Dinî inanç ve dinî yaklaşımlar üzerine

Batılılaşma, modernleşme, dünyevîleşme çabası dinî hayat tipolojisini değiştirmekte ve yeni dönüşümlere kapı aralamaktadır. Buna bağlı olarak inanç ve bilgi kollarında yarattığı sarsıntı ve söz konusu oluşumların ürettiği din algısı, dindarlığı yeni değişkenler ve yeni belirleyiciler ekseninde farklılaştırmıştır.

İNSAN için din, bir zarurettir. Hazreti Muhammed’e (sav) göre din, nasihattir. Konunun uzmanlarına göre ise, farklı anlamlar taşımakla birlikte, basit bir ifadeyle “yol, inanç, âdet, bağ, kulluk” olarak da belirtilebilir.

Din, sözlük anlamına göre, “insanların yaratıcı olarak kabul ettikleri üstün güce olan imanlarını, ona yapacakları ibadetlerin bütününü ve bu imana göre davranışların nasıl olması gerektiğini düzenleyen inanış yolu” olarak tarif edilir. 

Allah katında din

Din, bir tür boyun eğme ve itaattir. Kur’ân’da “Din gününün Sahibi” denildiğine göre, din günü, “hüküm günü” demektir. Yani her kul, yukarıdaki ifadeye göre gittiği yolun, sahip olduğu inancın, yaptığı yapmadığı, yapamadığı kulluğun hesabını din gününde din gününün sahibi olan Allah’a verecektir.

İslâm âlimlerinin dinler tasnifi Kur’ân’a dayanır. “Allah katında din”, “dosdoğru din”, “Hak Din” tabirleriyle diğer dinlerden de bahsedildiği, İslâm dışındaki inanç sistemlerine de din denildiği görülür. Buna göre kaynağının İlâhî olması ve orijinalitesini koruması sebebiyle İslâm, Hak Din’dir. Diğer dinlerden İlâhî vahye dayanmayanlara “bâtıl dinler”, İlâhî vahye dayanmakla beraber aslî şeklini koruyamamış olanlara da (Hıristiyanlık ve Yahudilik) “muharref dinler” denilmiştir. (İslâm Ansiklopedisi)

Ayrıca vahye dayanan dinlere (İlâhî dinler) “semavî dinler” de denilmektedir.

Din, çok farklı açılardan ve anlayışlardan olmak üzere farklı şekilde de adlandırılabilir: İlkel dinler, millî dinler (geleneksel yapıdaki dinler), dünya dinleri… Hıristiyanlık da, Budizm de, İslâmiyet de bir dünya dinidir. Dini çok farklı ve kapsamlı olarak elbette ifade ve tahlil etmeyeceğiz. Bizi alâkadar eden husus, Hak Din olan İslâm dinidir ve İslâm’a göre anlayış, kavrayış ve yaşayışlardır.

Din, boyun eğmektir. Zira “Allah katında din, İslâm’dır”. Kul, Hak Din olarak İslâm’a iman edecek ve icaplarına göre hareket edecektir. Bu hâl İslâm dini ve diğer dinler ayrımını da belirtir. Her kulun nasıl bir dine inanacağını da belirler.

Dinin kul tarafından işlerlik kazanması, inancı ve bu inanca göre yaşamayı gerektirir. İnanç ise kişilerin bireysel ve toplumsal hayatlarında etkindir. Fertlerin kendi dünyalarındaki, sosyal yaşantılarındaki dengeyi kurmada önemli işleve sahiptir. Kalp ve akılla birleşen inanç/iman durumu kişinin bilse de, bilmese de kendine göre doğru kabul edip kendine verilene itaat ettiği şeye boyun eğmesi, kişinin inancıyla doğrudan ilgilidir.

“Allah katında din ve yaratıkların katında din, peygamberlerine indirdiği dindir. Bu din, şeriatların formlarında ortaya çıkış aşamalarında birliğini yitirmez.” (Cemâlnur Sargut)

Kul ve toplum açısından inanca bakıldığında ise, din, Allah tarafından gönderilmemiş, halk tarafından âdet edinilmiş kanunlardır.

