Dinbaz bir çete olarak FETÖ

Dinî iddialarla ortaya çıkan cemaatlerin devletleşmeye çalışmaları, aslında kendilerini inkâr anlamına gelmektedir. Devletleşmeye çalışan bir cemaat, artık cemaat olma niteliğini kaybetmekte, iktidar peşinde koşan mafyatik bir çeteye dönüşmektedir. Dinbazlığın cemaati yoktur, çetesi vardır. Dindarlığın ise çetesi yoktur, cemaati vardır. FETÖ dinbazlığının yarattığı yıkıcı tecrübeden dersler çıkararak devletin devlet, cemaatin cemaat olması gerektiği konusunda olgun bir yolun benimsenmesi gerekmektedir.

ÜLKEMİZ tarihinde FETÖ, sosyal, siyasal, tarihsel, ekonomik, bürokratik ve kültürel açılardan büyük kırılma ve sarsıntılara yol açmış bir olguyu temsil etmektedir.

Altmışlı yıllardan itibaren komünizme, ateizme ve materyalizme karşı “toplumun imanını savunma” adı altında toplumda örgütlenen ve kadrolaşan FETÖ, 15 Temmuz darbe girişimine kadar hayâl edilmeyecek bir güce ulaşmıştır. Ülkenin her açıdan gündemini belirleme ve kendisini her konuda karar verme gücüne sahip muktedir bir konumda vehmeden FETÖ odakları, kendilerinden habersiz ülkede ve devlette hiçbir şeyin yapılmayacağı kanaatine sahiptiler.

FETÖ odaklarının ülke içinde ve dışında kurdukları karmaşık ağlar, bir sosyal dinî cemaatten ziyâde, askerî, siyâsî, istihbarî ve ekonomik mafya çetesi niteliği taşımaktaydı. Dini iktidar olmak için kullanan FETÖ, dinbaz bir mafya örgütlenmesi olarak büyük bir güç zehirlenmesi yaşıyor ve darbe yaparak ülke yönetimine el koyacak kadar kendini güçlü vehmediyordu. Devletten yıllarca her istediğini alan, toplumun ve devletin bütün kılcal damarlarına yerleşen FETÖ, hizmeti değil, hâkimiyeti hedeflediğini böylece ortaya koymuştur.

FETÖ örneğinde ortaya çıkan dinbaz çete olgusu, dinî söylemlerle toplumda varolan grup ve yapıların yeniden değerlendirilmesine yol açmıştır. Kullandıkları dinî söylemlerden dolayı kendilerine “cemaat” ve “tarikat” denilen yapılar, artık sosyal ve sivil olgular olarak görülmemektedir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra devlet, cemaat ve tarikat olduğu iddia eden yapılara güvenlik merkezli bir yaklaşımla bakmaktadır. Tarikat ve cemaat olduğunu iddia eden yapıların birer güvenlik sorunu hâline gelmesi ise yeni bir durumdur.

15 Temmuz faciasını yaşayan ülkemizde “FETÖ” denilen ağın ortaya koyduğu dinbaz mafyatik çete modelinin iyi anlaşılması ve bunun hiçbir şekilde taklit edilmemesi hayatî bir gerekliliktir. FETÖ’nün “dinbaz çete” olarak ifade ettiğimiz pratiği taklit edildiği sürece, tarikat ve cemaat olduğunu iddia eden yapılar birer güvenlik sorunu olmaya devam edecek ve patolojik olgular olarak sosyal, siyasal, kültürel, eğitsel, dinî ve düşünsel hayatımızda her tarafımızı kuşatan zehirleyici ve yok edici sorunlar olarak var olacaklardır.

