YAHUDİ ırkçılığı,
Filistin’de insanlık dışı her türlü eylem ve uygulamaya başvurmaktan
çekinmiyor. İsrail, insanlık dışı eylem ve uygulamalarla Filistinlileri
mülksüzleştirip yurtsuzlaştırırken modern silahları ile de Filistinlilere ölüm
kusuyor. Fakat İsrail, tüm bunlara rağmen Filistinlilerin direnişini kıramıyor.
Askerî
olarak son derece modern silahlara sahip olmasına rağmen Filistinlilerin attığı
taş, İsrail’in ölüm makinelerinden daha çok zafer getiriyor.
Son
yaşananlardan sonra her ne kadar İsrail Hükûmeti zafer kazandığını ilân etse de
İsrail kamuoyu bile hükûmetin zafer açıklamasına ikna olmadı.
Saldırılar
sırasında hayatını kaybeden 232 kişiden 65’inin çocuk, 39’unun kadın, 17’sinin
yaşlı, diğerlerinin de önemli bir kısmının engelli ve sivil olması,
uluslararası medya mensuplarının bulunduğu binaların, telekom merkezlerinin ve
su depoları gibi sivil alanların vurulması, İsrail’in askerî hedefleri değil
sivil hedefleri vurduğunun göstergesi. Bundan dolayı İsrail Hükûmeti’nin askerî
hedefleri vurduğu açıklaması kendi kamuoyunda bile ikna edici bulunmadı. Bu
nedenle İsrail basınında hükûmet aleyhine onlarca değerlendirme yapıldı. Bu
değerlendirmeler İsrail kamuoyunu aşarak dünya kamuoyuna da yansıdı. El-Cezire
ve Anadolu Ajansı’nın yaptığı haberler de İsrail’in dünya kamuoyunu istediği
gibi yönlendirmesinin önüne geçti.
Hamas’ın
11 günde attığı 4 bin 369 füzenin İsrail’in hava savunma sistemini felç etmesi,
İsrail’in ateşkesi koşulsuz ve oy birliğiyle kabul etmesinde önemli bir detay
olarak öne çıktı. Roketlerin ardı ardına İsrail’in değişik noktalarını vurması,
İsrail halkı üzerinde ciddî psikolojik etkiler bıraktı. Günlük rutinleri çok
ciddî şekilde etkilenen, roketlerin etkisiyle sığınaklara koşan, bu nedenle de salgın
korkusu artan ve duygusal erozyon yaşayan İsrail halkının görünmeyen tepkisi ve
İsrail içerisinde bile şiddet karşıtlarının sokağa inmesi, Başbakan Netanyahu’nun
zafer açıklamalarının inandırıcılığını ortadan kaldırdı.
Hamas’ın
roket atma kabiliyetinin yüksekliği ve roketler karşısında hava savunma
sisteminin etkisinin sınırlı kalması, İsrail içerisindeki güvenlik endişelerini
ise tetikledi. Hatta İsrailli bazı emekli askerlerin İsrail’deki güvenlik
seviyesinin 1970’lerdeki seviyelere gerilediğini dile getiren açıklamalarının
kamuoyuna yansıması, hükûmet üzerinde ciddî baskı oluşturdu.
Tüm
bu süreç sonucunda İsrail Hükûmeti, oybirliğiyle ve koşulsuz olarak ateşkesi
kabul etti. İsrail Hükûmeti’nin oybirliğiyle ve koşulsuz olarak ateşkesi
kabulü, ilân ettiği zaferin aslında bir zafer olmadığını da gösterdi.
Tüm
bunlarla pembe bir tablo çizdiğim düşünülmesin. Çünkü süreç sonunda İsrail bir
zafer kazanamasa da en büyük zararı yine Filistin gördü. Yüzlerce Filistinli
öldü. Yüzlercesi de yaralandı. Binlerce Filistinlinin evleri tahrip edildi.
Zaten zayıf olan Filistin altyapısı ciddî hasar gördü. Filistin’in çok büyük
bir kısmı İsrail işgali altında. Buna rağmen Filistinli gruplar arasında birlik
de sağlanmış değil. Ayrıca hâlen İsrail, Yahudi ırkçılığını temel alan
uygulamalarla Filistin’deki hegemonyasını genişletmeye çalışıyor.
Yani
Filistin cephesi de nihaî bir zafer elde edebilmiş değil. Ama öyle anlaşılıyor
ki, tüm imkânsızlıklara rağmen Filistin’deki direniş ruhu taze ve kendini
yenileme yeteneğini muhafaza ediyor.