Diren Paris

İş güvenliği eğitimlerinde sıkça bahsedilir, bir yangının çıkması için üç şeye ihtiyaç vardır: Yanıcı madde, ısı ve oksijen. Yanıcı maddenin Fransa ve ısının da göçmenlerin yüzyıllık ezilmişliği ve öfkesi olduğunu haberlerden görebiliyoruz. Peki, oksijen? Yani yangın için uygun atmosfer şartları? İşte bu şartların nasıl hâsıl olduğunu anlamak için yüzünüzü Afrika’ya çevirmeniz gerekir.

BİRKAÇ sene evveldi, Erdoğan, Kuzey Afrika ülkesi Cezayir’i ziyaret etmişti. Resmî ziyarette Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulaziz Buteflika ile görüşmüşlerin ardından da birlikte gazetecilerin sorularını cevaplamışlardı.

Bu soru-cevap faslında “kurulmuş” bir gazeteci -niyeti Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmak olmalı- Fransızca olarak şu mealde bir soru sormuştu: “Osmanlı Devleti bilmem kaç sene Cezayir’i sömürdü. Türkiye Cezayir’i sömürge olarak mı görüyor?”

Sorunun tercüme edilmesinden sonra Erdoğan kuşu kondurmuştu hem gazeteciye(!), hem de ta o günden Fransa’ya: “Osmanlı Cezayir’i sömürmüş olsaydı bugün bu soruyu bana Fransızca değil, Türkçe sorardın.”

Bu cevaptan sonra etim yağım eridi desem yeridir. Sonrasında yeniden kilo aldım.

***

Fransa, 1789’daki devrimden sonra yeni bir aydınlanma yaşıyor şu günlerde. Özellikle de geceleri!

Paris’ten, Lyon’dan, Marsilya’dan ve bilumum büyük şehirlerden alevler yükseliyor. Sonuçta her aydınlanmanın bir bedeli var.

Biz de yaktığımız ampulün faturasını ödüyoruz nihayetinde.

Devam eden olayların bu yazının kaleme alındığı vakte kadar olan bilançosunda 250 banka şubesi, 450 bina, yüzlerce otobüs ve otomobil bu aydınlanmadan nasibini almış durumda idi. Bu sayı muhtemelen artmış olacaktır.

El kadar çantaların 15 bin dolarlara satıldığı “cağnım” mağazalar yağmalanıyor.

Fransa’daki Carrefourlar kaç gündür eksi bakiye ile Z raporu alıyor.

Champs Elysees (“Şanzelize” diyeyim de tanıdık gelsin), Place de la Concorde (burası da Konkord Meydanı), La Tour Eiffel (bunu anlarsınız artık) ve Musée du Louvre (Lovr Müzesi) çevresi şu sıralar turistlerden çok aydınlanmacı gençler ile dolup taşıyor.

“Alınlarından öpülesi” gençler…

Romantik bir tatil için Paris’e gelen turistler, yeni destinasyonlar bakıyorlar kendilerine. Ver elini Roma, Floransa, Venedik. Neresi olursa artık!

Demokratik haklarını kullanan Fransızlar, barışçıl eylemler düzenliyorlar. Yakıyorlar, yıkıyorlar, yağmalıyorlar. Bunları yaparken yanlışlıkla 200 kadar polisi de yaralamışlar. Sanırım o polisler yanlış zamanda yanlış yerdeydiler. Bilerek olmamıştır yani.

Fransız polisi de göstericileri yakaladıkça kibar şekilde ikaz ediyor, yerlerde sürüyor, gırtlaklarına basıyor, coplarla girişiyor, ters kelepçeyle gözaltına alıyor. O da olmazsa plastik mermilerle ve gaz fişekleri ile nazikçe dağılmalarını istiyor.

Medenî insanlar sonuçta.

Bu aydınlanma daha ne kadar sürecek, bekleyip göreceğiz artık. Lâkin Fransa’nın yeterince aydınlanması biraz vakit alacak sanki.

Zira bu seferki hareketlilik ne Sarı Yeleklilerinkine benziyor, ne de emeklilik yaşının artırılmasını protesto edenlerinkine.

Bu hesaplaşma başka bir şey! Kökü iki yüz yıl öncesine kadar uzanıyor. Hesabın kapanması biraz vakit alacak gibi.

***

Emmanuel Macron’un karşılaştığı Afrika ülkelerinin liderlerinden papara yemesi artık vaka-i adiyeden oldu. Gelen giden basıyor kalayı Macron’a.

Birisi “Artık bizi sömüremeyeceksiniz” diyor, bir başkası eşit ilişkiden bahsediyor, beriki yeni ve adil bir ekonomik modelden dem vuruyor Macron’un gözüne baka baka, “dümdük”. Olacak şey değil.

İki yüzyılı bulan sömürü düzeni temelinden sarsılmaya başladı ve bu düzenin altında birileri kalacak.

Erdoğan’ın BM’de defalarca söylediği “Dünya beşten büyüktür” sözü nihayet karşılık bulmaya, ete kemiğe bürünmeye başladı.

Türkiye’nin Afrika’daki varlığı, dokunduğu ülkelere ilham oluyor artık. Yüzyıllardır sömürülen ülkeler, daha adil bir ilişkinin mümkün olduğunu görüyorlar.

Afrika’daki büyükelçilik sayımız 2002’de 12 iken şimdi 44 oldu. Afrika ile ticarî, askerî, siyâsî ve kültürel ilişkilerimiz katlanarak artıyor. Afrika yeniden Türkiye’yi çağırıyor ve biz bu çağrıya kulağımızı tıkamıyoruz artık.

İzlediğim tartışma programlarında, Fransa genelinde yaşanan olayların kıvılcımının 17 yaşındaki Cezayir asıllı gencin öldürülmesi olduğunu söylüyorlar. Bence eksik söylüyorlar.

İş güvenliği eğitimlerinde sıkça bahsedilir, bir yangının çıkması için üç şeye ihtiyaç vardır: Yanıcı madde, ısı ve oksijen.

Yanıcı maddenin Fransa ve ısının da göçmenlerin yüzyıllık ezilmişliği ve öfkesi olduğunu haberlerden görebiliyoruz.

Peki, oksijen? Yani yangın için uygun atmosfer şartları?

İşte bu şartların nasıl hâsıl olduğunu anlamak için yüzünüzü Afrika’ya çevirmeniz gerekir.

Afrika yeniden kendine geliyor, derin bir uykudan yavaş yavaş uyanıyor. Cezayir, Fas, Tunus, Libya, Somali ve nicesi kendine geldikçe, muhatapları ile eşit ilişkiler talep ettikçe, Afrika kökenli Fransızlar da hakları olan eşit yurttaşlık statüsü istiyorlar.

Fransa Millî Takımı ile defalarca kupa kaldırmış Zinedine Zidane’ın babasına Fransa pasaportu verilmemesini sorgulamaya başlıyorlar.

“Ne işimiz var şurada burada?” diyenlere de selâm olsun.

Kalınız sağlıcakla efendim.