Din ve dua eğitimine dair

Din ve dua eğitiminin gerekliliği her yaşta kendini göstermektedir. Dönemsel farklılıklara göre şekillendirilmesi gereken bu süreç, çok yönlü olarak hayatı etkisi altına alır. Yapılması gereken, bireyin gelişim sürecini yakından takip edip tanımak ve nabza göre şerbet vermeyi becerebilmektir.

İNSAN, var olduğu andan itibaren inanma ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyaç, onu dine ve duaya yönlendirmiştir. Din ve dua gerçeği insanlık tarihiyle yaşıttır.

Hak veya bâtıl, hangi dine mensup olursa olsun, her insanda tanrı inancı vardır. Aciz bir varlık olan insan tanrıdan korkar, ona sığınır, yardım diler ve ona itaat eder. Tanrı ile iletişiminde en önemli aracısı duadır. Sıkıntılı bir duruma veya dara düştüğünde kurtuluşu bir yakarış olan duada görür. Böylece hem fânî dünyada olumsuzluklardan kurtulur, hem de yaratıcısına tam bir teslimiyetle ahiret hayatının huzuruna erişir.

Dua onarır, iyileştirir, yeniler ve şifa verir. Bunca ehemmiyeti olan duanın rastgele yapıldığını düşünmek elbette hata olur. Kendine has kural ve kaideleri, bir dua adâbı vardır. Küçük yaşlardan itibaren bu kural ve kaideler ile dua adâbı öğrenilmeli, bilinçli bir şekilde öğretilmelidir. Onun nerede, ne zaman, ne şekilde yapılacağını bilmek, kişiyi karşılaşacağı sıkıntılardan muhafaza eder. Aksi takdirde bilinçli olarak dua etme gereksinimini gideremeyen insan, kendini yetersiz hisseder. Yaptığı duadan mutmain olamaz. Bu da kişiyi olmayacak yollara götürür. Hatta o kadar vahim bir tablo ortaya çıkar ki duayı gelir kapısı olarak gören şarlatanların tuzağından kurtulamaz. Bu nedenle doğru bir din eğitimi elzemdir.

Dua önemli bir gereksinimdir. Çünkü insana yol gösterir, kılavuzluk eder. Olumsuz duygu ve durumlarla başa çıkabilmesini sağlar. Kişi, dua aracılığıyla Rabbine yönelir, O’na sığınır, O’nun rızasını kazanmaya çalışır. Bir nevi dua vasıtasıyla doğrudan doğruya Rabbinin terbiyesine nail olur. Bu terbiye neticesinde kendisini bulup tümlüğe erişen insan, Allah’a yakınlaşır. Allah’a yakınlaşmak, ona gerçeklerin kapılarını sonuna kadar aralar.

“Dua” kavramının birçok tanımı yapılmıştır. Bir yardım çağrısı olarak tanımlayan da vardır, yakarış ve sığınma olarak gören de. İçinde daveti de barındırır, sevk etmeyi de. Sınırlı ve sonlu bir varlık olan insanın sınırsız ve sonsuz kudret karşısında acizliğini kabul edip yardım dilemesidir kimi zaman. Özel ve güzel bir iletişim biçimidir. Yaratan ile yaratılanın hasbihâlidir. Allah ile kul arasındaki ilişkinin özüdür, közüdür. Fânî ister, yakarır, sığınır; Halik merhamet eder, bağışlar, korur. Fikren ve hissen iki yönlü bir iletişim vücut bulur.

Kulun dua aracılığıyla Allah’tan istekte bulunmasının altında yatan önemli mânâlar vardır. Kişi, şükrünü ve fikrini içten bir şekilde ifade ederken Rabbinin yüceliği karşısında aczini de kabullenmiş olur. Saygı çerçevesi içerisinde Allah’ın lütuf ve yardımlarını talep eder. Samimî bir inancın, saf niyetin göstergesidir.

Duanın ne olduğu kadar ne olmadığını kavramak da önemlidir. Dua, çaba göstermemek değildir. Kolay yoldan köşeyi dönmek hiç değil! Burada “tevekkül” kavramının mahiyetini incelemekte fayda vardır. Tevekkül, her türlü tedbiri alıp çabayı gösterdikten sonra işin sonucunu Allah’a bırakmaktır. Zira Yaradan, gayreti ve azmi görürse isteyene istediğini en güzel şekilde verir.

Dua ve ibadet kavramları hemen hemen bütün din ve inançlarda vardır. Mahiyeti ve şekli farklılıklar gösterse de ona sık sık başvurulur ve psikolojik etkisi olduğuna inanılır. Nefes almak kadar elzem ve gereklidir. Çünkü dua ortadan kalktığı zaman din de, dindarlık da çekip gider. Kişi bunları kaybettiğinde, kendisini insan yapan ve diğer canlılardan ayıran birçok vasfını da kaybeder. Ümit yerini ümitsizliğe, ahlâk ahlâksızlığa, pozitif negatife bırakır. Samimiyet ve iyi niyet tası tarağı toplar. İnsan, tam anlamıyla ne özünü tanıyabilir, ne de Allah’ı.

