Dinî inanç ve toplumsal hayat

Din bilim adamlarının ve sosyal bilimcilerin din ve toplum incelemelerinde bulunmaları sağlanmalıdır. Dinin kendi kıstaslarına bağlı kalınarak yaşandığı gibi anlaşılması ve sürekliliği de sosyal hayat için önemlidir. Böyle bir yaklaşım, toplumsal problemlerin de sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır.

TARİHSEL süreç içinde her toplum değişim geçirir ve değişim sürecinde de sosyal bir karaktere sahip olur. Karakterin gelişmesi çoğunlukla inançlarından ve içinde yaşadığı toplumdan gelir. Fertler inançları gereği belli birtakım değerler ve semboller sistemi oluşturarak bir zihniyet kazanırlar. Bu zihniyet de dinî inançla olur.

Dinsiz bir hayat, hemen hemen imkânsız gibidir. Dinsiz toplumlar da bir bakıma iman etmedikleri için din dışı şeylere inandıklarından imansızdırlar. Din dışı inanışı, bâtıl da olsa inanmış konumunda görenler vardır.

Din, toplumsal gerçekliğin en önemli unsurlarından biridir. Din, inananların tüm sosyal hayatına yön verir, zihniyet oluşumuna katkıda bulunur. Bu sebeple dinî bir anlayış ve yaşayış, inananlar için hayatın her evresinde vardır. Hayatta bu anlayışa göre şekillenmeye çalışılır. Dinsiz bir hayat pek de mümkün olamadığından, insanlığın ayrılmaz bir parçası olarak onun hem zihin dünyasında, hem de eylemlerinde daima var olagelmiştir.

İnsanlar üzerinde etkisini hissettiren din temelli hayatın sosyolojisini de iyi görmek gerekmektedir. Din sosyolojisine göre din, aslî ve fonksiyonel olarak ele alınmaktadır. Aslî ve fonksiyonel yönüne göre kutsal aşk, ilâhî aşk ile fert ve cemiyet hayatında icra edilen fonksiyondur. Dinin en temel fonksiyonların başında toplumlara zihniyet kazandırması, insan hayatına nizam vermesi ve yeni bir dünya kurma ideali gelmektedir.

Dinin özü ile ilgili hususları dışında hayatın bütün evrelerinde meselelere karşı hükümler verme ve problemlere karşı çözüm yolları üretmede zihnî ve fikrî bir muhtevası vardır. Din bu zihniyet sayesinde insanlara dünyayı kavramsal görüş imkânları sağlamaktadır. İnsanlar gündelik hayatlarında bu zihinsel bakışın etkisinde kalırlar.

Dinin toplumda birleştirici rolü

Dinin toplum yapısına yön verdiğinden, insanların üzerinde en önemli yansıması, toplumların kültürleri üzerinde kendisini göstermektedir. Bir toplumu din ile kültür ilişkisiyle anlamak da mümkündür. Bir kimsenin dindar olup olmadığını, hangi dine mensup olduğunu, nasıl bir inanca bağlı olduğunu kültür nüfusu sayesinde anlamak kabildir. Din sadece toplumu değil, devlet yönetimini de etkiler. Yaşayış bakımından her ne kadar sorunlar çıksa da din, çok çeşitli biçimlerde devleti hukuk, fiiliyat, şekil ve muhteva bakımından etkiler ve yönlendirir.