FETÖ dâhil, değişik dinî söylemleri kullanan odaklar ve yapılar, kendilerinin özel bir ilâhî görev ve misyonlarının olduğunu vehmetmektedirler. Mehdilik, bütün dinbaz yapıların değişmez karakteristiğidir. İslâm’da ve Kur’ân’da hiçbir yeri olmayan Mehdilik yanılsamasının dinbazlığın değişmez karakteristiği olması ise dikkat çekicidir. Mehdilik, hâkimiyet ve iktidar arzusunun teolojik ve kutsallaştırılmış ifadesidir. Yeryüzünde hiçbir yapı veya kişiye Mehdi, gavs, kutb, müceddit, sâlih zât, şeyh veya seyyid gibi unvanlar altında hâkimiyet imtiyazı ve görevi verilmemiştir.

İtaat ama kime?

FETÖ çetesi tecrübesi, kurtarıcı ve egemen fırka, lider ve doktrin gibi sapkınlıklardan dinî, sosyal, düşünsel ve eğitsel hayatımızın arındırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Dindarlık kişinin insan olarak olgunlaşmasını gerektirirken, dinbazlık ise bir grubun diğer insanlara hükmetmesine dayanmaktadır.

FETÖ dâhil, kendisine tarikat, cemaat veya mezhep adını veren yapıları şu temel soru üzerinden bakmak ve değerlendirmek lâzımdır: Dini grup, tarikat veya cemaat olarak bilinen yapılar, kişilerden tek bir konuda kendilerini kabul etmelerini istemekle yetinmemektedirler. Din adına değişik iddiaları öne süren bütün oluşumlar, kişilerden bütün varlıklarıyla kendilerine mutlak şekilde teslim olmalarını istemektedirler. Dinbaz gruplar, kendilerini Tanrı yerine koyarak insanlardan kendilerine mutlak bir şekilde teslim olmalarını ve itaat etmelerini talep ederler. Dinbazlık, kişilerin yüzde yüz itaatini sağladığı takdirde, söylediği ve yaptığı her şeyin meşru, haklı ve kutsal olacağını vehmetmektedir.

Bir yapının belirli bazı konularda kişilere ve topluma yol göstermek istemesi ile insanların her konuda kendisine mutlak teslimiyet göstermesini dayatmak arasında büyük fark vardır. İnsanlardan mutlak teslimiyet, bağımlılık ve sadâkat talep eden her türlü yapı, dinî değil, dinbaz bir ağdır.

FETÖ yapısının en belirgin özelliği, insanlardan kendisine mutlak şekilde teslim olmasını istemesiydi. Hiçbir grup veya yapının din adına insanlardan mutlak teslimiyeti talep etme hak ve imtiyazı yoktur. İslâm, insanın sadece Allah’a kul olmasını, bütün beşerî kurgulara olan bağımlılıklarından ve zincirlerinden özgürleşmesini esas almaktadır. Sosyal yapı olan cemaat, grup ve tarikatların itaat ve teslimiyet saplantısından vazgeçip insanlarla özgürlük, farklılık ve sorgulama temelinde olgun ve sağlıklı bir ilişki geliştirmenin yollarını bulmaları gerekmektedir. İnsanların kendilerine mutlak bir şekilde teslim olmalarını dayatan yapılar, İslâm’ı, Allah’ı ve insanı birlikte inkâr etmekte ve ortadan kaldırmaktadırlar.

FETÖ’de somutlaşan dinbazlığın en belirgin karakteristiği, insanların iradesini ortadan kaldırması ve aklı işlevsiz bırakmasıdır. Din adına sosyal, siyasal ve iktisadî nüfûz alanlarını genişletmeye çalışan grup ve yapılar, en üstün kişinin “iradesiz ve akılsız olan kişi” olduğu safsatasını dinin olmazsa olmazı olarak sunmaktadırlar. İslâm, insanı irade, özgürlük ve akıl sahibi varlık olarak tanımaktadır. Aklı, iradesi ve özgürlüğü olmayanın ahlâkının, dininin, mâneviyatının olması mümkün değildir.