Kişiyi duaya yönlendiren birçok sebep vardır. Kul, sonsuz güç ve kudret sahibi Allah’a şükrünü ifade eder dua vasıtasıyla. Saygısını, hayranlığını, şaşkınlığını ve korkusunu dile getirir. Tövbe edip bağışlanma diler. Olumsuzluklardan uzaklaşır, isteklerine yaklaşır. Şefaat talebinde bulunur. Bu sebepler ışığında eda edilen duanın kendine has birtakım özellikleri de vardır. Öncelikle dua, önemli bir ibadettir. Çünkü kişiyi Allah’a yakınlaştırır ve şükrünü dile getirmesini sağlar. Sevgi ve bağlılık göstergesidir. Ayrıca merhamet ve şefkat vesilesidir. Bireye acziyetini gösterip onu sonsuz ve yüce bir güce bağlar. Tevazu ve alçakgönüllülüğün anahtarıdır. Fânîliğin kabul edilmesinde ve ebedî Allah tasavvurunun oluşturulmasında bir aracıdır. Kişiye tevekkülü öğretip tembellikten alıkoyar. Dua, evrensel bir gerçekliktir. Duanın sabit, değişmez bir biçimi ve içeriği yoktur. Birey, istediği yer ve zamanda her husus ile ilgili istediği şekilde dua edebilir.

İnsan doğar, büyür, gelişir ve ölür. Bu süreçte fiziksel birtakım gelişme ve değişmelere uğradığı gibi ruhsal ve psikolojik olarak da farklılaşır. Farklılaşma, beraberinde dinî duyguya olan ihtiyacı da getirir. Manevî gelişimi açısından bu duygu elzemdir. Bireyin yanı sıra toplumun da istenilen düzeye gelmesinde dinin ve doğru din eğitiminin gerekliliği yadsınamaz bir gerçektir. Hem birey, hem de toplum maddî ve manevî açılardan ele alınıp incelenmelidir. Ortaya konulacak din eğitiminde duanın gerekliliği ve önemi özel olarak işlenmelidir. Çünkü duada sığınma ve yardım dileme vardır. Bu iki olgu, kişinin motivasyonunu artırıp ümitsizliğe düşmesini önler. İnancını tazeleyip nefsini terbiye eder. Başka bir açıdan bakarsak, duanın Allah’ın istediği kul mertebesine çıkmada önemli ve ciddî bir basamak olduğunu da görebiliriz.

Duada Allah’ın rızası gözetilmelidir. Bu rıza dairesi içerisinde kavlî veya fiilî olarak dua edilmelidir. Ayrıca dua, bir yükseliş ve yüceliğin ifadesidir. Çünkü dua edebilme seviyesine erişmiş bir insan, güçlü bir Allah inancına da sahip olmuştur. Bu inanç içerisinde şüpheye düşmeden inanma ve bilme olguları yer alır.

Her insan dua etmeyi beceremez. Belki dener fakat yoldaki tuzaklara takılıp düşer. Tuzaklardan kurtulmanın yolu ise aklın yanında duyguları ve hisleri de duaya yoldaş tayin etmektir. Zira tek başına akıl ya da tek başına hisler, kişiyi bir adım öteye götüremez. Aklın ve hislerin kaynaştırılmasıyla vücut bulan dua ise kulun Allah ile olan ilişki ve iletişimini güçlendirir, kulun bilinç düzeyini yükseltir, idrak kapasitesini arttırır, onu rahatlatıp yatıştırır. Bu nedenledir ki dua herkese öğretilmeli ve bir alışkanlık hâline getirilmesi sağlanmalıdır.

İnsan hem bu dünyada, hem de ahirette saadeti arar. Bu saadete erişmek ise doğru bir din eğitimi ile mümkündür. Doğru bir din eğitimi, aynı zamanda doğru bir dua eğitimidir. Çünkü din eğitiminin de, dua eğitiminin de amacı ortaktır. Bu nedenle çocukluğun en erken dönemlerinden itibaren din ve dua olgularının öğretimine başlanmalı, öğrenilenlerin fiiliyata aktarılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde aciz bir varlık olan insan, yönünü bulamaz. Esen her rüzgâr onu önüne katıp sürükler. Gittiği, gitmek zorunda kaldığı zaman ve mekân, ona istemediği sürprizler hazırlamış olabilir.

Din ve dua eğitiminin gerekliliği her yaşta kendini göstermektedir. Dönemsel farklılıklara göre şekillendirilmesi gereken bu süreç, çok yönlü olarak hayatı etkisi altına alır. Yapılması gereken, bireyin gelişim sürecini yakından takip edip tanımak ve nabza göre şerbet vermeyi becerebilmektir. Çünkü bir çocukla bir ergenin, bir ergenle bir yetişkinin, bir yetişkinle bir yaşlının istek ve ihtiyaçları asla aynı olamaz.