Doç. Dr. Yaşar Kutluay’ı şehâdete taşıyan kitap: “Siyonizm ve Türkiye”

“Siyonizm ve Türkiye”, her ne kadar yazarını ölüme götürse de alanında nadir bir kitaptır. Bilimselliği yanında polisiye bir roman kadar çekicidir. Yakın tarih alanında hâfızasını yenilemek isteyenler için ender bir eserdir. Elbette kitabı tanıtırken yazarının da hayırla yâd edilmesi gerekiyor. Allah, Yaşar Kutluay’ı şüheda ile haşretsin!

ORTA Doğu’nun kalbine paslı bir kama gibi saplı Siyonist İsrail, kandan beslenen bir çetedir. Viyana Yahudilerinden Dr. Theodor Hertzl (2 Mayıs 1860-3 Temmuz 1904), aynı zamanda İsrail Devleti’nin (14 Mayıs 1948) kurucusudur. Dr. Herzl’in hatıralarında yazdıkları bizim için son derece önemli.

Hertzl’in hatıralarında anlattıkları, tarih açısından önemli. Ama daha da önemlisi, bizi çok yönlü biçimde yakından ilgilendiren tarihî bir belge olması.

Yahudiler, 14 Mayıs 1948’in gece yarısında, İsrail Devleti’ni işgal ettikleri Filistin topraklarında ilân ettiler. 11 dakika sonra ABD, İsrail’i tanıdı. Türkiye Cumhuriyeti ise 11 saat sonra İsrail’i tanıyan ikinci devlet oldu. Osmanlı’dan tevârüs eden topraklar üzerinde kurulan İsrail’i İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığında, Başbakan Hasan Saka tanımakta gecikmedi.

Kurulduğu günden itibaren İsrail, Türkiye ile ilişkilerini düzenli bir biçimde sürdürmüştür. Osmanlı’nın mîrasçısı Türkiye ile Osmanlı topraklarını gasp eden Yahudiler arasında kayda değer bir sorun yaşanmamış, Mavi Marmara (Mayıs 2010) olayına kadar uyum içinde ilişkiler sürmüştür.

CHP iktidarı ve takiben Demokrat Parti döneminde İsrail ve Yahudiler aleyhinde düşünce üretmek veya yazı yazmak üzerinde âdeta bir sansür uygulanmıştır. İsrail ve Türkiye ilişkilerindeki sır perdesi, Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Yaşar Kutluay’ın, Dr. Teodor Hertzl’in hatıralarının “Siyonizm ve Türkiye” adı altında yayınlanmasına kadar sürmüştür. Bu kitap, Siyonizm gerçeğini ortaya çıkarmıştır.

 “Siyonizm ve Türkiye”, son derece önemli bir çalışmanın ürünüdür. Bu kitabı tanıtmadan önce, yazarı merhum Doç. Dr. Yaşar Kutluay’ı (1931-1967) yakından tanımak gerekiyor.

Doç. Dr. Yaşar Kutluay

Mersin’in Silifke ilçesinde doğdu. En az üç asırdan beri burada oturan Türkmen kökenli tanınmış bir aileye mensuptur. İlk ve ortaokulu Silifke ve İçel’de, liseyi Ankara’da okudu. Ankara İlâhiyat Fakültesi’ne kaydoldu ve birincilikle bitirdi. Hüseyin Atay’la birlikte Kur’ân-ı Kerîm meâli hazırladı. 1961’de İbrânîce öğrenmek için gittiği Kudüs İbrânî Üniversitesi’nde dil öğreniminin yanı sıra Yahudilik üzerine araştırmalarda bulundu.

1964’te “İslâm Mezhepleri ile Yahudi Mezhepleri ve Mukayeseleri” adlı tez çalışmasıyla doçent oldu. Aynı yıl Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’nde İslâm dini ve mezhepleri tarihi öğretmenliğine tayin edildi. Aralık 1966’da bilimsel araştırmalar yapmak amacıyla bir yıl süreyle İngiltere’ye gitti. Burada kendi çalışmaları dışında, dillerini ve geleneklerini unutmaya başlamış olan Kıbrıslı Türklerin millî bilincini uyandırmak gâyesiyle çeşitli faaliyetlerde bulundu.

Aynı dönemde Siyonizm konusuyla da ilgilenen Kutluay, bir Yahudi devleti kurma fikrini ortaya atan Siyonist lideri Theodore Herzl’in hatıratını okudu. Türkiye’ye dönünce bu hatıratın Osmanlı Türkiye’siyle ilgili bölümlerini Türkçeye çevirerek “Siyonizm ve Türkiye” adıyla yayımladı. Bu kitabı hazırlama aşamasında İsrail Büyükelçiliği’nin dikkatini üstüne çeken Kutluay, baskılara rağmen kitabı yayımlamaktan vazgeçmedi.

1969’da profesörlük için yeni bir eser üzerinde çalıştığı sırada, bayram vesîlesiyle gittiği Silifke’de, 12 Aralık sabahı altı arkadaşıyla birlikte bir balıkçı motoruyla çıktığı Akdeniz gezisinden bir daha geri dönmedi.

Ailesi, günlerce süren aramalara rağmen tekneye ve cesetlere dair herhangi bir iz bulunamayınca olayın basit bir tekne kazası olamayacağına inandı. Altı ay sonra bulunan teknede yapılan incelemeler de geride birçok soru bıraktı. Türkiye’nin yetiştirdiği önemli akademisyenlerden biri olan Yaşar Kutluay’ın ölümü, Türk üniversiteleri ve toplumu için büyük bir kayıp olarak değerlendirilmiştir.


