TELEVİZYON, dijital iletişim teknolojileri gelişmiş olmasına ve sosyal ağlar giderek yaygınlaşmasına rağmen ülkemizde ve dünyada hâlen en fazla takip edilen medya alanını oluşturuyor.
Televizyon dünyasında ise en fazla takip edilen programlar arasında hiç şüphesiz dizi filmler en başlarda yer alıyor. Dolayısıyla diziler, toplumu etkileyen en önemli medya yapımları arasında bulunuyor.
İdealize edilen sanal karakterler gerçek kişiliklerin önüne geçiyor
Diziler belirli periyotlarla yayınlanıyor. Ayrıca birçoğu uzun soluklu yapımlardan oluşuyor. Bu da dizi içeriklerinde verilen mesajın birey ve toplum üzerindeki etkisini artırıyor. Hatta izlenme sıklığı ve saati arttıkça dizilerin birey ve toplum üzerindeki etkileri de artıyor ve verilen mesajlar pekiştiriliyor.
Diziler temelde idealize edilmiş bir veya birkaç karakterin hikâyesini anlatıyor. Bu karakterler de idealize edilerek, hatta bazen kutsanarak izleyiciye sunuluyor.
Dizileri takip eden ve bu karakterlere hayranlık duyan veya bu karakterlerle kendini özdeşleştirenler, çok geçmeden karakterlerin konuşma biçimleri, kullandıkları cümleler ve tüketim alışkanlıklarını kopya etmeye başlıyorlar. Onlara benzemeye, onlar gibi giyinmeye, onlar gibi davranmaya çalışıyorlar. Yani idealize edilen sanal karakterler, gerçek kişiliklerin önüne geçerek gerçek kişilikleri şekillendiriyor.
İzleme süresi ve izleme sıklığı etkiyi artırıyor
2000’li yılların başında dizi filmlerin süresi bir saati aşmazdı. Ama çok geçmeden aldığı reytingler ve izlenme sıklıkları nedeniyle dizilerin yayında kalma süreleri uzadı. Günümüzde bu süre, çoğu yapım için 2 saati aşmış durumda. Hatta yapımcılar veya TV kanalları, bununla da yetinmeyip dizilerin yeni bölümleri yayına girmeden önce “Özet” adı altında, yayına girmiş son bölümünü yayınlamaya başladılar. Bu da bir dizinin ekranda kalma süresini 3-4 saate çıkardı. Böylece dizilerle geçirilen zamanı, dolayısıyla da dizilerdeki içeriğe maruz kalma süresi çoğaldı. Artan içeriğe maruz kalma süresi, içeriğin etkilerini de artırdı veya pekiştirdi.
Günümüzde azımsanmayacak kadar insan, özellikle akşam saatlerinin çoğunu dizilere ayırıyor, zaman plânlamalarını dizilere göre yapıyor. Saatlerce ekran başında kalan insanlar edilgenleşiyor. Dolayısıyla hareketten yoksun bir yaşam ortaya çıkıyor.
Hareketlilik ortadan kalktıkça ve edilgenlik arttıkça bireylerin hareket kabiliyeti ve yetenekleri de körelmeye başlıyor. Zamanı etkin kullanabilme yeteneğinden mahrum kalan bireyler, yaşam içerisinde farkındalık oluşturma noktasında gittikçe edilgenliğe bürünüyorlar.