Dış siyasette zor yıl: 2021

Türkiye ABD, AB ve Rusya gibi üç süper güçle aynı anda mücadele ediyor. Şimdi acaba Türkiye’nin durumu umutsuz vaka mıdır? Hayır! Süper sanılan bu her üç gücün de içyapısı hızla çürümekte, düşüşe doğru gitmektedir, yarın ne olacakları belli değildir. Türkiye ise dirilişte, henüz dirilişinin başlarındadır. Tarihin akışı Türkiye’ye parlak bir gelecek sunarken, bu süper güçlere ise hiç şans tanımıyor.

BUGÜN Türkiye dünyanın en başta gelen üç süper gücüyle bilek güreşi yapıyor. ABD ile Suriye’de, Rusya ile Suriye, Libya ve Karabağ’da, AB ile Doğu Akdeniz’de siyâsî ve askerî bakımdan kora kor mücadele ediyor.  Dünyada Türkiye’nin pozisyonunda üç süper güçle aynı anda savaşan başka bir devlet yoktur.

Bunlara ilâve olarak Suriye, Mısır, İsrail, BAE, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi devletlerin doğrudan ya da dolaylı olarak ülkemize karşı ellerinden gelen her türlü düşmanlığı aktif olarak yapmakta oldukları da aşikâr.

Bütün bu olağanüstü olumsuz şartlar içinde, evet, Türkiye bütün bu cephelerde belirlemiş olduğu nihaî hedeflere henüz ulaşabilmiş değildir ama buna mukabil hiçbir cephede geri adım atmış da değildir; direnmekte, daima ileri hamleleriyle karşısındakileri müzakereye zorlamaktadır. Bu tablo, askerî ve siyâsî bakımdan Türkiye’nin gücünün ifadesidir.

Siyâsî başarıda elbette Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Hâriciyemizin liyakatinin önemli payı bulunsa da, hepsinin arkasında Silahlı Kuvvetlerimizin gücü, bükülemeyen bileği vardır. Bu ordu, daha dün 15 Temmuz gibi büyük bir badirenin içinden çıkmış, hâlâ onun tahribatını tamir çabası içinde olan ordudur. Türk Ordusunun bu harikulâde dirilişini bütün dünya şaşkınlıkla izliyor. 

Ordumuzun bu bizleri dahi hayrete düşüren başarısının ana sebebi, ülkemize karşı yapılan 15 Temmuz işgal girişimi esnasında ve akabinde sağlanan, uzun yıllardır özlediğimiz Ordu-Millet bütünleşmesidir. Gerçekten de Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren Ordumuzla milletimiz hiçbir zaman bu kadar yekvücut olmamış, hatta Ordumuzun içine bir şekilde karışmış olan birtakım hainler, darbeciler, işgüzarlar yüzünden Milletimizle Ordumuzun arasında daima soğuk rüzgârlar esmiş, bazen de buzdan duvarlar oluşmuştur. Bugün Ordumuz artık ne kadınlarımızın başörtüsü, ne vatandaşın namazı niyazıyla uğraşmakta, sadece aslî görevi olan vatan müdafaasında; cephedeki toplu namazların, duaların, okunan Kur’ânların verdiği ruhla gözünü kırpmadan şehadete koşan aslanlarıyla gerçekten Peygamber’in Ordusu olma yolundadır.

***

Önümüzde çetin günler ve yıllar vardır. Gelişmeler, 2021 yılı ve devamında en zorlu mücadeleyi ABD ve AB’ye karşı yapmak durumunda kalacağımızı gösteriyor. Bilindiği gibi Ege ve Akdeniz’deki Yunanistan’la olan ihtilafta tamamen haklı olduğumuz hâlde AB, Yunanistan’ı desteklemektedir. Bunun sebebinin AB dayanışması olduğu düşünülse de esasta bu, Avrupalı devletlerin Müslüman Türkiye’ye karşı tarihî Hıristiyanlık dayanışmasının devamıdır.