“Siyonizm ve Türkiye”

İlk kez Selçuk Yayınları’nın 6’ncı kitabı olarak 1967 tarihinde yayınlandı. 206 sayfa idi. Eser, Dr. Hertzl’in hatıralarının yanında “Siyonizm” kavramını açıklayan bir giriş bölümüyle başlamaktadır. Eserde “Siyonizm ve Siyonist”in ne olduğunu bilmek için Milât’tan on iki yüz yıl geriye giderek Mısır’da Hazreti Mûsâ (İbrânî dilinde Moşe) ve Firavun arasında başlayan mücadeleden itibaren Yahudi tarihine kuş bakışı bir göz atılmaktadır.

Milât’tan önce 1200’lü yılları, tamamen kesin olmamakla birlikte, Hazreti Mûsâ’nın bi’setinin yani peygamberliğinin başladığı devirde İsrailoğulları, Mısır’da esir olarak bulunuyorlardır. Gerek Ahd-i Atik ve gerekse Kur’ân-ı Kerîm’de oradaki hayatları hakkında pek çok şey anlatılmaktadır. Bu bölümde, Hazreti Mûsâ’nın çeşitli mucizeler göstererek İsrailoğullarını Firavun’un elinden kurtarması ve mucizevî şekilde Kızıldeniz’den geçirerek Mısır’dan çıkarması anlatışmıştır.

İkinci bölümde ise Siyonizm’i geniş şekilde açıklamaktadır eser. Dr. Hertzl, Viyana’da yaşayan Yahudi bir gazetecidir. Yeryüzüne dağılmış Yahudilerin toplumda aşağılanmasından ve ezilmelerinden dolayı üzüntü duymaktadır. Bu sebeple dünya Yahudilerinin bir araya gelerek devlet olmalarını düşünmekte ve bu düşüncesini çeşitli Yahudi ileri gelenleri ile istişâre etmektedir. Önce “Yahudi Devleti” kitabını yayınlar. Sonra da “Biz bütün Siyonistler, birleşeceğiz!” sloganı ile yola çıkar. Viyana’dan Paris’e geçer. Paris’te ileri gelen Yahudi iş adamı ve siyâsileriyle görüşür. İki konuda destek alır: Nüfûz ve para…

Tüm bunları yaparken dünyadaki Yahudilerle haberleşmeyi sürdürür Dr. Hertzl. Kendisinin gönderdiği veya kendisine gelen telgrafları delil olarak hatıra kitabına kaydetmiştir. Türkiye ile ilişkisini, 10 Kasım 1895 tarihinde kayda geçmektedir: “Türkiye’de telâş... Acaba Şark meselesi, Türkiye’nin bölünmesi sûretiyle bir hâl şekline bağlanamaz mı? Avrupa kongresinde mümkündür ki (Belçika veya İsviçre gibi) tarafsız fakat bize ait olacak bir toprak parçası da biz alalım.”

“Çalıştığı gazetenin patronu Yahudi olmasına rağmen, aralarında zaman zaman sürtüşmeler olur. Yahudi bir banka müdürü ile bir parkta “müstakbel Yahudi devletinin” hayâlini kurarlar. Ne yazık ki, bu hayâlden elli yıl sonra devletlerini kurmuşlardır.” (Sh. 49)

Dr. Hertzl, muhayyel Siyonist devletini şöyle not eder: “(…) Trende hemen haritasını çıkardı ve müstakbel devlet üzerinde konuşmaya başladık. Kuzey hududu Kapadokya’ya bakan (Kayseri civarının eski adı) dağlar, güneyi Süveyş Kanalı… Slogan da şu olacak: ‘Davut ve Süleyman’ın flfstfnf.’” (Sh. 55)

Dr. Hertzl, İstanbul’a gelir ve Sultan Abdülhamid ile görüşme yolları arar. Saray çevresinde oldukça çok görevliyle irtibat sağlar. Çok miktarda rüşvet dağıtır. Ama ilk intiba tam bir fiyaskodur. Görüşmeye aracı olan Newlihsky, kendisine şu haberi getirir:

“Sultan dedi ki, ‘Eğer Mr. Hertzl senin benim arkadaşım olduğu gibi arkadaşın ise, ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satamam. Bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu imparatorluğu kanlarını dökerek kazanmıştır ve yine kanları ile mahsuldar kılmıştır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Filistin ve Suriye alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehid düşmüşlerdir; bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Türk İmparatorluğu bana ait değildir, Türk milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını veremem. Bırakalım, Yahudiler milyarlarını saklasınlar. Benim imparatorluğum parçalandığı vakit, onlar Filistin’i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem’.” (Sh. 80)

Dr. Hertzl şöyle devam etmektedir: “Sultan Abdulhamid’in doğru ve büyük sözleri beni sarstı. Bir zaman benim bütün ümitlerimi kırdı.” (Sh. 81)

Sonraki günlerde Cuma selâmlığında Abdulhamid Han’ın kendisine nasıl baktığını anlatmaktadır: “Sultan ikinci defa önümüzden geçerken, çelik gibi bir bakışla beni süzdü.” (Sh. 82)

“Siyonizm ve Türkiye”, her ne kadar yazarını ölüme götürse de alanında nadir bir kitaptır. Bilimselliği yanında polisiye bir roman kadar çekicidir. Yakın tarih alanında hâfızasını yenilemek isteyenler için ender bir eserdir. Bir değil, birkaç kez okunmaya değerdir. Elbette kitabı tanıtırken yazarının da hayırla yâd edilmesi gerekiyor. Allah, Yaşar Kutluay’ı şüheda ile haşretsin!