Dinin en önemli toplumsal fonksiyonlarından birisi de, toplumda birlik ve beraberliğin sağlamasıdır. Toplum içinde bazı durumların mânevî bakımdan kolektif olarak yapılması, bazılarının ise günah addedilerek yasaklanması, fertlerin tavırlarını toplumun değer yargılarına uygun olmasını sağlar. Ortaklaşa yapılan dinî ibadet ve törenler, toplumda grup ruhunu geliştirir, fertler arasındaki kaynaşmayı, yakınlaşmayı sağlar. Toplumdaki gerginlik, kavga ve kargaşa ortamı böylelikle dinî inanç ekseninde istikrara kavuşur ve devamı temin eder. Dinin bütün bu birleştirici yönlerine rağmen dinin değilse de insanların farklı dinî anlayış ve yaşayış durumları, ayrıştırıcılığa dönüşebilir ki bu göz ardı edilemez. Dinin toplumda büyük bir birleştirici güç olarak yorumlanması kültür ekseninde, taklit mânâsından ileri gidemediğinden, bir başka deyişle tetkik edilemediğinden, beraberinde çeşitli sorunları da getirmektedir. Toplum katmanlarında aynı dine inanan insanlar asgarî müştereklerle birlik olabiliyor ve toplumsal hayat sürüyor. Ancak azamî müşterekler de önemsenmeli, sorunlara çözümler bulunmalı, zihinsel karışıklıklara kuvvetli ve doğru fikirler geliştirilmelidir. Zaman içinde ortaya çıkan problemlere, yeni hâllere çâreler aranmalıdır. İslâm’ın meseleleri pek çoktur. İslâm’ın meselelerine çözümler getirildiği takdirde zihinlerdeki bulanıklıklar da giderilebilecektir.

Her devirde çeşitli nedenlerle ortaya çıkan farklılıklar, şartlara göre ihtilaflar olabilir. Bu farklılıklar ve ihtilaflar kültürel, siyâsî, dinî ve ekonomik konularda olabilir (olmaktadır da). Bunlardan dolayı bölünmek, kargaşa çıkarmak, toplum ve devlet yapısını bozmak tehlikesiyle karşı karşıya kalan karmaşık durumlar karşısında farklı kategorileri birleştirmek, kaynaştırmak ve bütünleştirmek önemli bir sorun oluşturur. Bu tür meseleleri gidermek, siyâsî ve toplumsal bir irade koymak için de toplumun iyi eğitilmesi, dinî öğretilerin sağlam olması zaruridir. Bu gibi durumlarda milliyet bağı, kültür ortamı, dil ve din birliği çok önemlidir. Bütün problemlerin kuşatıcılığında dinî anlayış, bir çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Her zaman olmasa da çoğu zaman dinin toplumu uzlaşmacı, bütünleştirici bir anlayışıyla birlik sağlanabilir.

Toplumun üzerindeki din, etkisini daha çok var olan inanç üzerinden kendini göstermektedir. Din ile toplum arasındaki ilişki, genel olarak karşılıklı etkilere dayanmaktadır. Bu etki ekseriyetle dinin toplum üzerindeki etkisi şeklinde tezahür etmektedir.

Günümüzde toplumun genç kesiminde farklılaşmalar görülmektedir. Bu farklılaşmayı teşvik eden etkenler geleneksel aile yapısını bozma yönünde zorlamaktadırlar. Geleneksel aile yapısından gittikçe uzaklaşılmaktadır. Geleneksel aile yapısı ise yeniliklerle beslenerek yozlaşma olmadan sürmelidir. Zira her yenilik zamana bağlı ve kabullenişle, uyum sağlanarak geleneğin bir parçası hükmündedir.

Dinin getirdiği zihniyet, toplum hayatının genelinde de etkili olur. Zaman sürekli yeniliklerle değişimleri getirir. Bu nedenle modern hayatın etkili olduğu günümüzde aile, eğitim, ekonomi ve toplumsal kurumlara karşı tavır geliştirilmelidir. Dinî inanç esaslarında yer alan ahlâkın temelleri toplumda sadece kültürel olarak yer almamalıdır. Dinî yaşayışa sadece kültür plânından bakmaksa problemleri azaltmaz. Dinin toplumsal ve ekonomik ahlâk ilkeleri, insanın toplumsal davranışı doğrudan veya dolaylı olarak etkiler. Toplumsal yapı üzerindeki bu etkiler azalmaya başladıkça, toplum hayatında başkalaşma ve değişmeler başlar. Değişim ve dönüşüm, inanç temel kaidelerinden sapmadan devam etmelidir.

Esas ve en önemli meselelerden birisi, dinî esasların toplumsal ve ekonomik hayattan arka plâna çekilerek dünyevî değerler hâline gelmesidir.