Mesele bu olunca, onlar için ne hak-hukuk, ne verilen sözler, ne de kendilerinin sözde ilkeleri bir şey ifade ediyor. Onları iyi tanıyabilmek için tarihi iyi bilmek zorundayız. Yalancılıkta, ikiyüzlülükte, kalleşlikte, vahşette nasıl sınır tanımadıklarını kavrayabilmek için Rumeli’yi, Girit’i kaybedişimizin hikâyesini ibretle incelememiz gerekir.

Yunanistan’ı küçümsemekle büyük hata etmiş oluruz. Bugünkü durum tamamen geçmişin tekrarı gibidir. Bunlar geçmişte, Rusya’nın da dâhil olmasıyla hep birlikte Osmanlı’nın mülkünü Yunan’a peşkeş çekmişler, aslanı kediye boğdurmuşlardır.

Bugün yapılmak istenen şey aynıdır. Mevcut konjonktürde AB’nin ve ABD’nin Türkiye’ye bakışlarında ne stratejik ortaklık, ne de NATO müttefikliği gibi faktörlerin hiçbir izi bulunmuyor.

AB, Yunanistan ve Fransa’nın gayretleriyle Yunanistan hesabına Türkiye’ye karşı yaptırım talebini ilk etapta uygun bulmamış olsa da bundan vazgeçmiş değildir. Yeni dönemde ABD ile müşterek bir siyâset gütmeye karar vermiş olduğundan, Biden’in başkanlık koltuğuna oturmasını beklediği için Türkiye’ye karşı yaptırım kararını Mart ayındaki toplantısına ertelemiştir. ABD Başkanı Biden da zaten AB ile beraber çalışacağını daha önce deklare etmişti. Demek oluyor ki, önümüzdeki dönemde karşımızda ABD’nin patronajında bir ABD-AB ittifakı bulacağız.

ABD’nin yeni Başkanı Biden’in Türkiye’ye bakışının düşmanca olduğunu Başkan Yardımcılığı dönemindeki tutumundan, henüz Başkan seçilmeden önce ordumuzun Suriye’deki askerî harekâtlarına atfen “Hesap soracağım” ifadesinden ve ülkemizin iç siyâsetine müdahale mahiyetindeki açıklamasından dolayı zaten bilmekteyiz. Girit’te inşâ etmekte oldukları donanma üssünün ABD’nin Japonya ve Almanya’daki üslerinden sonra dünyadaki üçüncü büyük üssü olacağı, BAE-İsrail askerî ittifakını da bu üste Türkiye’ye karşı ABD-AB güçleriyle entegre etme hesabı güttükleri ifade ediliyor.

Buna ilâveten, Yunanistan’ın ilân ettiği Dedeağaç’taki askerî bölgeye ABD 30 adet saldırı helikopteri ve binlerce asker yerleştirmiştir.

Türkiye’ye düşmanlık konusunda bütün ABD yetkilileri niyetlerini eğip bükmeden açıkça ifade ediyorlar. Bir süre önce ABD’nin Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de gaz-petrol araması yapamayacağını söyledi. Neden? Sebebini açıklamaya gerek dahi duymuyor beyefendi! Türkiye hukuken haklı mı, haksız mı; böyle “lüzumsuz” şeyleri düşünmek aklına bile gelmiyor, efendinin canı öyle istemiş, o kadar! Bunlar kendilerini tanrı sanıyorlar.  

Açıkça görülüyor ki, Ege ve Doğu Akdeniz’deki haklarımızı Yunanistan ve Kıbrıs Rum İdaresine karşı korumada karşımızda ABD-AB ittifakını göreceğiz.

ABD’nin yeni gözde diplomatlarından BM Daimî Temsilcisi Richard Miller, aynı kafayla bir beyanat sallıyor: “Türkiye ve Rusya, askerlerini Libya’dan çekmelidir.” Bu kadar şerefsizce bir söz olamaz! Bu zât, Türkiye’nin oradaki konumu ile Rusya’nın konumunu, Rus tehdidi ile Türkiye “tehdidini” aynı kefeye koyuyor. Hâlbuki NATO üyesi Türkiye, Libya’nın Rusya hâkimiyetine girmesini önlemiş olan bir müttefiktir. Bu saçma sözü söyleyen, evet, bir diplomattır ve Türk askerinin orada BM tarafından tanınan meşru Libya Hükûmeti’nin davetiyle hukuka tamamen uygun olarak, Rusya’nın ise bu meşru hükûmete karşı bir isyancıyı desteklemek üzere gayr-i meşru olarak orada bulunduğunu elbette biliyor; demek ki Türkiye onlar için en az Rusya kadar tehdittir, dolayısıyla Rusya kadar hedeftir.