Dinin esası: İman ve inanç

İnanmak, bir şeyi doğru, gerçek olarak kabul etmektir. İkinci anlamıysa, bir kimseyi doğru sözlü olarak bilmek, bir kimseye güvenmektir. Hazreti Mevlâna’ya göre inanmak, “ayırt etmektir”.

Dinin esası imandır. İman ise Allah’ı sevmektir. Gayesi ahlâk güzelliğidir Allah’ı ve halkı sevmenin. Dinin bir ahlâkı vardır, o da hayâ ve edeptir. Kur’ân’daki bazı ayetlerde imanın “hidayet” (doğru yolu bulma) kelimesiyle kullanıldığı da görülür. Ancak iman, kalpte gerçekleşen ve akla dayanan rıza ve kabulü içeren bir anlamdadır. Gündelik hayatta fertler İslâm ve iman şartlarını kabul edip bu şartların yani farz ve sünnetlerin esaslarına göre yaşarlar. Kişinin gündelik yaşamındaki inanç, daha çok, kişinin davranışlarındaki istikrarlı ve güvenilir olduğundan emin olmaya bakar. Sosyal açıdan bakıldığında inanç, kişilerin toplum hayatında nasıl tavır alacaklarının ve davranacaklarının işlevsel boyutudur. Bu yönüyle inanç, insan ilişkilerinde temel belirleyici olma açısından önemli bir etki alanına sahiptir. Peki, fertler din olgusuna inansalar da bu, pratikte nasıl bir hayata tekabül ediyor?

Nasıl bir din anlayışı?

Allah katında bir din anlayışına iman etmekle birlikte halk katında bir din anlayışının örtüşmediği de görülmektedir.

İnanmak konusunda esas mesele, her ne kadar fertlerde sağlam bir bilgi temeli olsa da, imanı salt bilgiye indirgemek ve imanın doğru bir inanç olacağını söylemek doğru değildir. İman, belli bir sonucun iradî olarak ısrarla kabul edilmesi anlamına gelir. Fertlerdeki dinî inanç altyapısına bakıldığında, insanlar inanmaya yatkın, yakın ve elverişlidirler. Dinî inanç kabulünde toplum arasındaki güven, tutum ve davranışlarda inancın yansımaları görülür.

Fertlerde dinin izahlarını anlama ihtiyacı olmasına rağmen toplum hayatındaki değişimler, özentiler, esinlenmeler dinî hayatı olumsuz etkilemektedir. Hâlbuki yaşanan dinî tecrübeler fertlere mutlulukları yaşatır. Fertlerin yaşamında iman tecrübesinin güçlü bir yeri vardır. Kişinin dünya hayatını dinî açıdan zaman zaman sorgulama ve şüphe evreleri geçirdiği de bir gerçektir. Buna göre değişimler de kaçınılmaz olur.

Fertlerin davranışları iyi ve kötü ameller olarak ikiye ayrılır. Dinî düşünce ve inanca göre iyi ameller; ibadetler ve dinin yapılmasını emir ve tavsiye ettiği, iyi, doğru, faydalı ve sevap kazanmaya vesile olan işlerlerdir. Kötü ameller ise, yapılması dince yasaklanan ve hoş karşılanmayan kötü, yanlış, zararlı ve günaha yol açan amellerdir. “Kim salih amel işlerse kendi lehinedir; kim de kötülük işlerse kendi aleyhinedir.” (Kur’ân-ı Kerim, 41/46)

Dinî inanç ve dinî davranış yaşantısı süreci arasındaki uyum ve uyumsuzluk söz konusu daima olmaktadır. İnsanın varoluşundan kaynaklanan temel ihtiyaç ve yaşantıları ile dinî davranış yaşantısındaki çarpıklık, teorinin iyi anlaşılamaması ve pratikte de iyi uygulanamamasıdır. İhtiyaçlarının giderilmesinde davranışlarını organize ederken dinî hayata bağlanır insan. İnsan çatışmalı bir varlıktır. Ancak çoğu zaman kendi içinde çatışmalardan da kurtulamaz. Fertlerin bu çatışmalarında, yukarıda değinmeye çalıştığımız gibi halk katında bir din anlayışı yatar. Bu anlayışta fertlerin dinî inançları ve dinî pratikleri, sosyal ve politik tutumları etkilidir.

