Doğu Akdeniz’de herkes cin

Mısır’da, askerî darbeyle Sisi’yi iktidara getirdiler. Bizim bazı aklıevvel aydınlarımız ve siyâsetçilerimiz, “Sisi ile niye görüşmüyorsunuz?” diye Hükûmet’e kızıyorlar. Yahu kardeşim, siz göremiyor olabilirsiniz ama kukla yönetimin ipleri kimin elinde, ona baksanıza! Bunu söyleyenler zannediyorlar ki, Mısır’daki yönetim hür bir şekilde kiminle işbirliği yapabileceğine kendi karar verebilir.

AFFINIZI talep ederek meşhur bir fıkranın Kayseri-Karadeniz versiyonunu tekrar anlatacağım…

Kayserili ile Karadenizli, otobüste seyahat ediyorlar. Kayserili, kabuğuyla yenebilen elmayı ne hikmetse çakı bıçağıyla soyuyor, kabuklarını sonra kese kâğıdına koyuyor.

Karadenizli merakla niye elmayı kabuğuyla değil de kabuğunu soyup, üstelik kesekâğıdına güzel bir şekilde koyup öyle yediğini soruyor.

Bizim Kayserili hazır bulmuş, tezgâhı kuruyor: “Gardaş, bunları satacağım. Bunlar zekâyı açıyormuş. İyi de para veriyorlar…”

Karadenizli, zekâ açıcı bir nimet bulmanın heyecanıyla “Bana sat!” diyor.

Tabiî Kayserili, yol arkadaşlığının hatırına indirim de yaparak satıyor.

Bizim Karadenizli hemen yemeye başlıyor. Fakat kendinde bir değişiklik yok. Şüphelenmeye başlıyor. Kayseriliye, “Yoksa sen beni kandırdın mı?” diye soruyor.

Tabiî Kayserili, sattığı ürünün sonuçlarını görmüş bir satıcı edâsıyla karşılık veriyor: “Bak gördün mü, kafan çalışmaya başladı!”

Elmayı kabuğuyla yemenin faydalı olduğunu bilirim de zekâya etkisini bilmiyorum. Amma velâkin paranın, petrolün, doğalgazın dünyanın en zekâ açıcı maddeler olduğuna inanıyorum. Gelin görün ki, bu maddeler genellikle sahiplerinin zekâsını pek açmamış. Neredeyse bir asır boyunca petrolü, doğalgazı dışarıdan almak zorunda kalan Türkiye’nin zekâsı epey açık görünüyor.

Pikniğe gidecek olanlar örtüden tuza, şekere, çay kaşığına kadar her şeylerini, belki de birkaç gün öncesinden hazırlarlar. Bizler piknik alanında ortada kalmayalım diye hazırlık yapıyoruz da, devletler kendi konularında 10-20 sene öncesinden hazırlık yapmasınlar mı? Üstelik işin ucunda ciddî bir para varsa?

Son üç dört asır gösterdi ki, özellikle Batılı devletlerin dini imanı, adâleti merhameti, izzeti muhabbeti para ve güç! Çok değil, gelin, 10 sene öncesine şöyle bir gidelim…

Türkiye yükselen bir yıldız... Mısır demokrasiye geçmiş. Suriye-Türkiye ilişkileri gayet güzel. Tunus demokrasiye geçmiş. Libya da Kaddafi ile istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Lübnan-Türkiye ilişkileri harika… Bizim stratejik kuruluşumuz Türk Telekom’u Lübnan Başbakanı Hariri’nin akrabaları almış. Burada yani Doğu Akdeniz’de bu resme zıt bir tek İsrail var…

Bir de öğreniyorsunuz ki, kazanılacak parayı 10’luk banknotlar hâlinde saymaya bile bir insan ömrünün yetmeyeceği değerdeki doğalgaz, bu resmin olduğu tablonun altında yatıyor. Eminim zorlanacaksınız ama kendinizi o Batılı devlet yöneticilerinin birinin yerine koymaya çalışın; para, altın ve diğer değerli madenler için bulaşıcı hastalık mikroplu battaniyeleri Kızılderililere dağıtmışsınız, Afrikalılara yapmadığınızı bırakmamışsınız, Hindistan’dan Asya’nın batısına kadar insanlara kan kusturmuşsunuz. İnsanların sömürgelerinizi haklı görmesi için Sosyal Darwinizm ve “Büyük balık küçük balığı yutar” gibi hayvanca cümlelere dayanan salakça bir felsefe bile geliştirmişsiniz... Sonra da o ülkelerin mensuplarından kuklalar bularak ya hileler, ya darbelerle başa getirmiş ve kendinize hizmet ettirmişsiniz…

