
ANADOLU, Türk yurdu… Tarihî geçmişine sayısız zafer sığdıran,
devlet geleneği olan imparatorlukların otağı… Gücü sınır dışına taşan
kahramanlıkların işlendiği diyar… Yenilmez armada güreşçilerin yetiştiği yemyeşil
çayırlara sahip ülke… Almanın değil vermenin revaçta olduğu fedakârlık ve diğerkâmlığın
fazlaca yaşandığı, cömertlerin ve mertlerin nefes alıp verdiği son sancak…
Listeyi uzatmak mümkün ki bundan keyif de alabilirim (aldığınız
gibi). Ancak bahsini ettiğimiz ve bize özgü tavır ve davranışların
sergilendiği, yazarken, anlatırken, okurken ve dinlerken keyif aldığımız, gurur
duyduğumuz topraklarda bugünlerde işler tersine gitmeye başladı -ki bundan biz
de üzüntü duymaya başladık-.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgal harekâtı 15’inci gününe
girerken, gözümüz kulağımız, hatta kalbimiz bölgedeyken ve tansiyonun bir an
önce düşürülmesini gözlerken, sanki savaşın eşiğinde onlar değil de bizzat bizmişiz
gibi bir psikolojik travma gösterenlere rastlamak, bir Türk’ü ancak “incitir”.
İncitti de.
İki ülkenin Dışişleri Bakanları, Türkiye’nin garantörlüğü
ve arabuluculuğuyla Antalya’da barışı kovalayadursun, biz yeniden konumuza
dönelim…
Karaborsaya düşen ayçiçeği yağı
Geçen hafta Cuma namazını müteakip evimizin dibindeki
süpermarkete girip ekmek almıştım. Ertesi gün aylık alışverişimizi yapacaktım.
Fiyatlara genel olarak baktım ve kıyaslamak üzere notlar aldım. Otuzu aşkın
temel gıda ürüne ait fiyatı not ettim. Sıvı yağ 130 Türk lirasıydı.
Ertesi gün daha ekonomik olduğu için uzağımdaki bir
süpermarketi tercih ettik. Kıyaslama doğrultusunda alışverişe başladık. Sıvı
yağın 139 TL olduğunu görünce, yakınımızdaki marketten alırız diye vazgeçtik…
Ertesi gün sosyal medyada yağ fiyatlarına Pazartesi’den
itibaren yüksek oranda zam geleceğine dair paylaşımlar gördüm. Çok geçmeden,
2-3 saat sonra 180, 200, 220, 250, hatta 300’lük etiketler yayıldı. Şok
yaşıyordum!
(Bir ürün, yüzyıllardır eriştiği rakamın iki katına
saatler içinde nasıl olur da iki katını geçer?)
İnanmak istemedim. Tâ ki, 3 gün sonra yine ekmek almak
için girdiğim aynı markette 190 TL etiketini görünceye kadar… Yan taraftaki
BİM’de ise raflar bomboştu!
Eminim, benim izlediklerime, benim okuduklarıma sizler
de rast gelmişsinizdir. Alışverişten ziyade yağmalamayı, kaosu ve kavgayı
arındıran utanç sahnelerini… O karelerde yer alanların hiçbirini tanımıyorum. Tanıdık
tek bir sima yoktu, ancak ben tanımasam da yağlı güreşle “ünlenen” kişileri sosyal
medyadan takip edenler, rehberindeki isimler, iş yerindeki arkadaşları,
mahalleden komşuları, yakın akrabaları ve aile fertleri çok iyi tanıyorlardı.
Açıkçası hiçbirinin yerinde olmak istemezdim!
Bir ürüne rağbet gösteriliyorsa, talep edenin ya acil
ihtiyacı vardır ya da kampanya dâhilinde yapılan “indirim” sayesindedir. Böyle
olsa bile alınacak birim adedi sınırlıdır. Sınırlıdır, çünkü kendinden sonraki
ihtiyaç sahibini düşünür. Bir algı sonucu “tükenmişlik” ve “kıtlık” edasıyla
saldırmaz, saldırganlaşmaz! Hele ki bir Müslümana, bir Türk’e hiç mi hiç
yakışmaz!
Ne dersek diyelim, olan oldu; geriye evrilmez zaman ve
yaşanan hâdiseler. Çıkarılması gereken dersi alıp almadığımızı da zaman
gösterecek.