Din hayatının gerekliliğine inanan fertlerin bir bölümü veya daha fazlasının bu inanca uygun davranmadıkları görülmektedir. Bunun sebebi çoktur. Fert dinî bir hayata geçiş öncesi dinî bilgi sahibi olmalıdır. İslâm dini tam mânâsıyla anlaşılmadığından, uygulamalarda eksiklik ve yanlışlıklar oluyor. Müslümanlara, dolayısıyla İslâm ülkelerine musallat olan musibetlerde İslâm bilincinin tam olarak yerleşememesi gerçeği yatar.

Dinî bilgilerin yarım, yalan-yanlış bilinmesi, pratikteki uygulamalar ve tutumlarda da kendini gösterir. Yüzde 90’nın üzerinde İslâm inancı taşıyan bir ülkede insanlar nasıl olur da harama, günaha, men edilen şeylere tevessül ederler?

Eksik bilgilere sahip olmak, tam bildiğini, hatta en iyi bildiğini sanmak, çok vahim bir yanılgıdır. Fertler, dinî inanç ve dinî davranış ilişkilerindeki uyumsuzlukları sebebiyle inançlarına ters düşen davranışlarda bulunabilmektedirler.

Fertlere dinî bilgiler öğretilirken eksik olan bazı şeyler olduğu muhakkaktır. İnsanın dinî yaşantısı için salt bir ibadet de yeterli değildir. Doğru düşünme, olayları muhakeme edebilme, analizler yapabilme yeteneği, tetkik ve tahkik anlayışı, önyargısız bakabilme yetisi de mutlak gereklidir.

İnsan çelişkileri sürecinde çeşitli savunma mekanizmaları devreye girer. Bunların başında aklîleştirme yoluyla kendi mevcut davranışlarını ideal dinî davranışların yerine koymaya çalışır. Vahim hata budur! Fertlerin kendi bütünlüğünün var oluşunun ifadesi ile kişilik ve benliğin temel bir unsuru olan özgüven duygusunu yok edebilir.

Fertlerin ve toplumsal bunalımların sürekliliği, insan kavrayışını aşan bir gizem ve de anlamsızlık duygusu oluşturabilir. Bu duygu başta olmak üzere bütün olumsuzluklara bu açıdan bakıldığında, din, toplum yaşamındaki düzensizlik ve çatışma eğilimlerine bir düzen getirme çabasıyla ilişkilendirilebilir. Fertlerin dinî hayata yanlış yerden bakmaları ise bu gerçekliği tersyüz edebilir.

İslâm, kendi sistematiği içinde temel problemleri aşmada fertleri olgunlaştırmayı amaçlar. Ancak modernliğin etkilediği inançlar, kimlik ve tasavvurlar, din algısını da değiştirmektedir.

Fert her açıdan kendini geliştirebilmelidir. Kişilik sorunları, şahsî ve politik çıkarlar fertlerin İslâmî hayat idealini yerle bir etmektedir. Siyâsî bir çıkarım için de olsa yalan söylemek, iftira atmak, kişiye zarar verir. Şahsiyeti zedeler. Güveni bozar, inanılırlık kaybolur.

Batılılaşma, modernleşme, dünyevîleşme çabası dinî hayat tipolojisini değiştirmekte ve yeni dönüşümlere kapı aralamaktadır. Buna bağlı olarak inanç ve bilgi kollarında yarattığı sarsıntı ve söz konusu oluşumların ürettiği din algısı, dindarlığı yeni değişkenler ve yeni belirleyiciler ekseninde farklılaştırmıştır.

Howard Reed, 1950’lerde, “Müslümanların bu yeni dindarlığı nereye gidecek?” sorusunu sormuş. Bu belirsizliğin bugün ortadan kalkmış olabileceğini düşünmek isteriz…