BU hafta “cin”in
çarpma özelliğine atıf yapacağız…
Hatırlarsanız,
bir önceki yazımızda “cin”in kurnazlığına atıf yaparken, Doğu Akdeniz’deki
doğalgaz yataklarının varlığının özellikle Batılı ülkelerin her zamanki gibi
zekâsını açtığını anlatmıştık. Bu nedenle bölgedeki ülkelerin yöntemleriyle
ilgili kendilerini rahatlatacak şekilde her türlü entrikayı son 10 seneden beri
yapmakta olduklarını hatırlatmıştık.
Bu
kez Türkiye’nin onların oyunlarını bozması netîcesinde neler olabileceğini aktarmaya
çalışacağız. Zira bunlar “cin” olmuşlar da çarpmaya çalışıyorlar. Çalışacaklar
da... Ancak oyun bozuldu.
Terörle,
ekonomik krizle, sivil ayaklanmalarla, darbelerle, AB’ye üye almamakla, ambargolarla
dediklerini yaptırıyorlardı. Türkiye’ye bunların hiçbiri işlemiyorsa, ne
yapmalılar ki istediklerini yaptırma seviyesine tekrar kavuşup Türkiye’nin
elinden doğalgazı alsınlar?
***
Şöyle
bir oyun var: Sizin parmağınızı ben ısırmaya başlıyorum, benimkini de siz… Kim
önce vazgeçerse o kaybediyor. Bunu birbirinin üstüne araba sürerek de
yapıyorlar. Kim direksiyonu önce kırarsa, kaybeden o oluyor.
Uluslararası
siyâsette bu, çok bilinen bir yöntem. Fakat Batılı siyâsetçiler öyle üçkâğıtçılar
ki bizim parmağımızı kendi ağızlarına alıp Yunan’ın parmağını da bizim ağzımıza
verdiler. Şimdi bu süreç işliyor…
Bu
dönemde şunları yapmalarını bekliyoruz:
Kendi
aralarında birçok toplantı yapacak, Türkiye’yi tehdit eden birçok karar alacak
ve “Sizi şöyle yaparız, böyle yaparız”
gibi mesajlar gönderecekler. Orta Doğu’daki, aynı medeniyete ve kültüre sahip
olduğumuz kardeş toplumların kukla siyâsetçilerini karşımıza dikecekler. O
halkları bize düşman etmeye çalışacaklar. Özellikle Türkiye’deki din, aile ve
değerler bağlamında iftiralar havada uçuşacak…
Diğer
taraftan askerî faaliyetler yoğunluk kazanacak. Göz korkutma eylemleri
hızlanacak. Tatbikatlar, askerî teknoloji gösterileri ve beceriler
sergilenecek. “Dediğimizi yapmazsan
başına neler geleceğini gör” anlamında teşebbüsler...
Tabiî
bu arada, sözde “kazalar” da olacak. Belki bir iki uçak düşecek, bir iki gemi
yara alacak, belki şehâdetler, ölümler olacak. Bunu NATO da öngörmüş olmalı ki en
aza indirmek için askerler arası teknik toplantı yaptı.
Yaptırımlar
meselesi de gündemde... Bu dönemde yaptırım, herkes için zorluk demek.
Avrupa’nın bize mal satmayacak, bizden de mal almayacak olması çok mantıklı bir
yöntem olmaz onlar açısından. Çünkü bizim onlardan aldığımız ürünler pahalı,
onlara sattıklarımızsa gayet ucuz. Biz 10 TL kaybedersek onlar 50 TL
kaybederler!
Hiçbir
şey yapmadan durmaları ise kendileri açısından bir yenilgi anlamı taşır. Çünkü
hem “Yaptırım uygulamalıyız” diyor, hem de “uygulayamamış oluyorlar”.
Adama
derler ki, “İstedin ve yapamadın. O hâlde
benim dediğime gelmek zorundasın”…
Bu
süreçte Türkiye bir taraftan onların yaptıklarına aynı ile mukabelede
bulunacak, bir taraftan da haklılığını hem uluslararası kuruluşlarda, hem de yabancı
ülkelerde anlatmaya devam edecek. Çünkü Türkiye’nin en güçlü kozu, hukuken haklı
olması. Batılıların düştüğü durumun gülünç oluşu Türkiye’nin elini
güçlendiriyor.
Batılılara
göre Türkiye, Yunanistan’ın sınırları içinde petrol ve doğalgaz arıyor. Tabiî o
zaman şu sorunun cevabının verilemeyişi bir komedi meydana getiriyor: “Madem
senin sınırlarının içinde arama yapıyor, ne duruyorsun? Onları sınırlarından
neden def etmiyorsun?”
Elbette
bu durum sürdürülebilir değil. Birtakım sonuçlar ortaya çıkacak. O sonuçların
neler olabileceğini bir sonraki yazımızda ele almayı plânladık…
Şu
sözle yazımızı sonlandıralım: “Uçurtma,
rüzgâra boyun eğdiği için değil, direndiği için yükselir.”