
TRABZON’un doğal
güzelliklerinden olan Uzungöl, Trabzon’a yaklaşık 100, Çaykara ilçesine ise 20
kilometre uzaklıkta olup, yerli ve yabancı binlerce turisti her sene
ağırlamakta, o eşsiz manzarası ile gelen herkesi kucaklamaktadır. Bu yazımızda
da yolculuğumuz, Trabzon Of ve Çaykara üzerinden Uzungöl’e doğru devam ediyor...
Trabzon’a
ayak bastığımız günden beri yağmurun bereketi ile nasipleniyoruz. İlk gün
Maçka’yı keşfettikten sonra ikinci gün rotamız, Sürmene ve Of oldu. Son
günümüzü de tamamen Uzungöl’e saklıyoruz.
***
Dört
dağın arasında bulunan Çaykara’dan yavaş yavaş Uzungöl’e doğru yola
koyuluyoruz. Çaykara, dedikleri gibi aslında küçük ama tahsil ve yetiştirdiği
bürokratlar bakımından büyük bir ilçe; memleketimize hem ilmî, hem fennî, hem
siyâsî anlamda birçok adam yetiştirmiş…
Çaykara’dan
geçtikten sonra, Uzungöl’e 10 kilometre kala ara veriyoruz.
***
Bizleri
yeşilin kucakladığı bu muazzam şirin köyde, yol kenarında kurulan bir tezgâhın
önünde durup Çaykara’nın o gönülden insanları ile hasbihâl ediyoruz.
Aracımızdan iner inmez, yanımıza 60’lı yaşları yeni aşmış, elinde kendine has
bastonu ile yanımıza yaklaşan Atma Türkücü Mehmet Amcamız ile tanışıyoruz.
Mehmet Amca belli ki köyün has yerlilerinden, yanımıza yaklaşıp “Hoş geldiniz
uşaklar!” diyerek gönülden bir samimiyetle karşılıyor bizleri. Ufak ama gönül
dolu bu tezgâhında naçizane yöresel ürünlerini sunuyor bizlere. Biraz
fındıklarından alırken muhabbet de koyulaşıyor, ekibimizden Erzurumlu Yusuf
Bey’e atma türküsünden mırıldanmadan da yapamıyor: “Uzungöl’ün içinde vardır
Merkez Camisi/ Gelirler ziyarete kaymakamı valisi/ Dereleri hep akar, akar
gider Karadeniz’e/ Güzelliğin bir cennet; ne hacet fazla söze/ Uzungöl’ün
gençliği, biliniyor mertliği/ Allah için yaparlar bu misafirperverliği...”
Samimiyet
dolu bu güzel muhabbetten sonra yavaş yavaş Uzungöl’e doğru ilerliyoruz. Yol
kenarından akan gürül gürül sular ve onun kulağa ninni gibi gelen nağmeleri,
doğa aşkımı kabartıyor doğrusu. İnce ince dökülürken yağmur taneleri dağ
yamaçlarına doğru, güzel bir görüntü oluşuyor o yeşilin bağrında.
Yıllar
önce bir sonbahar günü, sırf Sümela Manastırı için gelmiştim bu güzelim
memlekete. Aldığımız bir vefat haberi ile ikinci günü dönmek zorunda kalmıştım.
Şimdi vaktimiz de varken, bunun acısını çıkarmak niyetindeyim…
***
Yola
çıktığımızdan beri yağmur aralıklarla çiseliyor. Öğle saatlerinden beri
yollardayız. Kuymağından alabalığına kadar birçok lezzete dair plânlarımızı
Uzungöl’e sakladık.
Yeri
gelmişken, Maçka’nın Hamsiköy’üne has olan sütlacını da hatırlatmadan olmaz.
Bir oturuşta yedi kâse sütlacı yiyip Maçka tarihine geçen Metehan Bey’i de bu
vesile ile yâd etmek isterim.
Keskin
virajlı yollardan sonra, saat 16:00 gibi, âdeta cennetten bir köşe olan Uzungöl’e
giriş yapıyoruz. Yeşilliğin içine gizlenmiş büyülü bir göl sanki… Onu saran
ahşaptan evler ve konaklamalar… Etrafı dimdik dağlarla kuşatılmış olan bu göl,
sanki dağlar tarafından koruma altına alınmış gibi. İki minareli caminin silueti
göl içinde dalgalanıyor sanki.
Etrafı
gözlemlemeye devam ediyorum. Oldukça canlı görünüyor. Gölün yanında olan tur kafileleri,
heyecanla Uzungöl’ü anlatan rehberler ve tabiî kemençe ve tulumla coşan gençler…
Öyle ki, kemençenin ezgisine, duygusuna ve heyecanına kapılan, horona
katılıyor.