Kültür alanının dinin etkisinden uzaklaşarak dünyevileşmesiyle dinin kültür hayatındaki rolü değişir. İslâm dininin inanç ve ibadet boyutu birbirini tamamlar. İmansız amel ve amelsiz iman, tek başına bir anlam ifade etmez. Dinin bilgi boyutu sadece kültür plânında kaldığı sürece toplumun meseleleri daha da karmaşık hâle gelebilecektir.  Toplumun asgarî düzeyde dini bilmeleri, temel inanç ilkelerinin ve kutsal metinleri bilmeleri, inanmanın sadece bir boyutunu teşkil eder. Bilmek iyi ve güzel; ancak bütün mesele ilmiyle amel etmek, dinin kurallarına uymaktır. Dinî tecrübeden kaynağını alan her davranış ve her hareket, onun pratik ifadesi olarak görülür ve fertlere huzur verir.


Din ve toplum ilişkisi

Dinin medeniyetlere, şehirlere ve hayata mutlak ve çok önemli etkileri vardır. Kurulan büyük medeniyetler ve dolayısıyla toplumlar hep bir dinin etkisiyle ortaya çıkmışlardır. Toplumların yükseliş ve çöküşlerinde din, önemli faktörlerin başında gelmektedir. Din ve toplumu birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir.

Din ile toplum arasında önemli bir ilişki vardır. Muhakkak dinî inançlar toplumu etkilemektedirler. Ancak zamanla toplumun inanç ekseninden sapmalar, din ahkâmından uzaklaşmalar ve daha başka sebeplere bağlı olarak toplum da dini etkilemektedir. Aralarındaki etkileşimin boyutu sosyal hayata yansımaktadır. Din, gündelik yaşamın her ânında vardır. İnsanın yaşaması ve hayatına yön vermesinde dinin çok önemli ve öncelikli yeri vardır. Bu sebeple toplumların yükselişinde ve çöküşünde dinin rolü etkindir.

Din insanların tutum ve davranışlarını düzenleyen değerler manzumesinin gündelik hayatta belirleyicisidir. Hayatının yol göstericisidir. İnsan varlığının gereği kendisi, toplum hayatı ve geleceği ile ilgili müphem sorulara “Yaratan” kavramıyla cevap bulmaya çalışır. 

İnsan çâresiz, yardıma muhtaç ve yalnızdır. Yalnızlık duygusunu, yaşam alanındaki bütün meseleleri, problemleri çözmede, çevresi ile iletişim kurarak ve Allah’a inanarak, O’nun yolundan giderek çözmeye çalışır. İnsan hayatına din anlamlar kazandırır.

Eski çağlardan itibaren insanın inanmaya başlamasıyla din, insan ve toplum hayatında bir yaşama biçimi olmuştur. Din, hayatın nasıl yönlendirilmesi gerektiği konusunda benimsenen, kabul edilen ve yaşanmaya çalışılan en önemli ve büyük boyutlu mânevî güçler bütünüdür. Toplum, din ve dolayısıyla din gününün sahibi Allah’ın varlığıyla hayatını anlamlandırır. Kendisinin kurtuluşunun O’nda olduğuna inanır.

Dinin bir hakikati vardır. Dinsiz bir yaşamınsa bir hakikati olmadığından, insanlar dinsiz yaşayamazlar. Din, insanların bütün hücrelerine kadar girmiş olduğundan yaşamını da her hâliyle etkilemektedir. Bundan ötürü din, ilkeleri ve prensipleriyle insan hayatını düzenler. Din, toplumu yönlendirme ve onu kendi anlayışına göre değiştirme ve geliştirme gücüne sahiptir. Bu nedenle dinin kutsal kaynağı Kur’ân-ı Kerîm, dünya ihtiyarlarken bile hep genç kalmıştır. Din, toplumda yeni değerlerin kaynağı olmuştur.