Net olarak ortaya çıkan, çıkmakta olan gerçek şudur: ABD-AB ittifakı Türkiye’yi bundan böyle asla bir NATO müttefiki, bir dost olarak değil, Rusya ve Çin gibi stratejik bir düşman olarak değerlendirmektedir. Bunu açıkça söylüyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bir konuşmasında, Türkiye için “sözde müttefik” nitelemesinde bulunmuş, ABD’nin yeni beyin takımından sayılan Marx Hoffman ise Yunan Katimerini gazetesine verdiği demeçte “Türkiye’yi bir müttefik olarak değil, tehdit olarak değerlendireceğiz” demiş, ABD Güvenlik Baş Danışmanı Jack Sullivan da AB Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen ile yapmış olduğu telefon görüşmesinde Türkiye ve Çin’in ortak tehdit olduğu üzerinde istişarede bulunduklarını açıklamıştır. 

Brüksel’de bulunan ve Lordigendovment adındaki önemli sayılan thik-thank kuruluşu yayınladığı raporda, 2021 yılında ABD ve AB’nin Türkiye’ye karşı ortak bir politika ve eyleme geçmek zorunda olduklarını, bu meyanda NATO ilişkilerinin S-400’lerin tamamen yok edilmesi esasına bağlanması dâhil diğer birçok radikal yaptırımların hayata geçirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

ABD kararını vermiş! Türkiye’yi ya hizaya getirecek yani kendisine biat ettirecek ya da kolunu bacağını kıracak.

İyi de, Türkiye ne yapmış, nasıl bir suç işlemiş de bunların bu kadar öfkesini celp etmiştir? Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Libya’da Suriye ve Irak’ta, Kafkasya’da, Türkiye’nin bu cephelerin hiçbirinde geri adım atma şansı yoktur. Çünkü hepsinde haklıdır ve mecburdur.

Mesele o değil. Türkiye’nin güçlenmesinden âdeta paniğe kapıldılar. Yol yakınken işi hâlledecekler.

Ama her kuşun eti yenmez! ABD Türkiye’ye biat ettiremezse de ciddî zarar verebilir, ancak kendisi de iyi bir ders alabilir. Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler.

***

Batı cephesi böyle… Doğu cephesi de elbette aynı ölçüde tehdit ve risklerle doludur. Rusya ile Suriye, Libya ve Azerbaycan’daki çatışmamız zaten büyük risklerle devam ederken, Rus medyası Türkiye’nin Azerbaycan’la karadan bağlanmak sûretiyle Orta Asya Türklerine ulaşma ihtimâlini bahane ederek “İmdat! Türkiye Turan Ordusunu kuruyor” diye feryat etmeye başladı. Türkiye’nin Kazakistan’la bazı askerî projeler geliştirme çabası karşısında Rusya, Kazakistan’ı toprak istemek sûretiyle tehdit etti. Hiç şüphe yok ki Rusya bu kadarla kalmayacak, Türkiye’ye karşı da bir başka şekilde şantajda bulunacaktır.

***

Evet, Türkiye ABD, AB ve Rusya gibi üç süper güçle aynı anda mücadele ediyor. Şimdi acaba Türkiye’nin durumu umutsuz vaka mıdır? Hayır! Süper sanılan bu her üç gücün de içyapısı hızla çürümekte, düşüşe doğru gitmektedir, yarın ne olacakları belli değildir. Türkiye ise dirilişte, henüz dirilişinin başlarındadır. Tarihin akışı Türkiye’ye parlak bir gelecek sunarken, bu süper güçlere ise hiç şans tanımıyor.

Zaferle çıkabilmenin yolu topyekûn milletçe sabretmek, direnmektir.  Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz, “Ey iman edenler! Düşman ordusuyla karşılaştığınız zaman sebat edin, dayanın ve Allah’ı çok çok zikredin ki başarıya erebilesiniz” buyurmuştur (Enfâl, 45).