ETİMOLOJİ sözlüğünü
açtığınızda, Lâtince “terreo” fiilinin “korkutmak”, “terror” sözcüğünün ise “büyük
korku, dehşet, dehşet/korku objesi” gibi anlamlara geldiğini görürsünüz.
Covid-19,
artık hastalık olmaktan çıkmış ve küresel bir dehşet ve korku objesi hâline
dönüşmüştür. Sözde sağlık bahanesi ile insanlığın tüm kazanımları, bir korku
girdabında yok edilmek istenmektedir.
Geçmişte
FETÖ gibi örgütlerle “tek dünya dini” projesini yürürlüğe koyan akıl, şimdi ise
“tek dünya devleti, tek dünya parası, çipli ve kelepçeli kölelerden oluşan tek
dünya vatandaşlığı” peşindedir!
Küresel
düzen, “normal” yerine “yeni normal” şeklinde bir kavram icat etti. Artık sarılmak,
kucaklaşmak, el sıkışmak “eskide kaldı”.
Yani, “Artık bunlar anormal!” demek isteniyor.
Muhalefet
hep bir ağızdan, Türkiye için 14 gün kapatma istiyor. Her yolu deneyip
yıkamadılar iktidarı, bugün Covid-19’u arkalarına aldılar. IMF’den kurtulan
Türkiye, bu yüzden DSÖ’den de kurtulmayı başarmalıdır!
Bu
anlamda tersine bir uygulamayla, yine 14 gün boyunca bütün medya ağlarında, PCR
testlerinin hatâlı sonuçlar verdiğini, Covid-19’un ölümcül olmadığını, mRNA
aşılarının 6 ayda kullanıma sokulmasının mümkün olmadığını söyleyen uzmanları
konuşturalım.
Küresel
düzen bir taraftan korku pompalarken, diğer yandan ise, “Türkiye’de pandemiyle derinleşen yoksulluk, bazı ailelerin birçok
temel ihtiyaçtan vazgeçmesine neden oluyor” başlıklarıyla dolu haberleri
servis ediyor.
Covid-19’a
karşı alındığı söylenen tedbirler, Covid-19’un verebileceği zararlardan çok
daha öte zararlar vermeye başlamıştır bu nedenle. Peki, bunun farkında mıyız,
ne kadar uyanığız?
İnsanlık
yenilmeyecek!
Covid-19
salgını, Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir korku kampanyasına
dönüştürülmeye çalışılsa da, ekmeğinin peşindeki insanlığın bu korkuya boyun
eğmediğini gözlemliyoruz.
Bu
anlamda ülkemizi tehdit eden ve Sayın Cumhurbaşkanımıza saldıran güçlerin bağımsızlığımızdan,
İslâm kimliğimizden ve “Devlet-i ebed müddet” mefkûremizden vazgeçmemizi
istediklerini anlıyoruz.
Yasaklarda
ısrar ile bir sonuç alınamayacağını ve olaylarla amaçlananın, devletler ile
vatandaşlarını karşı karşıya getirmek olduğunu tahmin etmek için uzman olmaya
gerek yok.
Yapılması
gereken, “halka rağmen halk sağlığı için alınan tedbirler” yerine, tehdit ile
tedbir dengesinin kurulduğu yeni bir sisteme geçilmesidir.
Bileklik,
dijital takip, yüz tanıma sistemleri, zorunlu aşı ve seyahat engelleri gibi
özel yaşama müdahale içeren tedbirler, halkın psikolojisini bozmakta ve hayatı
kapatma düşüncesi ekonomik hayatı olumsuz etkilemektedir.
Medyada
yoğun bir şekilde yapılan Covid-19 içerikli yayınlar, halk sağlığını koruyucu,
geliştirici ve toplumu bilgilendirici nitelikten çıkmıştır. Bu yayınlara
sınırlama getirilmesi elzemdir!
Bahsedilen
yayınların çoğu kendini tekrar eden, abartılı, halkı korku ve paniğe düşürücü
nitelik almıştır. Acil servislerin dolup taşmasının nedenlerinden biri de bu
korkutucu yayınlardır. Korku ve panik olmaz ise, sağlık sisteminin yükü
hafifleyecektir, inanıyorum.
İşin
ilginç bir yönü de şu: Aynı çevreler, daha önce Cuma hutbesinden dahi ölümün
hatırlatılmasına karşı çıkarken, bugün bütün söylemlerini ölüm ve ölüm korkusu
üzerine kurgulamış durumdadır.
Birçok
bilim insanı, Covid-19’un teşhis ve tedavisinde semptomatik ve hasta bazlı
tedaviye geçilmesini, kitlesel tedaviden ve doktor olmayanların hâne hâne ilaç
dağıtması gibi gayr-i tıbbî yöntemlerden vazgeçilmesini savunmaktadır.
Uygulanamaz
yasaklar kamu otoritesini de yormakta, kolluk kuvvetleri sıradan insanlarla
uğraşırken gerçek suçları ve suçluları gözden kaçırabilmektedir.
Salgın
bahanesi ile hayatın ve üretimin durduğu ülkeleri kıtlık ve ekonomik çöküş
beklemektedir. Hâlbuki üretime devam edenler kazanacaktır!
Dünyayı
saran virüsün nasıl olup da Wuhan dışında bir eyalete yayılmadan Çin’i tamamen
terk ettiği ise sorgulanmaktadır, sorgulanmalıdır. