
İLETİŞİM teknolojileri, insan yaşamını kuşatmış durumda. Öyle ki insanlar, çok sayıda işi artık dijital teknolojiler ve iletişim teknolojileri sayesinde daha kolay yapıyor. Dijital teknolojiler insan hayatını o kadar kuşatmış durumda ki insanların çok büyük bir kısmı zamanının azımsanmayacak bir kısmını dijital dünyada geçiriyor. Özellikle gençler günde 8 saate yakın dijital dünyada zaman harcıyor. Çocuklar ise daha temel eğitime başlamadan dijital dünya ile tanışıyor. Hâliyle çocukların büyük bir bölümü dijital ekranlar karşısında büyüyor.
Dijital teknolojiler, hayatımıza bu kadar girmediği dönemlerde çocuklar dışarıda oyun oynayarak, yaşam deneyimleri ediniyordu. Gerçek yaşam alanlarında edindikleri yaşam deneyimleri ve burada öğrendikleri, onları gerçek yaşama daha gerçekçi bir şekilde hazırlıyordu. Günümüzde ise çocuklar ekranlara hapsolmuş bir durumda ve gerçek yaşam deneyimlerinden uzak bir şekilde zaman harcıyor. Yapılan araştırmalar, dijital dünyada vakit geçiren çocukların özellikle duygusal gelişimlerinde çok ciddi problemler olduğunu ortaya koyuyor.
Dijital oyun üreticileri, dijital oyunların çocukların bilişsel ve duygusal gelişimlerine katkı sunduklarını iddia ederek oyunları bu şekilde pazarlıyor. Bu noktada dijital oyunların faydalarına ilişkin araştırmalar olsa da dijital oyunların doğru bir dijital okuryazarlık ile yönetilmediğinde çok ciddi sonuçlarının olabileceğine dair çok sayıda araştırma bulunuyor. Özellikle şiddet içeren oyunların çok ciddi sonuçları olduğu yapılan araştırmaların temel göstergeleri arasında bulunuyor.
Empatiyi zayıflatan bir dünya: Şiddet içerikli oyunlar
Dijital oyun sektöründe revaçta olan ve çocukların en çok oynadığı oyunlar arasında şiddet oyunları bulunuyor. Şiddet içerikli oyunlar, milyonlarca çocuğun, gencin hatta yetişkinin en favori oyunları arasında yer alıyor.
Dijitalleşmenin hız kazanmaya başladığı 2000 yılından itibaren çok sayıda araştırma, şiddet içerikli oyunlarının saldırgan davranışları artırdığını, özellikle çocuklar ve gençlerin başkalarının duygularını anlamasını zorlaştırdığını ortaya koyuyor. Yani bu oyunlar, insanları fiziksel şiddet konusunda daha duyarsız hâle getirirken, empati becerilerini de köreltiyor. Empati yoksunluğu, başkalarının duygu dünyasını anlamayı zorlaştırıyor. Bu da özellikle çocuklar ve gençlerin, insanî, vicdanî ve kültürel farkındalıklarının zayıf kalmasına neden oluyor.
Dijital bağımlılık: Çocuklar kontrolü kaybediyor
Dijital oyunlar, üreticiler tarafından kâr elde etmek için yapılıyor. Yani oyunu oynayan kişiler birer müşteri olarak görülüyor. Oyun üreticileri, müşteri olarak gördüğü bu kişileri kaybetmemek için oyunları bağımlılık oluşturacak şekilde tasarlıyor. Oyun bağımlılığı, yetişkinlere nazaran çocuklar ve gençlerde daha fazla görülüyor. Bağımlılık oluşturmak için genellikle “ödül” mekanizması kullanılıyor. Oyun sırasında ya da sonrasında oyun oynayan kişiler sanal veya gerçek olarak bir şekilde ödüllendiriliyor.