Yani kısaca bu kadar iştah, bu kadar tecrübe varken, sana gelip kul köle olmak isteyen Doğu Akdenizlilere mi yedireceksiniz? Hâlâ kendinizi Batılı bir devlet yöneticisi yerine koyamadıysanız, üzgünüm ve pek tabiî ki eminim, adâlet, hak, hukuk, merhamet ve âhiretten bahsediyor olabilirsiniz. Onların öyle dertleri olmadığı için kolları sıvadılar ve bakın, neler yaptılar!

Bunları zaten bilirsiniz ama ben hatırlatma kabilinden yazıyorum:

Suriye’deki Esad, Türkiye ile işbirliği yapmayı reddetti ve halkıyla bütünleşmek yerine savaşma akılsızlığını tercih etti. Böylelikle Batı’nın kontrolünde olan PKK, yeni isimlerle Suriye’de de sahneye çıktı. Marksist PKK’yı halka kabul ettirmek zor olduğundan, hem bu bölgedeki zavallı gençlerle birlikte Batı’daki Müslüman gençleri yok etmek, hem de buraya girmek için bahane olsun diye DAEŞ terör örgütünü kurdular. Kendilerinin emirlerini harfiyen yerine getirecek Mısır’da, askerî darbeyle Sisi’yi iktidara getirdiler. Bizim bazı aklıevvel aydınlarımız ve siyâsetçilerimiz, “Sisi ile niye görüşmüyorsunuz?” diye Hükûmet’e kızıyorlar. Yahu kardeşim, siz göremiyor olabilirsiniz ama kukla yönetimin ipleri kimin elinde, ona baksanıza!

Bunu söyleyenler zannediyorlar ki, Mısır’daki yönetim hür bir şekilde kiminle işbirliği yapabileceğine kendi karar verebilir. Hangi akıl sahibi yönetici binlerce kilometre alan kaybetmeye râzı olarak Yunanistan’la anlaşma imzalar? Hani darbecileri bilmeyen bir ülkenin aydınları olsalar, anlayacağım; her darbede Türkiye’nin kuklacılara nasıl peşkeş çekildiğini hatırlamıyorlar mı?

Devam edelim…

Kaddafi’yi devre dışı bıraktılar. Lübnan zaten istikrarsızlığın esâretinde kıvranan bir ülke… Kendilerine mecâli yok ki garibanların doğalgazla uğraşsınlar! Tunus’u da demokrasinin zâfiyeti olan yöntemlerle karıştırmaya başladılar. Bakın, tablodaki resim nasıl tam tersine döndü!

Peki, Türkiye?

İlginç bir şekilde Türkiye’de alışılmışın dışında şeyler olmaya başladı. O da ne? İktidar bir türlü kendi dümen sularına girmiyor. Yerli işbirlikçileriyle beraber Gezi Olayları çıkarıldı. Türkiye bu operasyonu başarılı bir şekilde geri püskürttü. Sonra 17-25 Aralık yargı darbesi devreye sokuldu. Hükûmet onu da püskürttü. Daha büyük bir operasyon, 15 Temmuz kanlı darbesi büyük hazırlıklarla başladı ve hamdolsun o da başladığı gece bitti!

Doğu Akdeniz’de manzara-i umûmî şu: Doğu Akdeniz’deki varlıkları şimdiye kadar olduğu gibi yutmaya çalışanlar ile onların kuklaları AB ülkeleri, ABD, Rusya Federasyonu, İsrail, Mısır, Suriye, BAE ve Suudi Arabistan... Yutulmak istenmeyen, hak ve hukuk için mücadele edenler ise Türkiye, Libya, KKTC, Tunus ve bütün Doğu Akdeniz halkları…

Bu manzaranın bir netîcesi olacak tabiî ki… Görünüşe ve ezberlerimize bakarsanız, yutmak isteyenlerin tarafı sonuç alacak gibi sanabilirsiniz. Hâlbuki gerçekler öyle değil. Onları bir başka sefere konuşuruz ama şu son paragrafta, Sosyal Darwinistlerin pek sevmeyecekleri bir doğa gerçeğini aktarayım:

“Geyik, kendisini yakalamaya çalışan arslandan daha hızlı koşar. Çünkü arslan karnını doyurmak, geyikse hayatını kurtarmak motivasyonuyla koşar.”