
BAYLAR, bayanlar… Ve merdivenden kayanlar… Bugünkü mevzumuz,
“dış güçler”.
Ne zaman “Dış güçler” tabiri telaffuz edilse, alaycı
bir bakışla karşılayan, kıvırtık dudaklarla “Yine mi dış güçler?” diyen ve
“Bıkmadınız mı?” ile devam eden bir kesim var.
Değişik bir modelden bahsediyoruz. Bunların kesimi
böyle. Genellikle biraz dar. Bolluktan hoşlanmıyorlar.
Önce bazı gerçeklerin altını çizelim.
“Dış güç”, birilerinin uydurduğu bir kavram değil.
Kendi beceriksizliğini, başarısızlığını, tembelliğini
örtmek için hayâlî bir sebep olarak ortaya atan kimse yok. Pek sevilen
ifadeyle, “komplo teorisi” üretenlerin marifeti sanılmasın.
İsteyen istediği kadar komplo teorisi çıkarıp
sunabilir. Talep görür veya görmez. İnanan bulunur veya bulunmaz. O ayrı konu.
Fakat birileri sürekli ya da arada bir komplo teorisi
üretiyor diye, var olan bir gerçeği de o sepete atacak hâlimiz yok.
Bir kişinin paranoyak olması, takip edilmediği
anlamına gelmez. Pekâlâ paranoyaklar da takip edilebilir. Hattâ takip edildiği
için paranoyak olan bile bulunabilir.
*
Dış güç, bir zamanlar Çin’di. Komşuyduk ve aramız hiç
iyi değildi.
Bilge Kağan, koca taşlara yazdırıp anıt diktirmiş ki
sonrakilere öğüt olsun.
“Çin’in ipeğine, kumaşına, kadınına, parasına, puluna
aldanmayın” diye uyarmış.
Uzun uzun anlatmış tehlikeyi.
“Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, aldatıcı
olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük
kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için,
Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını
kaybedivermiş.”
Orhun Anıtlarının her yüzünde bu konu işlenmiş.
Ahali ona dudak bükmemiş, müstehzi bakmamış, Kağan’ın
sözünü dinlemiş.
Üstte mavi gök çökmediği, altta yağız yer yarılmadığı
için, bu milletin ilini ve töresini bozmaya niyetlenenler hedeflerine
varamamış.
“Mış muş” diye anlatıyoruz, masal sanılmasın!
Taş gibi gerçek hepsi!
Şahitleri de var, delilleri de.
Üstelik deliller -bahsini ettik- taş gibi değil, tam
anlamıyla taş.
Nasip oldu; gittik, gördük, dokunduk o taşlara.
Dedemin dedesinin bilmem ki kaç kuşak önceki dedesi de
o taşları görmüştür; o öğütleri aklına kazımıştır muhakkak.
Aynı varsayım, hepimizin dedesi için geçerli.
*
Aradan yıllar geçmiş, biz de bu tarafa göçmüşüz.
Bu defa yeni komşularımız bize yan gözle bakmış.
Ruslarla asırlar boyunca savaşmışız. Başkalarıyla da.
Ardından Yunan zibidisi çıkmış piyasaya, toprağımıza
göz dikmiş.
Onun da dersini bir güzel vermişiz.
Şu ara yine hafıza sorunu yaşadıklarını görüyoruz.
Gerekirse bir ders daha verebiliriz.
Lâkin mevzu o değil.
Dikkat edilmesi gereken husus, her zaman ve her
zeminde dış güç vardır.
Biz de başkaları için dış güç rolüne sahibiz.
Onlar gibi kötü niyetli, sömürücü, ezici, kısacası
emperyalist olmasak da etrafımızdakiler için tehlike arz etmişiz.
Meselâ batı komşumuzun bizi nasıl da büyük bir tehlike
olarak gördüğü, her gün ayrıntılı bir şekilde basında karşımıza çıkıyor.
Ayrıca önemle altını çizmek gerekir ki, yeryüzünde
“dış güç tehlikesi” taşımayan ülke bulunmaz. Her ülke için böyle bir risk
mevcut.
ABD, Rusya, Çin… Bu üçü, birbiri için dış güç.
Aynı zamanda diğer ülkeler için de her biri ayrı ayrı
ve beraberce o konumda.
Hiç komşusu bulunmayan bir ülke bile aynı tehlikeye
maruz.
Sadece bir iki tane komşusu olanlar da öyle.
Fransa için, Almanya için dış güç tehlikesi yok mu?
Dedik ya, bütün ülkelerin düşmanı var.
Hayvanlar âlemi de farklı değil. Her birinin can
düşmanı bulunuyor, her biri diğerinin peşinde.
Kuşlar gibi özgür olmaktan bahsedilir, gidin sorun
kuşlara. Hepsi de önce can derdinde. Karnını doyurmak bile ikinci plânda.
Aslan kral diye bilinir, masallarda bile ormanların
kralı olarak geçer; onun da düşmanları var. Zayıf ânını yakaladıklarında, nasıl
saldırdıklarını ve çaresiz kalan aslanın başına neler geldiğini biliyoruz;
belgesel programlar sayesinde.
*
Sözün başında bahsettiğimiz dış güç konusuna alaycı
yaklaşanlar bu anlattıklarımızı bilmezler mi?
Pekâlâ bilirler. O hâlde niye boş konuşuyormuşuz gibi
dudak büküyorlar?
Belki soy sop meselesi, belki yaratılış.
Tıyneti öyleyse, ne yapabiliriz?
Balığa “Niye yüzüyorsun?” denmez.
Minicik karetta karetta yavruları, yumurtadan çıkar
çıkmaz nasıl oluyor da denize doğru koşmaya başlıyor? Aralarında dağlara doğru
giden yok hiç. Numune olsun diye arasak, bir tane bile bulamayız.
Her mahlûk, kendi yaratılışına uygun davranmak
zorunda.
Karıncanın rızkını veren Rabbimiz, kesimi dar olanlara
da öyle bir görev yüklemiş demek. İçinden başka türlü davranmak gelmez
hiçbirinin.
“İç düşman” olmayı görev bilmeleri, herhâlde bu
yüzden.
Yoksa insan niye kendi ülkesinin aleyhine çalışsın,
devletine ve milletine zarar vermek için uğraşsın?