Dijital toplumun yeni neslini muhatap almak (3)

Gezi Kalkışması’nda yaklaşık otuz bini İstanbul, en fazla bir on bini de Ankara’da sokakları dolduran ve elinden gelen şey sadece ekmeğini yedikleri bu ülkenin insanlarına esnaflarının dükkânlarına, bu memleketin insanlarının vergileriyle alınan halk otobüslerine taşlar atıp yakmak olan, banka şubelerini ve ATM’leri yağmalamaya kalkışmak ve elbette polisle çatışmak olan gençlerle TEKNOFEST’i dolduran gençler hem sayıca, hem kültürel çap bakımından, hem de bilime ve insanlığa hizmet açısından asla bir olabilir mi?

TÜRKİYE’nin son 20 yılını değerlendirmek üzere yola çıkınca, öncelikle post-modern bir darbenin ardından kopmuş idarî ve ekonomik krizin yaşandığı ülkemizin AK Parti iktidarıyla tanıştığına şahit oluyoruz.

Türkiye’de evvelâ ekonomik yükseliş ve kalkınma plânı üzerine politikalar üreten AK Parti’nin bizzat kendi umdesinde özeleştiri yaptığı başlıklardan biri kültür, biri de eğitim.

“Kültür ve eğitim” kelimelerini yan yana ele alıp bu kelimelerin nerede başlık olarak kullanıldıklarını hatırlamaya çalışınca, geçmişte 1923’ten bugüne Türkiye Cumhuriyeti kabinelerindeki bazı “bakanlık” isimlerinde rast geliyoruz. “Gençlik, Kültür ve Spor Bakanlığı”, “Eğitim ve Kültür Bakanlığı” ve “Kültür ve Spor Bakanlığı” gibi bazı isimler geçmiş kabinelerde kullanılmış.

Doğrusu “Kültür ve Turizm Bakanlığı” isminin sürekli eleştirildiği bir düzende bu isimler de eleştirilebilir, ancak bu fakir, “kültür, spor, eğitim ve hatta turizm” konularına odaklanınca en başta “gençlik” temasını görüyor.

Elbette eğitimin, kültürün, turizmin ve sporun çocuktan yaşlıya bütün insanları ilgilendiren yanları var; sadece en dinamik zeminin gençlik ile ele alınabileceği de bir gerçeklik. Bu yüzden dosyamızın temasında da gençlik, diğer bir ifadeyle günümüz dijital toplumunun yeni nesli var.

İlk iki ara başlık altında, gençlere hitap ederken tepeden bakmamayı ve onların zamanın ruhuna uymak üzere bindikleri sandallarda kendilerini suyun akışına bıraktıklarını ifade etmeye çalıştık. Bu iki bölümden kastımız, gençliğe sadece eleştirel gözle bakmamak gerektiğini anlatmaktı. Bu bölümde, bugüne dek gençlik temelinde kültür ve eğitim başlıklarına bakarak kendi kendisini eleştiren AK Parti’ye ve daha doğrusu, AK Parti’yi destekleyen toplumsal kitlelerin kendi kendilerini eleştirmek yerine var olana odaklanmaları gerektiğine değinmeye çalışacağız…

Türkiye’de gençliğin özgürlük, serbestlik, hürriyet ve fikir edinme/fikir beyanı temelindeki hayat şartlarının kısıtlandığı varsayılmaktadır. Aslında bu, gençlerin gençlik hislerinin istismar edilerek bir propaganda aracı gibi kullanılmasından başka bir şey değildir.

Öyle ya, bir konuyu, nesneyi, kişiyi yahut toplumu istismar eden biri, aslında istismar ettiği konuya, nesneye, kişiye veya topluma zarar vermek istiyordur. Zira istismar, olumsuz sonuçlar doğurması için düzenlenen plânlı bir eylemdir.

Gençleri gençlik plânında istismar edenlerin kullandıkları “hürriyet” arzusu, sırf “arzu” kelimesi üzerinden dahi algılanacağı üzere bir aparattır. Ve bu aparatın temsil edildiği alanlarda, istismar edileni yani gençliği baskıdan kurtaracak enstrümanlar yer alır. Bunlar uyuşturucu, alkol ve şehvet gibi aygıtlardır ve hürriyetin istismarcısı tarafından gençlik zemininde birer “kutsal” olarak algılatılır, böyle kabul ettirilir.