Din, toplum değişmelerinde temel etken olarak sürekli işlevselliğini sürdürmüştür. Ancak dinî yaşamdan uzaklaşma, dünya üzerindeki dinî hayattan kopuk gelişme ve değişmelere ayak uyduramama, toplumu olumsuz etkilemektedir. Yeni buhranlara, karışıklıklara, kargaşalara, bir türlü bitmek bilmeyen cinayetlere, darplara, şiddet eğilimlerine ve sosyal ihtivalı hastalıklara sebebiyet vermiştir. Vermeye de devam etmektedir. İnsan böyle bir buhranda sevgisini, duygularını kendi hemcinsleri yerine başka yaratıklara, varlıklara adamış ve sevgiyi tam anlamıyla olmasa da farklı alanlarda aramıştır. Hayvanlara sevgi göstermek insanın yaşamının bir parçası olmasına rağmen, âdeta ilk defa hayvanlara aşırı bağlılıkla sahiplenmiş ve insanî değerlere ilgisiz kalmaya başlamıştır. İnsanî ilişkiler gevşemeye, toplum hayatı sıradanlaşma eğilimine girmeye başlamıştır. Hâlbuki din, toplumu her türlü zarar ve olumsuzluktan korur, olumsuz değişmelerde karşı etkendir.

Din, toplumda istikrarı sağlar

Din, toplum üzerinde daima yeni bir fikir ve hareketlilik kazandırmada önemli fonksiyonlara sahiptir. Allah tarafından insanlığa gönderilen peygamberler kendi toplumlarını değiştirip dönüştürmede doğru yolu göstermişler, uyarmışlar ve aydınlatmışlardır. Dinî kanaat önderleri de zaman kavramında değişiklere göre toplumu yeni ve çok farklı boyutlara taşıyabilirler. Dinin hükümlerini yerine getirmede ihlâsla, adâletle, her insanı bir tutarak, ayrıştırmadan bu görevi yapabilmelidirler. Dinin ve din kurallarının yerinde uygulanması, toplumların çöküşünü engeller ve yükselişlerine önemli bir etken olur.

Din sayesinde toplum normal bir gelişim, ilerleme kaydeder. Dinin kuvveti fertleri ortak bir hayatta birleştirir, toplum devamlılığını sağlar. Dinin çok güçlü olması toplum bütünlüğünü sağlar ve toplum da bir o kadar kuvvetli olur. Din, toplumda istikrar faktörüdür. Dinin birleştirici, bütünleştirici özelliği beraberliği ve toplumda huzur ve sükûnu sağlayıcı duruşu iyi değerlendirilmeli, hayata her hâliyle geçirilmeye çalışılmalıdır. Bu bakımdan yöneticilere büyük görevler düşüyor. Elindeki güçleri kendileri için veya çevrelerinde farkına varamadıkları azınlık bir zümre yerine toplum için kullanmaları gerekiyor. İktidar güçlerinin imtiyazlı şekilde veya toplum nezdinde değer görmeden uygulanması/kullanılması, geçmiş dönemlerde de olumsuzlukları beraberinde getirmiştir. 

Modernizm yeni bir yaşam ve dünya anlayışı sunar. Toplumların geleneksel yapısını, kültürünü etkiler, değişim ve dönüşüme neden olur. Toplumların yapısında modernleşme ile birlikte hızlı bir toplumsal değişme süreci yaşanması kaçınılmazdır. Dinin, yaşanan toplumsal değişmelerin etkisi altında kalabilir. Bu değişim sürecinde, yerinde tedbir ve uygulamalar olmadığı takdirde, dinî yaşamın olumsuz etkileri olur. Geleneksel din anlayışının gerilemesi, dinin kurumsal niteliğinin zayıflaması, dinî yaşayış algısının/anlayışının kişiden kişiye değişmesi, ortaya çıkması, dinin ibadet boyutunun geri plâna itilmesi de toplumu kendinden ve dinî anlayıştan uzaklaştırır. Kendi kendine yabancılaşmalar da kaçınılmaz olur.

Din bilim adamlarının ve sosyal bilimcilerin din ve toplum incelemelerinde bulunmaları sağlanmalıdır. Dinin kendi kıstaslarına bağlı kalınarak yaşandığı gibi anlaşılması ve sürekliliği de sosyal hayat için önemlidir. Böyle bir yaklaşım, toplumsal problemlerin de sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır.