Doğa cenneti: Uzungöl

Burası Uzungöl! Trabzon Çaykara’nın doğa ile bütünleşen, yeşili ile büyüleyen muazzam bir beldesi… İnsana huzur ve ilham veren güzelliği ile Türkiye’de görülmesi gereken turistik yerlerin başında gelen yerlerden... Doğal güzelliğini hâlâ korumayı başarmış olan Uzungöl’de birkaç saat bulunmanın hazzı, inanın anlatılmaz, ancak yaşanır!

TRABZON’un doğal güzelliklerinden olan Uzungöl, Trabzon’a yaklaşık 100, Çaykara ilçesine ise 20 kilometre uzaklıkta olup, yerli ve yabancı binlerce turisti her sene ağırlamakta, o eşsiz manzarası ile gelen herkesi kucaklamaktadır. Bu yazımızda da yolculuğumuz, Trabzon Of ve Çaykara üzerinden Uzungöl’e doğru devam ediyor...

Trabzon’a ayak bastığımız günden beri yağmurun bereketi ile nasipleniyoruz. İlk gün Maçka’yı keşfettikten sonra ikinci gün rotamız, Sürmene ve Of oldu. Son günümüzü de tamamen Uzungöl’e saklıyoruz.

***

Dört dağın arasında bulunan Çaykara’dan yavaş yavaş Uzungöl’e doğru yola koyuluyoruz. Çaykara, dedikleri gibi aslında küçük ama tahsil ve yetiştirdiği bürokratlar bakımından büyük bir ilçe; memleketimize hem ilmî, hem fennî, hem siyâsî anlamda birçok adam yetiştirmiş…

Çaykara’dan geçtikten sonra, Uzungöl’e 10 kilometre kala ara veriyoruz.

***

Bizleri yeşilin kucakladığı bu muazzam şirin köyde, yol kenarında kurulan bir tezgâhın önünde durup Çaykara’nın o gönülden insanları ile hasbihâl ediyoruz. Aracımızdan iner inmez, yanımıza 60’lı yaşları yeni aşmış, elinde kendine has bastonu ile yanımıza yaklaşan Atma Türkücü Mehmet Amcamız ile tanışıyoruz. Mehmet Amca belli ki köyün has yerlilerinden, yanımıza yaklaşıp “Hoş geldiniz uşaklar!” diyerek gönülden bir samimiyetle karşılıyor bizleri. Ufak ama gönül dolu bu tezgâhında naçizane yöresel ürünlerini sunuyor bizlere. Biraz fındıklarından alırken muhabbet de koyulaşıyor, ekibimizden Erzurumlu Yusuf Bey’e atma türküsünden mırıldanmadan da yapamıyor: “Uzungöl’ün içinde vardır Merkez Camisi/ Gelirler ziyarete kaymakamı valisi/ Dereleri hep akar, akar gider Karadeniz’e/ Güzelliğin bir cennet; ne hacet fazla söze/ Uzungöl’ün gençliği, biliniyor mertliği/ Allah için yaparlar bu misafirperverliği...”

Samimiyet dolu bu güzel muhabbetten sonra yavaş yavaş Uzungöl’e doğru ilerliyoruz. Yol kenarından akan gürül gürül sular ve onun kulağa ninni gibi gelen nağmeleri, doğa aşkımı kabartıyor doğrusu. İnce ince dökülürken yağmur taneleri dağ yamaçlarına doğru, güzel bir görüntü oluşuyor o yeşilin bağrında.

Yıllar önce bir sonbahar günü, sırf Sümela Manastırı için gelmiştim bu güzelim memlekete. Aldığımız bir vefat haberi ile ikinci günü dönmek zorunda kalmıştım. Şimdi vaktimiz de varken, bunun acısını çıkarmak niyetindeyim…

***

Yola çıktığımızdan beri yağmur aralıklarla çiseliyor. Öğle saatlerinden beri yollardayız. Kuymağından alabalığına kadar birçok lezzete dair plânlarımızı Uzungöl’e sakladık.

Yeri gelmişken, Maçka’nın Hamsiköy’üne has olan sütlacını da hatırlatmadan olmaz. Bir oturuşta yedi kâse sütlacı yiyip Maçka tarihine geçen Metehan Bey’i de bu vesile ile yâd etmek isterim.

Keskin virajlı yollardan sonra, saat 16:00 gibi, âdeta cennetten bir köşe olan Uzungöl’e giriş yapıyoruz. Yeşilliğin içine gizlenmiş büyülü bir göl sanki… Onu saran ahşaptan evler ve konaklamalar… Etrafı dimdik dağlarla kuşatılmış olan bu göl, sanki dağlar tarafından koruma altına alınmış gibi. İki minareli caminin silueti göl içinde dalgalanıyor sanki.

Etrafı gözlemlemeye devam ediyorum. Oldukça canlı görünüyor. Gölün yanında olan tur kafileleri, heyecanla Uzungöl’ü anlatan rehberler ve tabiî kemençe ve tulumla coşan gençler… Öyle ki, kemençenin ezgisine, duygusuna ve heyecanına kapılan, horona katılıyor.