Türkiye’de gençleri hürriyet arzularıyla kendi kafeslerine alanların uyuşturucu, alkol ve şehvet zemininde oluşturdukları korsan sistem, Türkiye toplumunun çoğunluğunun hazzetmediği bir paralellik taşır. Çünkü bu korsan sistem, toplum içinde toplum dizayn etme isteğindedir. Hedeflediği şey, hastanede yeni doğmuş bebeğin anne babasından kaçırılması gibi, bu kez genç ama yine de bir anne babanın evlâdı olanın gasp edilmesidir. Sonuçta anne babasını hiç tanımamış bir bebek de büyüdüğünde kendisini kaçıranları anne-babası zanneder, zihni gasp edilmiş bir genç de…

AK Parti’nin kendisini eleştirmesi gibi AK Parti’yi destekleyenlerin de kendi kendilerini eleştirdiği bu konu üzerinde düşününce fark ettim ki, “Bu gençlik nereye gidiyor?” derken, AK Parti iktidarının kendisi ve AK Parti iktidarını destekleyenler, aslında derin bir kaygıyla kendilerinin olmayan çocukların derdine düşerek bu çocukların kurtuluş ve gerçek hürriyetleri için endişe ederken, büyük bir çıkmaz içinde olduklarını fehmedip “Gayret etseydik böyle olmazdı” şeklindeki bir psikozu yaşıyorlar. Peki, gerçek böyle mi?

AK Parti Gençlik Kolları’ndan başlayarak AK Parti iktidarını destekleyenlerin genç yaştaki evlâtları, muazzam faaliyetlerle çok özel eylemlere imza atıyorlar. Meydanın birine çıkıp avazları çıktıkları kadar bağırmıyorlar, evet, ancak onların sessiz sedasız yaptıkları muhteşem işler var.

Afrika’da, Balkanlarda, Hint yarımadasında ve Hicaz’da insanî yardım faaliyetlerinden kültür birliklerine, ticarî aktivitelerden sportif projelere, en çok bilim ve teknoloji alanındaki eylem zenginliğiyle bu gençler, bizim tarafta “Ne olacak bu gençliğin hâli?” sorusuna sadece “Çok daha güzel olacak” şeklinde cevap veriyorlar.

Ana akım ile sosyal medyada fütursuz (yani gelecekten nasipsiz) olduğu düşünülen tek tip bir üniforma genç var. Fakat bizim gençlerimiz bu üniformayı giymeye razı olmadıkları gibi, biricik dinlerinin ve tertemiz kültürlerinin ışığında bilimden faydalanan ve insanlığa en güzel hizmetleri sunmaya odaklanan bir zihniyeti taşıyorlar.

Cumhurbaşkanlığı’nın himayesinde, Baykar Genel Müdürü Haluk Bayraktar ile Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar’ın öncülüğünde düzenlenen ve son salgın öncesinde 5 milyon genci ağırlayan TEKNOFEST, kimin marifeti, hangi gençlerin işi?


TEKNOFEST’e katılan gençler, bilimin ruhunu hissederek, milletimize, ümmete ve bütün insanlığa sağlıklı faydalar üretebilmenin hayâliyle “üretiyorlar”! 5 milyon genç… Dile kolay!

Gezi Kalkışması’nda yaklaşık otuz bini İstanbul, en fazla bir on bini de Ankara’da sokakları dolduran ve elinden gelen şey sadece ekmeğini yedikleri bu ülkenin insanlarına (kardeşime, sadece tesettürlü olduğu için taşlar fırlattılar ve polis ancak kurtarabildi, hazırladığım Gezi dosyasında anlatmıştım), esnaflarının dükkânlarına, bu memleketin insanlarının vergileriyle alınan halk otobüslerine taşlar atıp yakmak olan, banka şubelerini ve ATM’leri yağmalamaya kalkışmak ve elbette polisle çatışmak olan gençlerle TEKNOFEST’i dolduran gençler hem sayıca, hem kültürel çap bakımından, hem de bilime ve insanlığa hizmet açısından asla bir olabilir mi?

Sınır tanımaksızın canları ve imkânları yettiğince başka ülkelere gidip su kuyusu açan gençler ile yine başka ülkelere giden fakat oralarda Türkiye’yi kötülemeyi öğrenen gençler bir olabilir mi?

Gençlerimizin kıymetini bilelim. Hürriyeti alkol, uyuşturucu, şehvet, para ve makamda görmenin yanında ülkesinde yaşamak hayâli olmayan gençlerle bizim gençlerimizi bir tutup “Nereye gidiyor bu gençlik?” diye hayıflanmaktan vazgeçelim!

Derdi Kudüs olan, Saraybosna olan, Semerkant olan gençlerimizle gurur duyalım, önlerini açmaya gayret edelim, gayretlerine destek olalım.

Mescid-i Aksa’nın bahçesinde Siyonistlerin silahlı teröristleriyle göz göze gelip korkutarak silahına davranmasına neden olan bakışlara sahip gençlerimiz var bizim, hamdolsun binlerce kez, şükrolsun!