ÜMMİ Sinan’dan
öğrendik ki, “Ben Müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim var?” ayetine
hakikatiyle cevap verenler, “Gül alırlar, gül satarlar/ Gülden terazi tutarlar/
Gülü gül ile tartarlar/ Çarşı pazarı güldür gül” olanlardır.
Onlar
gül tonunda ağırlık verir, gül boyasından giyinir, gül sözü ederler.
Öyle
ya, “Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl/ Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl”…
Yûnus
Emre’nin “Göçtü kervan, kaldık dağlar başında” diyerek figan ettiği demde
bilinir ki, “Muhammed, cümleye dindir imandır”. Buradaki cümle, “herkes”
anlamında değil, “kelâm” anlamındaki, kelimelerin yan yana gelerek bütüncül bir
mânâ ifade eden cümledir. O yüzden O’nun ahlâkının dâhil olmadığı cümlelerden
hikmet ve fayda türemez. Zaten buyurur ki, “Allah’a ve ahiret gününe iman eden
kişi ya hayır konuşsun yahut sussun!”.
Münib
Engin Noyan’ı Denizli’de misafir etmiştik. Konuşması sırasında ilk alkış
girişimine, “Biz müminlerin konuşacak sözü vardır, beğendiğimize ‘Maşallah,
Subhan Allah’ deriz, gürültü çıkarmayız” şeklinde bir karşılık verdi. Bu yüzden
o konuşma ve sonrasındaki özel sohbet boyunca alkış olmadı.
O
gün öğrenmiştim “Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi, ya hayır konuşsun
yahut sussun” hadîsinin ayrıca derinliğini.
Meselâ
Kur’ân okuyan birini alkışlamayız. Okuduğu sırada okunan ayete atıfla ve bir de
özelse okuyanın sesiyle ilgili “Maşallah” deriz. Rahmetli kurralardan
Abdussamed’in tilâvetleri sırasında kendinden geçerek “Maşallah”, “Barek
Allah”, “Subhan Allah” diye seslenen insanları görürüz örneğin videolarda.
Sözde
hikmet ve fayda vardır. Sözün hissi vardır.
Alkışsa
bir gürültüdür. Ne kadar dolu olursa olsun his içermez. Hele hikmeti hiç
yoktur. Faydası ise bataklığa götüren bir zarardır, nefs kabartır.
Sözünüz
varsa konuşursunuz. Hele hikmeti varsa ayrıca konuşmalısınız. Değilse susmak,
erdemin zirvesidir.
Susmayı
bilmeyenler alkış tutuyorlar. Ya avuçlarını birbirine çarpıyorlar ya da birini
yumruk edip diğerini üzerine vuruyorlar. Vah onlara, yazık onlara!
İşte
onlardan biri, Türkiye Cumhuriyeti’nin banisinin kurmuş olduğu siyâsî partinin
bugünkü ismiyle yaşayan fırkaya genel başkan olarak Gazi Meclis’in kürsüsünde
peyda oluverdi.
Daha
ondan bir hafta evvel küfürbaz sözde milletvekilini konuşurken buna şahit olduk
bir de. Hatta o genel başkanın konuşulduğu aynı günlerde bir de şu meşhur dijital
platformlardan Exxen’deki bir programı ve onun sunucusunu konuştu Türkiye.
Söz
konusu program ile söz konusu genel başkanı savunanların aynı kişiler olması ve
bunu yaparken “demokrasi” kelimesini kullanmaları oldukça mizaha elverişliydi.
Nasıl
gül alanların karşısında gül satanlar varsa, diken talep edenlere de diken arz
edecek birileri olmalıydı, hatta vardı.
Demokrasi
kavramını amuda kaldırarak dahi anlayamayan bir kesimin var olduğunu yeniden
gördük. Cümle kurmayı bilmeyen, zira söyleyecek sözü olmayan, işi gücü gürültü,
hakaretamiz ve arsız kelimeleri söz zanneden, ahlâksızlığı özgürlük sayan ve en
acayibi de terbiyesizleri “hukuk” üzerinden muhafaza etmeye kalkışanlar, kendilerine
erdemi tavsiye edenleri muhafazakârlık ile suçlayıp gericilikle itham
ediyorlar.
İlerinin
yolu keşif ve icattan geçer. Keşifler ve icatlar söz ile yapılır. Söyleyecek
sözü olmayanların bu yüzden keşifleri de, icatları da yoktur. Bu yüzden onlar
her zaman gericidirler ve gerici kalacaklardır.
Elinin
sırtını, sırtının yüzünü, yüzünün ifadesini fark etmeyenlerin iktidara,
Türkiye’nin iktidarına talip oldukları zamanlardayız.
Ey zamanın biricik Sahibi, bizi bu zamandan kurtar!