Yerli ve yabancı birçok turisti ağırlayan bu muazzam bölgede dikkatimi çeken bir durum var: Etrafta yüzlerce yeni yapılan bina mevcut… Bu doğal zenginliğe maalesef biraz gölge düşürülmüş durumda!

Birkaç adım atıp ilerledikten sonra, önümüzdeki kafilenin rehberine kulak kesiliyorum biraz da:

“Uzungöl, etrafı sık ormanlarla çevrili bir heyelan set gölüdür. Dağlardan düşen kayaların Haldizen deresini kapatmasıyla Soğanlı ve Kaçkar sıradağlarının kesiştiği yerde oluşmuştur. Bol yağış alan ormanlarında 60’dan fazla endemik bitki, 60 memeli türü ve 250 kuş türü bulunur.

Bu arada Uzungöl’ün doğal SİT alanı statüsünde olduğunu da belirtmeliyim. Gölün su sathı, mevsiminde gelen su miktarı ile bağımlı olarak biraz farklılık gösterse de, genelde boyu bin metre, eni 500 metre, derinliği ise 15 metre civarındadır. Gölde alabalık yaşamaktadır.

Uzungöl’ün tarihine bakalım biraz da… Resmî belgeler incelendiğinde, geçmişi 1683 yılına kadar gidiyor. Osmanlı İmparatorluğu arşivini incelediğimizde, 1643 yılında Şerah’tan vergi alındığı, ancak bu tarihte burada yerleşim olmadığı görülmekte. 1681 senesine gelince, Şerah yani Uzungöl bölgesinin nüfusunun, Çaykara’daki nüfusun yüzde 2,85’ini oluşturduğu görülür. Aradan geçen 200 yıl sonra nüfus 60’dan 710’a kadar çıkmıştır. Zamanla bu sayı gittikçe artmıştır…”

Rehberi biraz daha dinledikten sonra ekibimize tekrar katılıyorum. Sanırım etraftan gelen leziz kokular ve üzerimize düşen yol yorgunluğu, yemek saatimizin geldiğini göstermekte. Gelmeden önce irtibat kurduğumuz restorana girer girmez bir mıhlama kokusu alıyorum. Öyle her yerde yenilmez bu mıhlama! Trabzon’da yapılır en lezzetlisi, en hakikisi!

Önce mıhlamalar geliyor soframıza. Bilmeyenlere tekrar hatırlatmakta fayda var, mısır unu ile yapılan, kendine özel bir peyniri olan güzel bir yöresel yemektir mıhlama, diğer adıyla “kuymak”…

Mıhlama sonrası, mekânın hemen arkasındaki havuzda canlı canlı yakalanıp ızgarada pişirilen alabalıklar geliyor. Yayık ayranlarının da tadına diyecek yok! Yaylanın kokusunu buram buram çekiyorsunuz içinize. Yemeğin üstüne de, olmazsa olmaz niteliğinde, bizler için Hamsiköy’den özel getirilen sütlaçlar var. Üzerine serpiştirilen fındıkların bile ayrı bir tadı var.

Yemek sonrası başlıyoruz dolaşmaya gölün etrafında. Gölün cami tarafının yamaçlarında bulunan yerel halkın evleri ve çoğu konaklamalar ahşaptan oluşmakta. Burada konaklayıp etrafta yürüyüş yapmak, bisiklet sürmek, huzur içerisinde sevdiklerinizle vakit geçirmek ve şehrin gürültüsünden uzakta doğa ile iç içe temiz bir hava solumak isterseniz, gerçekten ideal bir yer Uzungöl.

Küçük küçük, ahşaptan yapılmış lokantalar, hediyelik eşya satan dükkânlar çok güzel bir görüntü oluşturmuş burada. Her biri kendi içinde bir düzen oluşturmuş gibi.

Gölün etrafını ekip olarak gezdikten sonra iki minareli caminin önünde, Uzungöl’ü de arkamıza doğru alıp güzel bir hatıra fotoğrafı çekilip yavaş yavaş ayrılmak için hazırlanıyoruz.

Evet, burası Uzungöl! Trabzon Çaykara’nın doğa ile bütünleşen, yeşili ile büyüleyen muazzam bir beldesi… İnsana huzur ve ilham veren güzelliği ile Türkiye’de görülmesi gereken turistik yerlerin başında gelen yerlerden... Doğal güzelliğini hâlâ korumayı başarmış olan Uzungöl’de birkaç saat bulunmanın hazzı, inanın anlatılmaz, ancak yaşanır!

Ruhumuza ayrı bir güzellik katan, bizlere yeşilin her bir tonu ile hakikati hatırlatan, şehrin hareketliliğinden sıyrılıp doğa ile bir olmamıza vesile olan bu muazzam beldeden en derin sevgi ve muhabbetlerimizle…

Hayat Karadeniz’de, huzur Uzungöl’de!