“İNSAN” kelimesinin
“ünsiyet” kelimesiyle akrabalığı vardır. Ünsiyet, “bağ kurmak” anlamına gelir.
İnsan, anne rahmine yerleştiği an ile beraber Vahyî plânda “alâk” ismi verilen
bağı kurarak bir bağlar geometrisi oluşturur. Zincir gibi…
“Geometri”
ve “zincir” deyince… DNA da “zincir” ve “geometri” kelimeleriyle tanımlıdır. Zira
ortada sarmallar oluşturan bir zincir vardır.
Sadece
insanın değil, canlılığın DNA’sına işlenen bir ünsiyet söz konusudur. Her bir
canlı, kendisinde var olanı aktarmanın peşindedir. Bu, insan için de anne
karnından itibaren başlar. Annenin aldığı besini sevdiğinde de, sevmediğinde de
tepki veren ceninin annenin fizyonomisine etkisi çeşitli somut verilerle ortaya
çıkar. En azından bir tekme dahi bu ünsiyettendir.
Anne
karnından çıkıp da dünya ile tanışınca, çocuk, etrafındaki canlılarla da yeni
ünsiyetler kurar. Çünkü bağ kurmak, dedik ya, geninde yazılı bağda kodludur. Bu
bağları kendi kabiliyet ve meşrebine göre tercih ederek bir yaşam plânı kurar.
Bu
fakirin içinde bulunduğu kuşak, kendi sokak ve okul zemininde kurduğu ünsiyeti
yan yana gelerek kurardı. Ancak bir hevesimiz de vardı: Yabancı bir ülkeden
gelen bir çocuk varsa, mahalledeki her çocuk, o çocukla arkadaşlık kurmak
peşindeydi.
-Almanya’da hangi
takımı tutuyon?
-Biz
Hollanda’da yaşıyoz.
-Benim dayım da
Almanya’da…
-Biz
Hollanda’da yaşıyoz.
-Olum sizin için
Alamancı diyolar…
-Biz
Hollanda’da…
-Benim dayım
Almanya’da… Almanya Hollanda’dan daha iyi!
Bu
diyaloğa bizzat şahit olmak da başkadır benim için. Çocuğu tavlayamayınca
mundar hesabı yapmak işi…
Günümüz
gençlerinin ve çocuklarının da aynı hevesi taşıdıklarını düşünüyorum. İmkân
anlamında vasat da olsa bir zemine sahipse, çocuk/genç, daha başka dünyalara
erişeceği düşüncesiyle bu hamleyi internet nimetiyle değerlendiriyor. Sosyal
medya araçları, bu internet mimarisinin en gözde mekânlarını yansıtıyor. Bizim
bir bahçede toplanıp suntalardan kurduğumuz kulübe, bugün “kanal” adıyla
karşımızda…
Doğrusu
“kanal” ismi, “kulübe” ismine göre gelişimi ve ilerlemeyi daha da özel bir
nitelikle gösteriyor. Zira kulübe, “club”, Türkçesiyle “kulüp” kelimesiyle akraba.
Kulüp, sadece üyelerinin içerisine dâhil olabildiği kapalı, hatta sırlı bir
mekân. Ancak “kanal” akışkanlığı temsil ediyor. Çocuklar ve gençlerse zamanın
akışkanlığı için de onunla beraber akmayı istiyorlar. Bu yüzden onları bir
kulüp sosyolojisinde tutmak zorlaşıyor.
Gençler,
kendi ilgi alanlarına dokunan sosyal medya kanallarını takip ediyor, abone
oluyor, bildirimlerini açarak takip ettikleri şeyin hiçbir saniyesini kaçırmak
istemiyorlar. Dedik ya, akmak istiyorlar. Belli ki gençliğin dönem yazılımı,
Efendimizin (sav) “Abdestinizi akan nehirde dahi alsanız israf etmeyiniz” hadisinin
bir yansıması ve bu hadis, kısmen veya dolaylı olarak değil, doğrudan bu
fıtratı betimliyor.
Bu
dosyanın ilk kısmında Youtube ve Twitch isimli iki sosyal medya aracını anarak
oradaki sosyolojiye bir giriş yapmıştık. Bu bölümde devam ederek, söz konusu
akan nehrin üzerine kurulu tesislere, daha farklı bir ifadeyle ilgi alanlarıyla
kategorize edilmiş kanallara dokunacağız.
Söz
konusu kanalların kategorizasyonu, gençliğin heves anlamında kabiliyet ve
meşrebine hitap eden bir şemayla belirlenmiş. Başlığımız “muhatap almak” ya,
eleştirip azarlamak yerine muhatap almanın faydası işte bu plânda deriliyor. Ana
başlıkların her birinin altında ara başlıklar, hatta bazı detay başlıklar bile
mevcut. Ve bu başlıklar altında kurulu kanalları çocuklar ve gençler özellikle
arayıp tarayarak buluyorlar.
Buralarda
karşılaştıkları şey, tam da istedikleri şey. Heveslerinin cevabı o kanallarda.
Ancak bir tehlike var: Bu akan nehrin üzerine kurulu tesislerin hiçbiri sizden
bir ücret istemiyor. Hatta bu durumu özellikle belirtiyor. Âdeta, “Tebliğ görevime karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. Benim ücretim, mükâfatım, ancak âlemlerin, bütün varlıkların
Rabbine aittir” (Şuara, 127) der gibi…
Neden
bu ayeti andığımı şöyle izah edeyim: Kanalların sahipleri, kendi
hükümranlıklarını kurdukları, kendi ideolojilerinin tebliğini yaparak âdeta
peygamberliğe soyundukları bir tavra bürünerek bir hayranlık hâresi oluşturuyorlar.
Bu hârelerin yapay ışıklarına kapılıp kendisini yakmaya kalkışan pervanelerse
gırla…
Ve
bu kanalların Türkiye’deki en popüler tebliği, “deizm”!
(Devam edecek.)