendilerini rahatlatacak şekilde her türlü entrikayı son 10 seneden beri yapmakta olduklarını hatırlatmıştık.

Bu kez Türkiye’nin onların oyunlarını bozması netîcesinde neler olabileceğini aktarmaya çalışacağız. Zira bunlar “cin” olmuşlar da çarpmaya çalışıyorlar. Çalışacaklar da... Ancak oyun bozuldu.

Terörle, ekonomik krizle, sivil ayaklanmalarla, darbelerle, AB’ye üye almamakla, ambargolarla dediklerini yaptırıyorlardı. Türkiye’ye bunların hiçbiri işlemiyorsa, ne yapmalılar ki istediklerini yaptırma seviyesine tekrar kavuşup Türkiye’nin elinden doğalgazı alsınlar?

***

Şöyle bir oyun var: Sizin parmağınızı ben ısırmaya başlıyorum, benimkini de siz… Kim önce vazgeçerse o kaybediyor. Bunu birbirinin üstüne araba sürerek de yapıyorlar. Kim direksiyonu önce kırarsa, kaybeden o oluyor.

Uluslararası siyâsette bu, çok bilinen bir yöntem. Fakat Batılı siyâsetçiler öyle üçkâğıtçılar ki bizim parmağımızı kendi ağızlarına alıp Yunan’ın parmağını da bizim ağzımıza verdiler. Şimdi bu süreç işliyor…

Bu dönemde şunları yapmalarını bekliyoruz:

Kendi aralarında birçok toplantı yapacak, Türkiye’yi tehdit eden birçok karar alacak ve “Sizi şöyle yaparız, böyle yaparız” gibi mesajlar gönderecekler. Orta Doğu’daki, aynı medeniyete ve kültüre sahip olduğumuz kardeş toplumların kukla siyâsetçilerini karşımıza dikecekler. O halkları bize düşman etmeye çalışacaklar. Özellikle Türkiye’deki din, aile ve değerler bağlamında iftiralar havada uçuşacak…

Diğer taraftan askerî faaliyetler yoğunluk kazanacak. Göz korkutma eylemleri hızlanacak. Tatbikatlar, askerî teknoloji gösterileri ve beceriler sergilenecek. “Dediğimizi yapmazsan başına neler geleceğini gör” anlamında teşebbüsler...

Tabiî bu arada, sözde “kazalar” da olacak. Belki bir iki uçak düşecek, bir iki gemi yara alacak, belki şehâdetler, ölümler olacak. Bunu NATO da öngörmüş olmalı ki en aza indirmek için askerler arası teknik toplantı yaptı.

Yaptırımlar meselesi de gündemde... Bu dönemde yaptırım, herkes için zorluk demek. Avrupa’nın bize mal satmayacak, bizden de mal almayacak olması çok mantıklı bir yöntem olmaz onlar açısından. Çünkü bizim onlardan aldığımız ürünler pahalı, onlara sattıklarımızsa gayet ucuz. Biz 10 TL kaybedersek onlar 50 TL kaybederler!

Hiçbir şey yapmadan durmaları ise kendileri açısından bir yenilgi anlamı taşır. Çünkü hem “Yaptırım uygulamalıyız” diyor, hem de “uygulayamamış oluyorlar”.

Adama derler ki, “İstedin ve yapamadın. O hâlde benim dediğime gelmek zorundasın”

Bu süreçte Türkiye bir taraftan onların yaptıklarına aynı ile mukabelede bulunacak, bir taraftan da haklılığını hem uluslararası kuruluşlarda, hem de yabancı ülkelerde anlatmaya devam edecek. Çünkü Türkiye’nin en güçlü kozu, hukuken haklı olması. Batılıların düştüğü durumun gülünç oluşu Türkiye’nin elini güçlendiriyor.

Batılılara göre Türkiye, Yunanistan’ın sınırları içinde petrol ve doğalgaz arıyor. Tabiî o zaman şu sorunun cevabının verilemeyişi bir komedi meydana getiriyor: “Madem senin sınırlarının içinde arama yapıyor, ne duruyorsun? Onları sınırlarından neden def etmiyorsun?”

Elbette bu durum sürdürülebilir değil. Birtakım sonuçlar ortaya çıkacak. O sonuçların neler olabileceğini bir sonraki yazımızda ele almayı plânladık…

Şu sözle yazımızı sonlandıralım: “Uçurtma, rüzgâra boyun eğdiği için değil, direndiği için yükselir.”