İNSANOĞLU rahatına pek
düşkündür. Önce geçim, sonra zevkler gelir. Bazen geçim ve zevkler birbirine
girer. İkisi de mücadele içindedir. Bu mücadele, bitmek bilmeyen arzulardan kaynaklanır.
Hevâ, heves, arzular nefsi körükledikçe körükler. Kazanma ve daha çok kazanma, başkalarından
iyi durumda olma, ileri gitme, arzu edilen nesnelere sahip olma duygusu insandaki
tahrikleri tetikler. Bütün bu düşünceler ve duygular insandaki konfora dayalı
iştihaya sebeptir. Bu saiklerle her fert, geçim kaygısından biraz olsun
sıyrılmaya başlayınca dinlenmeyi seçer.
Dinlenme,
her ferdin vazgeçilmez eforlarının bir sonucudur. Dinlenmeye biraz da sanat
çeşnisi katarak diyebiliriz ki, insan düşüncesinin arkaik plânında başlayan
sonraki aşamalarında evre evre genişleyen ve yayılan bitmez tükenmez ve tahrik
gücü yüksek bir olgudur bu.
Bu
olgunun anlamına gelirsek… Güç kazanmak için çalışmaya ara vermek, yorgunluğu
gidermek, soluklanmak, istirahat etmek… Dinlenmenin birinci anlamıdır soluklanmak,
nefes almak. Diğer anlamı da yemekle ilgili. Bazı yiyecek ve içeceklerin tadını
arttırmak ve kolay pişmesini sağlamak gibi sebeplere bağlı olarak biraz
bekletmektir dinlendirmek.
Günümüzde
dinlenmek, “tatil yapmak” anlamına gelir, böyle anlaşılır. Dinlenmenin ve
tatilin süresi fertlerin durumlarına bağlıdır. Kısa, ara, uzun dinlenme ve
tatiller hayatımızda hep vardır.
Dinlenme,
sadece iş sebebiyle, beden ve kafa yorgunluğuyla ihtiyaç hâline gelse de dinî
ve millî günlerin sonrasında da kısa veya uzun vadeli tatil yapılmaktadırlar.
Sair günler yapılan tatiller, işe verilen izinler, aralar bir yana, dinî bayramlarda
da insanlar evlerinden yurtlarından uzaklara gitmektedirler.
Türk
toplumu Doğulu ve hak din İslâm inancına sahip olması dolayısıyla Batı
toplumlarına göre oldukça farklı anlayış ve geleneklere bağlıdır. Hem iklim, hem
de inanç nedeniyle zihniyet açısından da farklılıklar taşır. Aile ve sosyal
bağları güçlüdür, hakkaniyet ölçüsünde hareket eder, komşusunu, çevresini,
yöresini, memleketini, insanları sever ve yardım etmeyi kendinde bir görev
olarak görür. Sadece yerel ve ulusal anlamda değil, evrensel anlamda da bütün
insanlığa faydalı olmanın gayreti içindedir (olmalıdır). Bu düşünce hem kendi
köklerinden, hem de inancından ileri gelmektedir. Türk insanı atalardan gördüğü
üzere sosyal adaletçidir. Vicdan sahibidir. Yoksula, muhtaç kimseye elini
uzatır. Düşene bir tekme de o vurmaz. Tarihten gelen anlayışı, “Aman dileyene
kılıç kalkmaz” düsturudur. Türk’ün töresi, yaşadığı toprakları âbâd etmektir.
Yıkılanı onarmak ve yapmak, imar etmektir. Bütün bu anlayış, ne çâre ki, yıllar
geçtikçe azalmaya, yok olmaya başlamıştır. İyi, incelikli, güzelliklerle dolu
bu anlayış, yerini biçimsizliğe, çirkinliklere, kem söz, tutum ve davranışlara
bırakmaktadır. İşte “dinlenme” denilen ihtiyaç da tatil gibi bir anlama bu
yüzden bürünmeye başlamıştır.
Toplumumuzdaki
pek çok şey anlamını kaybetmektedir. Kavramlar aslî kökünden uzaktadır. Zihin
yapısı değişmektedir. Bu milletin genetiği değiştirilmek istenmiştir. Dinlenmek
de (toplumun her kesiminde olmasa da) tatil olarak zihinlerde algılanmaktadır.
Önceleri elit kesim böylesi bir düşünce içindeyken, bu düşünce tüm topluma
yansımış ve sirâyet etmiştir.
“Tatil”
kavramı
Tatil
kavramı; duraklama, işi durdurma anlamına gelmekte, atâlet kökünden türemektedir.
Atalet ise başıboş, işsiz güçsüz, faaliyet dışı kalma gibi anlamları içerir.
Dinimizde ise tembelliğe, miskinliğe, üşengeçliğe yer yoktur. Bu durum
çalışmaya, üretmeye, insanlara faydalı olmaya, her şeyin değerini bilmeye
tamamen zıt bir tutumdur. Yüce Yaratıcımız Allah çalışmayı emretmekte, çalışan
için kolaylıklar olduğunu buyurmaktadır. İnşirah Sûresi 5 ilâ 7’nci âyetlerde
şöyle buyrulmaktadır: “Hiç şüphesiz
zorluklarla beraber bir kolaylık vardır. Ve elbette zorlukla beraber bir
kolaylık vardır. O hâlde sen bir işi bitirip tamamladığında hemen yeni bir işe
koyul ve mutlaka her daim Rabbine yönel!”
