Dijital toplumun yeni neslini muhatap almak (2)

Söz konusu kanalların kategorizasyonu, gençliğin heves anlamında kabiliyet ve meşrebine hitap eden bir şemayla belirlenmiş. Başlığımız “muhatap almak” ya, eleştirip azarlamak yerine muhatap almanın faydası işte bu plânda deriliyor. Ana başlıkların her birinin altında ara başlıklar, hatta bazı detay başlıklar bile mevcut. Ve bu başlıklar altında kurulu kanalları çocuklar ve gençler özellikle arayıp tarayarak buluyorlar.

“İNSAN” kelimesinin “ünsiyet” kelimesiyle akrabalığı vardır. Ünsiyet, “bağ kurmak” anlamına gelir. İnsan, anne rahmine yerleştiği an ile beraber Vahyî plânda “alâk” ismi verilen bağı kurarak bir bağlar geometrisi oluşturur. Zincir gibi…

“Geometri” ve “zincir” deyince… DNA da “zincir” ve “geometri” kelimeleriyle tanımlıdır. Zira ortada sarmallar oluşturan bir zincir vardır.

Sadece insanın değil, canlılığın DNA’sına işlenen bir ünsiyet söz konusudur. Her bir canlı, kendisinde var olanı aktarmanın peşindedir. Bu, insan için de anne karnından itibaren başlar. Annenin aldığı besini sevdiğinde de, sevmediğinde de tepki veren ceninin annenin fizyonomisine etkisi çeşitli somut verilerle ortaya çıkar. En azından bir tekme dahi bu ünsiyettendir.

Anne karnından çıkıp da dünya ile tanışınca, çocuk, etrafındaki canlılarla da yeni ünsiyetler kurar. Çünkü bağ kurmak, dedik ya, geninde yazılı bağda kodludur. Bu bağları kendi kabiliyet ve meşrebine göre tercih ederek bir yaşam plânı kurar.

Bu fakirin içinde bulunduğu kuşak, kendi sokak ve okul zemininde kurduğu ünsiyeti yan yana gelerek kurardı. Ancak bir hevesimiz de vardı: Yabancı bir ülkeden gelen bir çocuk varsa, mahalledeki her çocuk, o çocukla arkadaşlık kurmak peşindeydi.

-Almanya’da hangi takımı tutuyon?

-Biz Hollanda’da yaşıyoz.

-Benim dayım da Almanya’da…

-Biz Hollanda’da yaşıyoz.

-Olum sizin için Alamancı diyolar…

-Biz Hollanda’da…

-Benim dayım Almanya’da… Almanya Hollanda’dan daha iyi!

Bu diyaloğa bizzat şahit olmak da başkadır benim için. Çocuğu tavlayamayınca mundar hesabı yapmak işi…

Günümüz gençlerinin ve çocuklarının da aynı hevesi taşıdıklarını düşünüyorum. İmkân anlamında vasat da olsa bir zemine sahipse, çocuk/genç, daha başka dünyalara erişeceği düşüncesiyle bu hamleyi internet nimetiyle değerlendiriyor. Sosyal medya araçları, bu internet mimarisinin en gözde mekânlarını yansıtıyor. Bizim bir bahçede toplanıp suntalardan kurduğumuz kulübe, bugün “kanal” adıyla karşımızda…

Doğrusu “kanal” ismi, “kulübe” ismine göre gelişimi ve ilerlemeyi daha da özel bir nitelikle gösteriyor. Zira kulübe, “club”, Türkçesiyle “kulüp” kelimesiyle akraba. Kulüp, sadece üyelerinin içerisine dâhil olabildiği kapalı, hatta sırlı bir mekân. Ancak “kanal” akışkanlığı temsil ediyor. Çocuklar ve gençlerse zamanın akışkanlığı için de onunla beraber akmayı istiyorlar. Bu yüzden onları bir kulüp sosyolojisinde tutmak zorlaşıyor.

Gençler, kendi ilgi alanlarına dokunan sosyal medya kanallarını takip ediyor, abone oluyor, bildirimlerini açarak takip ettikleri şeyin hiçbir saniyesini kaçırmak istemiyorlar. Dedik ya, akmak istiyorlar. Belli ki gençliğin dönem yazılımı, Efendimizin (sav) “Abdestinizi akan nehirde dahi alsanız israf etmeyiniz” hadisinin bir yansıması ve bu hadis, kısmen veya dolaylı olarak değil, doğrudan bu fıtratı betimliyor.

Bu dosyanın ilk kısmında Youtube ve Twitch isimli iki sosyal medya aracını anarak oradaki sosyolojiye bir giriş yapmıştık. Bu bölümde devam ederek, söz konusu akan nehrin üzerine kurulu tesislere, daha farklı bir ifadeyle ilgi alanlarıyla kategorize edilmiş kanallara dokunacağız.

Söz konusu kanalların kategorizasyonu, gençliğin heves anlamında kabiliyet ve meşrebine hitap eden bir şemayla belirlenmiş. Başlığımız “muhatap almak” ya, eleştirip azarlamak yerine muhatap almanın faydası işte bu plânda deriliyor. Ana başlıkların her birinin altında ara başlıklar, hatta bazı detay başlıklar bile mevcut. Ve bu başlıklar altında kurulu kanalları çocuklar ve gençler özellikle arayıp tarayarak buluyorlar.

Buralarda karşılaştıkları şey, tam da istedikleri şey. Heveslerinin cevabı o kanallarda. Ancak bir tehlike var: Bu akan nehrin üzerine kurulu tesislerin hiçbiri sizden bir ücret istemiyor. Hatta bu durumu özellikle belirtiyor. Âdeta, “Tebliğ görevime karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, mükâfatım, ancak âlemlerin, bütün varlıkların Rabbine aittir” (Şuara, 127) der gibi…

Neden bu ayeti andığımı şöyle izah edeyim: Kanalların sahipleri, kendi hükümranlıklarını kurdukları, kendi ideolojilerinin tebliğini yaparak âdeta peygamberliğe soyundukları bir tavra bürünerek bir hayranlık hâresi oluşturuyorlar. Bu hârelerin yapay ışıklarına kapılıp kendisini yakmaya kalkışan pervanelerse gırla…

Ve bu kanalların Türkiye’deki en popüler tebliği, “deizm”!

(Devam edecek.)