Oyun bağımlılıkları artık birer hastalık olarak kabul ediliyor. Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü 2018 yılında aşırı oyun oynamayı “Oyun Bağımlılığı Bozukluğu” olarak tanımladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün bu tanımlaması, oyun bağımlılığının artık bireysel bir problem olmadığını, tam aksine sorunun küresel bir sorun hâline dönüştüğünü gösteriyor. Oyunlara bağımlı hâle gelen kişiler, oyunlarda aşırı duygu kabarması yaşıyor. Bu da onların duygularını kontrol etmelerini engelliyor. Dolayısıyla oyun oynayan kişiler, duygularını aşırı bir şekilde yaşıyor. Bu da duygusal öğrenmeyi negatif etkiliyor ve duygular orantısız olarak açığa çıkıyor.
Tüm bunlar insandaki duygusal zekâyı negatif etkiliyor. Negatif olarak etkilenen duygusal zekâ, olaylar, olgular, fikirler ve yaşam deneyimlerine karşı gerçekçi ve rasyonel bir değerlendirme yapamıyor. Hâliyle olaylar, olgular, fikirler ve yaşam deneyimlerine karşı verilen tepkiler de gerçeklikten uzak kalıyor.
Oyun oynarken kaybedilen duygusal beceriler
Dijital oyunlar, özellikle çocuklar ve gençler açısından sosyal becerileri köreltebiliyor. Saatlerce ekran karşısında kalan kişiler, gerçek yaşam alanlarından ve gerçek yaşam deneyimlerinden uzak kaldığı için gerçek yaşamda iletişim kurmakta zorlanıyor ve sosyal becerilerini ortaya çıkaramıyor.
San Diego Eyalet Üniversitesi’nden Jean M. Twenge ve Georgia Üniversitesi Franklin Sanat ve Bilim Koleji’nden W. Keith Campbell tarafından 2018 yapılan bir araştırma, aşırı dijital oyun tüketiminin çocuklarda ve gençlerde yalnızlık duygusunu artırdığını ve sosyal izolasyonu tetiklediğini ortaya koyuyor. Gerçek hayatta problem çözmek, çatışmaları yönetmek, arkadaşlık ilişkilerini güçlendirmek gibi duygusal beceriler, ekran başında zaman geçiren çocuklarda zayıflıyor. Yani dijital oyunlar, üreticilerin söylediği gibi öğretici olmaktan ziyade köreltici sonuçlar doğuruyor.
Dijital oyunların görmezden gelinen yan etkileri
Dijital oyunlar, sadece duygusal zekâ ve duygusal becerilere negatif etki etmiyor. Dijital oyunlar, toplumsal yapıyı da etkiliyor.
Uzmanlar, dijital oyun sektörünün milyarlarca dolarlık bir ekonomiye dönüştüğünü söylüyor. Devâsa bir ekonomi üreten dijital oyun sektöründe şiddet, cinsellik ve kumar benzeri ödül sistemleri ve bağımlılık yaratan unsurlar bulunuyor. Özellikle çocuklar ve ergen yaştaki gençler, şiddete karşı duyarsızlaşıyor. Bu duyarsızlaşma bir zaman sonra şiddetin bir haz aracına dönüştürülmesi sonucunu doğuruyor. Öyle ki şiddet içerikli oyun oynayanlar, oyunlardaki şiddet sahnelerinden büyük bir haz duyuyor. Bu durum bir zaman sonra gerçek hayata da yansıyabiliyor. Yani dijital oyunlara fazla maruz kalan kişiler, gerçek hayatta da şiddeti bir haz aracı olarak görebiliyor. O nedenle gerçek hayatta fırsat buldukça şiddet uygulayabiliyor, birilerine işkence edebiliyor, hatta insanları öldürebiliyor.
Dijital oyunlar, genellikle dost ve düşman kavramı üzerine kuruluyor. Oyun içerisinde düşman olarak tanımlanan gruplar, etnik, kültürel veya dinî gruplardan oluşuyor. Bu da bir tür “ötekileştirme” doğuruyor. Oyunlardaki bu ötekileştirme, bir zaman sonra gerçek yaşam alanlarına taşınabiliyor. Yani oyunlar, özellikle çocuklar ve gençlerin bilinç altını bu şekilde biçimlendirerek değer yargılarını etkiliyor veya değiştiriyor.
