Diken alır, diken satarlar, dikeni dikenle tartarlar

İlerinin yolu keşif ve icattan geçer. Keşifler ve icatlar söz ile yapılır. Söyleyecek sözü olmayanların bu yüzden keşifleri de, icatları da yoktur. Bu yüzden onlar her zaman gericidirler ve gerici kalacaklardır. Elinin sırtını, sırtının yüzünü, yüzünün ifadesini fark etmeyenlerin iktidara, Türkiye’nin iktidarına talip oldukları zamanlardayız. Ey zamanın biricik Sahibi, bizi bu zamandan kurtar!

ÜMMİ Sinan’dan öğrendik ki, “Ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim var?” ayetine hakikatiyle cevap verenler, “Gül alırlar, gül satarlar/ Gülden terazi tutarlar/ Gülü gül ile tartarlar/ Çarşı pazarı güldür gül” olanlardır.

Onlar gül tonunda ağırlık verir, gül boyasından giyinir, gül sözü ederler.

Öyle ya, “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl/ Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl”…

Yûnus Emre’nin “Göçtü kervan, kaldık dağlar başında” diyerek figan ettiği demde bilinir ki, “Muhammed, cümleye dindir imandır”. Buradaki cümle, “herkes” anlamında değil, “kelâm” anlamındaki, kelimelerin yan yana gelerek bütüncül bir mânâ ifade eden cümledir. O yüzden O’nun ahlâkının dâhil olmadığı cümlelerden hikmet ve fayda türemez. Zaten buyurur ki, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi ya hayır konuşsun yahut sussun!”.

Münib Engin Noyan’ı Denizli’de misafir etmiştik. Konuşması sırasında ilk alkış girişimine, “Biz müminlerin konuşacak sözü vardır, beğendiğimize ‘Maşallah, Subhan Allah’ deriz, gürültü çıkarmayız” şeklinde bir karşılık verdi. Bu yüzden o konuşma ve sonrasındaki özel sohbet boyunca alkış olmadı.

O gün öğrenmiştim “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, ya hayır konuşsun yahut sussun” hadîsinin ayrıca derinliğini.

Meselâ Kur’ân okuyan birini alkışlamayız. Okuduğu sırada okunan ayete atıfla ve bir de özelse okuyanın sesiyle ilgili “Maşallah” deriz. Rahmetli kurralardan Abdussamed’in tilâvetleri sırasında kendinden geçerek “Maşallah”, “Barek Allah”, “Subhan Allah” diye seslenen insanları görürüz örneğin videolarda.

Sözde hikmet ve fayda vardır. Sözün hissi vardır.

Alkışsa bir gürültüdür. Ne kadar dolu olursa olsun his içermez. Hele hikmeti hiç yoktur. Faydası ise bataklığa götüren bir zarardır, nefs kabartır.

Sözünüz varsa konuşursunuz. Hele hikmeti varsa ayrıca konuşmalısınız. Değilse susmak, erdemin zirvesidir.

Susmayı bilmeyenler alkış tutuyorlar. Ya avuçlarını birbirine çarpıyorlar ya da birini yumruk edip diğerini üzerine vuruyorlar. Vah onlara, yazık onlara!

İşte onlardan biri, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisinin kurmuş olduğu siyâsî partinin bugünkü ismiyle yaşayan fırkaya genel başkan olarak Gazi Meclis’in kürsüsünde peyda oluverdi.

Daha ondan bir hafta evvel küfürbaz sözde milletvekilini konuşurken buna şahit olduk bir de. Hatta o genel başkanın konuşulduğu aynı günlerde bir de şu meşhur dijital platformlardan Exxen’deki bir programı ve onun sunucusunu konuştu Türkiye.

Söz konusu program ile söz konusu genel başkanı savunanların aynı kişiler olması ve bunu yaparken “demokrasi” kelimesini kullanmaları oldukça mizaha elverişliydi.

Nasıl gül alanların karşısında gül satanlar varsa, diken talep edenlere de diken arz edecek birileri olmalıydı, hatta vardı.

Demokrasi kavramını amuda kaldırarak dahi anlayamayan bir kesimin var olduğunu yeniden gördük. Cümle kurmayı bilmeyen, zira söyleyecek sözü olmayan, işi gücü gürültü, hakaretamiz ve arsız kelimeleri söz zanneden, ahlâksızlığı özgürlük sayan ve en acayibi de terbiyesizleri “hukuk” üzerinden muhafaza etmeye kalkışanlar, kendilerine erdemi tavsiye edenleri muhafazakârlık ile suçlayıp gericilikle itham ediyorlar.

İlerinin yolu keşif ve icattan geçer. Keşifler ve icatlar söz ile yapılır. Söyleyecek sözü olmayanların bu yüzden keşifleri de, icatları da yoktur. Bu yüzden onlar her zaman gericidirler ve gerici kalacaklardır.

Elinin sırtını, sırtının yüzünü, yüzünün ifadesini fark etmeyenlerin iktidara, Türkiye’nin iktidarına talip oldukları zamanlardayız.

Ey zamanın biricik Sahibi, bizi bu zamandan kurtar!