FETÖ dinbazlığının aklı ve iradeyi ortadan kaldıran sapkın hezeyanlarının ürettiği insansızlaşma tehlikesinin sonuçlarına rağmen, cemaat, grup, mezhep ve tarikatların bireyin iradesini, özgürlüğünü ve aklının önemini kavramadıkları görülmektedir. FETÖ dinbazlığıyla mücadele için bireye, akla, iradeye ve özgürlüğe maksimum düzeyde alan açılmasına ihtiyaç vardır.

Dinbazlık; kapalı, dogmatik, dar ve sığ söylemlerle din adına insanı ve toplumu kendisine mahkûm etmenin adıdır. Yıllarca kapalı, takiyyeci, dar ve gizli bir örgüt gibi çalışan FETÖ, kendisinin hep kayıt dışı olmasını sağlamıştır. Kayıt dışı din, kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı siyaset, toplumun sosyal, siyasal, hukukî, dinî, ahlâkî, kültürel, mânevî ve insanî ilişkilerini çürüten üç büyük felâkettir. Coğrafyamızın çok ciddî bir kayıt dışı din sorunu bulunmaktadır.

Dindarlıksa şeffaf, açık, herkesin önünde yaşanan, Allah’a kul olmanın ötesinde hiçbir amaç taşımayan ahlâkî ve mânevî bir tecrübedir. FETÖ’nün karanlıkta kalarak kapalı kapılar ardında kirli kumpaslar çevirmesinin yıkıcı sonuçları ortada olmasına rağmen, şimdiye kadar kendisini şeffaflaştıran, sivilleştiren ve sosyalleştiren bir dinî yapı ortaya çıkmış değildir. Dinî nitelik taşıdığını iddia eden grup, cemaat ve tarikatların kayıt dışı kalmakta ısrar edişleri, dinî, mânevî ve sosyal hayatın kapalı kapılar ardında kirli, karanlık ve korsan oluşumlar tarafından kontrol edilmesine, yönlendirilmesine ve saptırılmasına yol açmaktadır.

Yine dinbazlık; devlete, dine ve insana hükmetme ve onları kendi amaçları için araç olarak kullanma sapkınlığıdır. FETÖ de hizmet etmeyi değil, yönetmeyi hedefleyen bir dinbazlık hareketidir. Devlete, insana ve İslâm’a hükmetmek için FETÖ, devletin bütün kurumlarını ve toplumsal hayatın bütün alanlarını kontrol altına almaya çalışmıştır. FETÖ’nün hükmetme ve güç alanları oluşturma stratejisini olduğu gibi takip ve taklit eden pek çok tarikat, mezhep, grup, cemaat, vakıf ve dernek, devletin bütün kurumlarında hızla örgütlenmeye ve nüfûzunu genişletmeye devam etmektedir.

Dinî iddialarla ortaya çıkan cemaatlerin devletleşmeye çalışmaları, aslında kendilerini inkâr anlamına gelmektedir. Devletleşmeye çalışan bir cemaat, artık cemaat olma niteliğini kaybetmekte, iktidar peşinde koşan mafyatik bir çeteye dönüşmektedir. Dinbazlığın cemaati yoktur, çetesi vardır. Dindarlığın ise çetesi yoktur, cemaati vardır. FETÖ dinbazlığının yarattığı yıkıcı tecrübeden dersler çıkararak devletin devlet, cemaatin cemaat olması gerektiği konusunda olgun bir yolun benimsenmesi gerekmektedir.

Devletin cemaatleşmemesi gerektiği gibi, cemaatin de devletleşmemesi lâzımdır. Cemaatin devletleşmesi ve devletin cemaatleşmesi durumu, bizi millet, devlet ve ümmet olmaktan çıkarmaktadır. Sahici anlamda devlet, millet ve ümmet olabilmek için devlet ve cemaat yapılarının birbirinden ayrılması, devlet ve cemaatlerin birbirlerinin sınırlarını bilmesi ve öğrenmesi gerekmektedir.