Salgının ekonomi üzerindeki etkisi azalmaya
başlamışken…
Tam bu noktada, 2023 Seçimlerine hazırlanan ülkemizin
yeni gündemi, vaka ve ölüm sayısında düşme eğilimi gösteren Koronavirüse inat,
rüzgârın tersi yönünde artan brent petrole bağlı akaryakıt fiyatlarına yansıyan
zamlar, fiyat istikrarını olumsuz etkileyen ve yeniden yükselme trendine giren döviz
kuru dalgalanmaları ve tüm dünyada enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki astronomik
yükselişler, tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar, küresel düzeyde
seyreden enflasyona ek olarak savaş gölgesinde kontrolsüz bir zam furyasına
dâhil edilen temel gıda ürünleri…
Kabul etmek gerekir ki, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali
global ekonomiye her hâlükârda zarar verecek. Ukrayna’ya barış günlerinde
gitmek ve gezmek nasip olmuştu. Uçsuz bucaksız verimli toprakları ve menderesleriyle
bir tahıl ambarını andırıyordu. İşgali gerçekleştiren Rusya da hakeza… Her iki
ülkenin buğday ve bitkisel yağ üreticisi olması, yaptırımları yöneten ABD’deki
gıda ürünlerinin fiyatlarını daha da arttıracağı beklenen bir sonuç. Barışın ve
müdahalenin gecikmesi demek, üretimin durması, global ekonominin meflûç olması
demek.
Bunu öngörmek ve gerekli önlemleri almak Hükûmet’in
işi. Kaldı ki, alındığına dair açıklamalar yapılmasına rağmen yağa hücum eden
cühelanın, ülkeyi eski günlerinden alıp bambaşka bir yere taşıdığının farkında
olmaması ne kadar hazin!
Spekülatif fiyat oluşumları ve Fiyat İstikrarı
Komitesine düşenler
Çirkin görüntülerin hemen akabinde, Hazine ve Maliye
Bakanı Nebati, temel gıda, temizlik ürünleri, otomotiv, mobilya,
alkollü-alkolsüz içecek, çimento, ayakkabı, kozmetik, inşaat malzemesi, kâğıt,
plastik, kırtasiye, gübre, hububat depolama ve antrepoculuk gibi alanlarda
yaşanan haksız fiyat artışları ve stokçulukla ilgili inceleme başlatıldığını
duyurmuştu.
Yaşadıklarımız bize gösterdi ki, etkin bir müdahale
şart. Sayın Bakan’a ek olarak, adı geçen her sektörde saha denetimlerinin
hakkıyla yapılarak, stokçuluk yaptığı tespit edilen riskli mükellefler her kim
olursa olsun, cezaî müeyyide olarak gözünün yaşına bakılmaksızın ticaretten men
edilmesi gerekir.
Hatırlanacağı üzere, Şubat ayında temel gıda ürünlerine
yüzde 7’lik KDV indirimi sağlayan, tabiri diğerle vergi kazancından feragat
eden Devlet’in tersine adım atanların, şeytanın aklına gelmeyen formüllerle
yollarına devam ettiklerini de izlemiş ve hayrete düşmüştük.
Tavsiyem, Devlet’in bu karardan tez zamanda vazgeçerek
bırakın yüzde 8’e dönmeyi, başta ayçiçeği yağı olmak üzere yüzde 150’lik oranda
KDV’yi hayata geçirmesidir. En azından Hazine’nin kasasına girer. Devlet ne
yapıp etmeli, o haksız kazancın boğazlarından geçmesine imkân tanımamalıdır!
İroninin daha iyi anlaşılması için biraz geliştirelim:
Ben, hakkında sıklıkla “Diktatör” iddiaları yapılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın diktatör olmadığına daha da kanaat getirdim. Getirdim, şayet öyle
olsaydı, 29 Ocak 2009 tarihinde İsviçre’deki Davos Zirvesinde düzenlenen
“Gazze: Orta Doğu’da Barış Modeli” panelinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez’e
yönelik “One minute!” dediği gibi, bu aziz millete yağlı güreş yaptıran
baronları, Putin’in o meşhur uzun masasına benzer bir masa etrafında toplar ve
“Aklınızı başınıza alın, yoksa olacaklardan mesul değilim!” der ve elindeki
çubukla kafalarına kafalarına vururdu!
Yine ileri gittim…
Gittim.