
13 NİSAN 2025 tarihinde sabaha karşı saat 04:00 civarında meydana gelen trafik kazası vesile olarak Doç. Dr. Elif Kaya hocamız can emanetini, o emaneti kendine bahşeden Rabbine teslim etti.
Ölüm aslında çok sıradan bir olay. Yeryüzü geneline baktığımızda her gün binlerce kişi ölüyor. Biz de ülkemizde, yaşadığımız şehirde, çevremizde sık sık ölümlerin olduğuna şahit oluyoruz. Ölümün yüzü soğuk tabii olarak. En büyük korkularımızdan biri, sevdiğimiz insanların ölümünü görmek… Bundan dolayı da yaşama sevincimizi kursağımızda bırakan ölümü mümkün olduğunca görmezden geliyoruz, ölümle kendi aramıza rasyonel olmayan bir mesafe koymaya çalışıyoruz. Ne var ki, onca çaba nâfile, ölüm bir gün en yakınımızda olanların ve kendimizin de kapısını çalıveriyor.
İnsanlar hep ölüyor, her gün ölenler oluyor, biz de öleceğiz, yüz yıl sonra şu an yaşayanların hemen hemen hiçbiri hayatta olmayacak; ölüm hayat kadar olağan, yaşamak kadar bu dünyanın gerçeği… Bütün bu bilgileri teorik olarak hiç kimse inkâr etmiyor, edemiyor. Lâkin bu dünya ile tüm bağlantıları tek celsede kesip atacak olmasından dolayı onun üzerine konuşmaya pek cesaret edemiyoruz. Hele bir de dünyalık işlerin zirvesinde isek, önümüzde bitmek tükenmek bilmeyen dünyalık hesaplar varsa… Güzel günler görmeyi, gelecekte her şeyin güzel olacağını bekliyor, sık sık kışın sonunda bahara ulaşmayı telkin eden, bizi hayata bağlayan sözleri referans alıyorsak… Ölüm sanki hiç gündemimize gelmeyecekmiş gibi davranarak aslında kendimizi kandırıyoruz. Sanal bir avutma ya da uyutma diyelim buna. Gerçek şu ki, her geçen vakit ölümle olan randevumuza biraz daha yaklaşıyoruz.
Konuşması bile insanın iştahını kaçırırken, kendisi tüm hayatınızı altüst ediveriyor. 13 Nisan’da bendeniz de böyle bir ölümle yüz yüze geldim. Uzun yıllar beraber çalıştığımız, önce öğrencim, sonra mesai arkadaşım olan Elif Kaya hocamızı ebedî âleme yolcu ettik. Akademik ortamda sürekli istişare ettiğimiz, araştırma planladığımız, ortak projeler yürüttüğümüz, lisansüstü öğrencilerin tezlerinde görev aldığımız ve düşünce olarak da birçok konuda ortak paydaya sahip olduğumuz hocamız bir trafik kazasını bahane ederek tüm dünyalık işleri bıraktı ve gitti.
Arkada gözü yaşlı anne, baba ve eş, beş yaşında bir evlat ve binlerce onun için hayır dua edecek akraba, arkadaş ve öğrenciler kaldı.
Elif hocam ile birçok akademik çalışma yaptık. Makaleler, kitaplar yazdık, bildiriler sunduk. Akademik metinlerde kendisi, kendisiyle ilgili şu kısa bilgileri vermişti:
“1988 yılında Ankara’da doğdu. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sağlık idaresi Bölümü’nden 2010 yılında mezun olduktan sonra Süleyman Demirel Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamladı. Hâlen Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sağlık Yönetimi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Elif Kaya, sağlık yönetimi, sağlık profesyonelleri, sağlık sosyolojisi, sosyal ve kültürel sağlık gibi konularda çalışmalarına devam etmektedir. Elif Kaya, evli ve bir çocuk annesidir.” Elif hocamız, çeşitli engellemelerle karşılaştığı ancak bunları tek tek aştığı uzun süren mücadelesinin sonunda geçen sene (2024) Şubat ayında “Doçentlik” unvanını da almıştı.
Elif hocamız ile 2010 yılında tanışmıştık. Yüksek lisans yapmak için Isparta’ya gelmişti. Bölümüzde yeni açılan yüksek lisans programına kaydoldu. Danışman hocası da bizdik. Yeni mezun olmuş ve yeni yüksek lisansa başlayacak bir öğrenci olarak akademik yeteneği, okuma ve araştırma merakı, mücadeleci kişiliği, çalışkanlığı gelecek vadediyordu. Yüksek lisans yaparken Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde araştırma görevliliğini kazandı. Lisansüstü çalışmaları nedeniyle Süleyman Demirel Üniversitesi’ne görevlendirildi. Böylelikle hem öğrenci hem de araştırma görevlisi olarak bizim üniversiteye gelmiş oldu. Hem öğrencim oldu, hem de aynı fakültede ve bölümde araştırma görevlisi ve öğretim üyesi olarak çalıştığımız mesai arkadaşım oldu. Kendisiyle birlikte akademik iş ve uğraşlardan dolayı yaklaşık 15 yılımız geçmişti.