Yerli
ve yabancı birçok turisti ağırlayan bu muazzam bölgede dikkatimi çeken bir durum
var: Etrafta yüzlerce yeni yapılan bina mevcut… Bu doğal zenginliğe maalesef biraz
gölge düşürülmüş durumda!
Birkaç
adım atıp ilerledikten sonra, önümüzdeki kafilenin rehberine kulak kesiliyorum
biraz da:
“Uzungöl,
etrafı sık ormanlarla çevrili bir heyelan set gölüdür. Dağlardan düşen
kayaların Haldizen deresini kapatmasıyla Soğanlı ve Kaçkar sıradağlarının kesiştiği
yerde oluşmuştur. Bol yağış alan ormanlarında 60’dan fazla endemik bitki, 60
memeli türü ve 250 kuş türü bulunur.
Bu
arada Uzungöl’ün doğal SİT alanı statüsünde olduğunu da belirtmeliyim. Gölün su
sathı, mevsiminde gelen su miktarı ile bağımlı olarak biraz farklılık gösterse
de, genelde boyu bin metre, eni 500 metre, derinliği ise 15 metre civarındadır.
Gölde alabalık yaşamaktadır.
Uzungöl’ün
tarihine bakalım biraz da… Resmî belgeler incelendiğinde, geçmişi 1683 yılına
kadar gidiyor. Osmanlı İmparatorluğu arşivini incelediğimizde, 1643 yılında
Şerah’tan vergi alındığı, ancak bu tarihte burada yerleşim olmadığı görülmekte.
1681 senesine gelince, Şerah yani Uzungöl bölgesinin nüfusunun, Çaykara’daki
nüfusun yüzde 2,85’ini oluşturduğu görülür. Aradan geçen 200 yıl sonra nüfus
60’dan 710’a kadar çıkmıştır. Zamanla bu sayı gittikçe artmıştır…”
Rehberi
biraz daha dinledikten sonra ekibimize tekrar katılıyorum. Sanırım etraftan
gelen leziz kokular ve üzerimize düşen yol yorgunluğu, yemek saatimizin
geldiğini göstermekte. Gelmeden önce irtibat kurduğumuz restorana girer girmez
bir mıhlama kokusu alıyorum. Öyle her yerde yenilmez bu mıhlama! Trabzon’da yapılır
en lezzetlisi, en hakikisi!
Önce
mıhlamalar geliyor soframıza. Bilmeyenlere tekrar hatırlatmakta fayda var, mısır
unu ile yapılan, kendine özel bir peyniri olan güzel bir yöresel yemektir
mıhlama, diğer adıyla “kuymak”…
Mıhlama
sonrası, mekânın hemen arkasındaki havuzda canlı canlı yakalanıp ızgarada
pişirilen alabalıklar geliyor. Yayık ayranlarının da tadına diyecek yok! Yaylanın
kokusunu buram buram çekiyorsunuz içinize. Yemeğin üstüne de, olmazsa olmaz niteliğinde,
bizler için Hamsiköy’den özel getirilen sütlaçlar var. Üzerine serpiştirilen
fındıkların bile ayrı bir tadı var.
Yemek
sonrası başlıyoruz dolaşmaya gölün etrafında. Gölün cami tarafının yamaçlarında
bulunan yerel halkın evleri ve çoğu konaklamalar ahşaptan oluşmakta. Burada
konaklayıp etrafta yürüyüş yapmak, bisiklet sürmek, huzur içerisinde
sevdiklerinizle vakit geçirmek ve şehrin gürültüsünden uzakta doğa ile iç içe
temiz bir hava solumak isterseniz, gerçekten ideal bir yer Uzungöl.
Küçük
küçük, ahşaptan yapılmış lokantalar, hediyelik eşya satan dükkânlar çok güzel
bir görüntü oluşturmuş burada. Her biri kendi içinde bir düzen oluşturmuş gibi.
Gölün
etrafını ekip olarak gezdikten sonra iki minareli caminin önünde, Uzungöl’ü de
arkamıza doğru alıp güzel bir hatıra fotoğrafı çekilip yavaş yavaş ayrılmak
için hazırlanıyoruz.
Evet,
burası Uzungöl! Trabzon Çaykara’nın doğa ile bütünleşen, yeşili ile büyüleyen
muazzam bir beldesi… İnsana huzur ve ilham veren güzelliği ile Türkiye’de
görülmesi gereken turistik yerlerin başında gelen yerlerden... Doğal
güzelliğini hâlâ korumayı başarmış olan Uzungöl’de birkaç saat bulunmanın hazzı,
inanın anlatılmaz, ancak yaşanır!
Ruhumuza
ayrı bir güzellik katan, bizlere yeşilin her bir tonu ile hakikati hatırlatan,
şehrin hareketliliğinden sıyrılıp doğa ile bir olmamıza vesile olan bu muazzam
beldeden en derin sevgi ve muhabbetlerimizle…
Hayat Karadeniz’de, huzur Uzungöl’de!