Şirketlerin bilinçli manipülasyonu
Dijital oyunlar, kendi içerisinde bir pazar ekonomisi de oluşturuyor. Dijital oyunlar, kullanıcılara başlarda ücretsiz olarak sunuluyor. Ama ilerleyen aşamalarda oyun içi satın alımlar ortaya çıkıyor. Bu kurgu o kadar ustaca yapılıyor ki oyunlarda belli bir aşama kaydeden kişiler, oyun içi satın alma aşamasına geldiğinde oyun içi satın almalardan kendini alıkoyamıyor. Bu durum, özellikle çocuklar ve gençler arasında satın alma dürtüsünü tetikleyerek para harcamaya teşvik ediyor.
Kumar meşrulaştırılıyor
Dijital mecralarda masumane bir şekilde vakit geçirmek için oynanan oyunlar, kumarı hem teşvik edebiliyor, hem de kumarı meşrulaştıran bir rol oynayabiliyor. Örneğin, toplumun büyük bir kesimince gerçek hayatta da oynanan “okey” gibi oyunlar ve türevleri, dijital dünyada sanal paralarla oynanıyor. Oyun oynarken insanlar sanal paralar kullanıyor. Herhangi bir karşılığı olmayan bu paralarla oyun oynayan kişiler, bir zaman sonra kumarı kanıksamaya ve meşru görmeye başlıyor. Hatta bu durum teşvik edici olabildiğinden kişiler gerçek kumara yönelebiliyor. Dolayısıyla dijital oyunlar, toplumu kemiren “kumar” olgusunu teşvik edici ve meşrulaştırıcı bir rol de oynayabiliyor.
Dijital oyunların faydaları var mı?
Dijital oyunların zararları sadece bunlarla sınırlı değil ama bunlar bile dijital oyunların ne denli tehlikeler içerdiğini göstermesi açısından yeterli örnekler barındırıyor. Tabii dijital oyun üreticileri, dijital oyunların didaktik yönleri olduğunu söylüyor. Bu noktada dijital oyunların öğretici yanının olduğunu gösteren araştırmalar da yok değil.
Uzmanlar, bazı oyunların, özellikle çocuklara problem çözme, stratejik düşünme gibi beceriler kazandırabileceğine değiniyor. Ancak bu durumun ortaya çıkması, oyunların eğlence amacı olarak değil de eğitim amacıyla kullanılmasıyla mümkün hâle geliyor. Çok sayıda uzman da gerçek yaşam alanlarında oynanan oyunların eğitici rolünün dijital oyunlardan çok daha baskın olduğunu dile getiriyor. Özellikle eğitici dijital oyunların pedogojik bir değerinin olması için bu oyunların, kontrollü ve bilinçli bir şekilde oynanması gerekiyor. Aksi taktirde oyunların öğretici yönleri silikleşerek yukarıda değindiğim negatif durumlar ortaya çıkıyor.
Dijital oyunlar kontrol altında olmalı
Değindiğim üzere bazı dijital oyunların didaktik ve geliştirici yönleri var. Fakat çok sayıda oyun bundan yoksun. Ayrıca bu konudaki bilinçsiz tüketim, özellikle çocukların duygusal gelişimi açısından ciddi tehditler barındırıyor.
Ebeveynler, çocuklarını tamamen oyunlardan uzak tutmak yerine, hangi oyunları oynadıklarını bilmeli, içerikleri kontrol etmeli ve süre sınırlamaları koymalıdır. Eğitimciler ise, dijital oyunların bilinçli kullanımına yönelik rehberlik etmelidir.
Oyun sektörü her geçen gün büyüyor ve milyarlarca dolarlık yatırımlarla insanların dikkatini çekmeye devam ediyor. Ancak şu noktayı unutmamız gerekir: Dijital oyunlar eğlenceli olabilir ama çocukların gerçek dünyada kazanmaları gereken becerileri onlara kazandıramaz.
Gerçek oyun, gerçek duygular ve gerçek etkileşimler olmadan, çocuklarda duygusal zekâ, olması gerektiği gibi gelişmez.
O nedenle çocuklar, gerçek yaşam alanlarındaki oyunlara yönlendirilmelidir.