Elif hocamızı tam akademik telaşın ortasında ebedî âleme yolcu edince onun için söyleyeceklerimizi bu yazı ile kayda geçirmek istedik.
Öncelikle kişilik olarak Elif hocamızın naif bir insan olduğunu ifade etmemiz gerekir. Kimsenin hak ve hukukuna girmemeye özen gösterir, kendisinin yüzünden başkalarına herhangi bir eza-cefa gelmesin diye çalışırdı. Herhangi bir haksızlık veya vurdumduymazlık gördüğünde vicdanı devreye girer, acıma hissiyatı depreşir, meselelerin insanî yönüne vurgu yapar, şefkat ve merhametle meseleyi çözmeye çalışırdı. Bu vicdanî ve insanî tarz ve tavrı uhrevî yolculuğunda Rabbimizin merhametiyle muamelesine vesile olacaktır diye ümit ediyoruz.
Elif hocamızın “Elif gibi dimdik” vakarlı, karakterli ve şahsiyetli duruşu vardı. Haksızlıklar karşısında susmayan bir yanı, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü tefrik edecek basireti vardı. Kritik zamanlarda hak ve hakikatin yanında olmak adına verdiği mücadele takdire şayandı. Doğrunun değil de ikbal vadeden gücün yanında yer alması için kendisine yapılan konjonktürel telkinlere kanmadı. Hayata sorgulayarak baktı, dayatmalara karşı durdu, doğru bildiği yoldan dönmedi.
Elif hocamızın kalemi güçlü idi. Yazdıkları derin anlamlar içeriyordu. Vurucu sözlerle yapısal eleştiriler yapardı. Akademinin aldatıcı şaşasına kapılmadı. Akademinin heyulalarının etrafında dolanmadı, onlara boyun eğmedi, kimseye “eyvallah” etmedi. Akademik kariyerinde belki de bu kimliği ve kişiliği sebebiyle önü kesilmeye çalışıldı, ona özel gerekçeler üretildi ve akademide bir basamak yukarı çıkması engellendi. Ancak sabır, azim ve kararlılıkla bu engelleri bertaraf etmeyi başardı.
Hemen her ortamda Gazze’de yaşanan insanlık dramını dile getirir, soykırımda ölen, yaralanan, öksüz ve yetim kalan yavruların acısını yüreğinde hissederdi. Bir anne olması da bu hassasiyetini artırıyordu. Akademik çevrelerde Gazze’deki soykırıma sessiz kalınmasına isyan ederdi. 2024’te USSAM tarafından düzenlenen 9. Uluslararası Sağlık Bilimleri ve Yönetimi Konferansı’nda moderatörlüğünü yaptığı paneli şu şekilde duyurmuştu: “Gazze’de yaşanan insanlık dramının sağlık hizmetleri ile ilgili yönünü 9. IHMC’de Gazze Özel Paneli’nde, değerli hocalarımızın katılımları ile ele alacağız. Bu anlamlı organizasyonda yer almaktan çok mutluyum. Diğer bilimsel toplantılara örnek olmasını ümit ediyorum.” Elif hocamın üniversitedeki odasına varanlar, kapıda dikenli tellerin arasında Filistin renkleriyle boyanmış, kaldırılmış ve sıkılmış bir yumruk resmi ile “Free Palestine” yazan afişini görüyorlardı. Anlaşılacağı gibi Elif hocamızın insanlık dramına dair bir derdi vardı.
Bir şekilde yollarının kesiştiği lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin, vefatıyla birlikte gözyaşları sel oldu. Elif hocaya dair hatıralar gözlerinin önünden gitmiyordu. Onunla tanışan herkes onun “iyilik, güzellik ve nitelik inşâsı” misyonundan nasibini almıştı. Gezmeyi, gezip gördüğü yerlerden ibret almayı severdi.
Elif hocamızın verdiği son ders ise en ibretli olanıydı. Bizim gibi dünyalıkların dünyaya dört elle sarıldığı bir zamanda “Alın, hepsi sizin olsun, benden bu kadar!” diyerek fena âlemine veda etti. Ve biz ona üzülürken aslında kendimize üzülmemiz gerekiyordu. Kendimizi onun yerine koyduk, onca işimizi düşündük ve dünyaya nasıl bağlandığımızı fark ettik. Anlamsızlık girdabında dönüp durduğumuz aklımıza geldi. Evet, anladık ki “Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir”.
Bizler Elif Kaya hocamızın imanına, ahlâkına, gayretine şâhidiz. Yüce Rabbim bu şahitliğimizi onun ebedî yolculuğunun kolay olmasına vesile kılsın. Ona afv, mağfiret ve merhametiyle muamele etsin. Ruhu şâd, makamı âli, mekânı cennet olsun…