Sevgili
Peygamberimiz de bu hususu ilgilendiren mâhiyette, “İki nimet vardır ki çoğu
onları takdir etme hususunda aldanmış, yanılgıya düşmüşlerdir. Bunlar, sağlık
ve boş vakittir” diye buyurmuştur. Bu konuda çalışmayı, üretmeyi, düşünmeyi,
dolayısıyla dünya hayatına olduğu kadar âhir hayata da dikkat çekmeyi ister.
Fertler
için zaman ve imkân birer kıymettir; değeri bilinmelidir ve nimet olarak
görülmelidir. Dinlenme ve tatilse bir değildir. Bir insan farklı şeyler
yaparken de dinlenebilir. Kitap okumak, gezmek, sanatla iştigal etmek, tarihî
ve doğal yerlere bakmak, müze ziyaret etmek, müzik dinlemek, film seyretmek, gerektiği
kadar oturmak, uyumak ve sair eylem dinlenmeyi sağlar. Tatil ile eş değerde
boşa zaman geçirme, nefsin hazlarını yerine getirme kabilinden yeme, içme,
bedeni uyuşukluğa sevk etme gibi durumlarsa ferdi uyuşturur, dinamizmi yok
eder. İnsan enerjisi iyi ve faydalı yerlerde harcanmalıdır.
Dinlenme,
bir başka ifadeyle istirahat, hiçbir şey yapmamak da değildir. Bilakis insan
için tamirdir, yenilenmedir. Yeniden güç kazanmadır. Moral gücüne yeniden
ulaşmadır. Sevdikleriyle iyi vakit geçirmedir. Faydalı ve güzel sohbetlerde
bulunarak, rûhu ferahlatarak, aktiviteler yaparak da fert dinlenir ve enerji
kazanır. Pozitif düşünerek hücreleri yenilenir. Araştırma ve incelemelerde
bulunarak da farklı alanlara, yeni ufuklara yolculuk yapılabilir.
Bedeni
dinlendirmenin en iyi yollarından biri de aklı dinlendirmektir. Beden ve akıl
sağlığı üzere rûh da dinlenir. Güzel, faydalı, iyi işler yapmak ferahlık verir.
İnsanî ve vicdanî olarak birilerine yardım etmek, moral vermek, acısını
dindirmek, kendinin ve başkalarının yolunu açmak, iş vermek veya iş bulmalarını
sağlamak, yol göstermek, küçük büyük facialardan dönülmesine katkıda bulunmak
her ferdi rahatlatır, dinlendirir. Ferdin dinlenmesi, rahatlaması, huzur
bulması ve mutlu olması, kendisine müthiş bir haz verir. Bundan güzel dinginlik
olur mu?!
“Tatil”
kavramına karşı değilim ancak insan, tatili de tadınca yapmalıdır. Tatil yapmak
için çok fazla düşünmek, zaman kaybı ve yorgunluk demektir. İyi bir plân yapmak
ve tatilde dinlenmek yerine gerektiğinden fazla zaman harcamak, bedenen ve
rûhen de yorulmaktır. Müslümanlar özellikle son yıllarda tatil anlayışıyla
ilintili olarak konfora dayalı bir hayata alışma yolundalar. Başlı başına
konforsa huzur getirmez. Ferdin dünyaya gelişine paralel anlamda doğru, güzel
ve konforlu hayat, lükse kaçma, modaya uyma, israfa meyletme değildir. Bu,
yarar yerine felâketlere sebep olmaktadır.
Hadfield
demiş ki, “Istırap duyduğumuz yorgunluğun en büyük kısmı rûhtan doğar;
tamamıyla fizikî olan yorgunluk, hakikatte nâdirdir”. Fert, yorgunluğu zihinde
bitirmeli; yeni, iyi, yararlı neler yapmak gerekirse ona odaklanmalıdır. Goethe
de, “Yorgunların dinlenmesi için geceler yeter” demiştir.
İnsan,
dinlenmek için sevdiği işi yapması durumunda, çalışırken de dinlenir. Sevmediği
bir işte çalışmak ise, oturduğu yerde de olsa yorar.
Tatil
ve dinlenme eş değer görülse de tatil yerine gezip görmek, aklı ve rûhu
dinçleştirir. Bu mânâda tatil, amacına uygun ve faydalı olmalıdır. Aileden,
çevreden, toplumdan bir kaçış olmamalıdır. Hayatın monotonlaşması, fertlerin
hayatına giren lüzumsuz, faydasız, kötü, zararlı kişilerden kaçış ise, yerinde
bir tercihle önlenebilir. İnsan her halükârda tercihlerini yaşar ve sonucuna katlanır.
Sözün
özü şu: “O Allah’tır ki, geceyi size bir
örtü, uykuyu da bir dinlenme yaptı; gündüzü ise yeni bir hayat ve meşguliyet
yaptı.” (Furkan, 47)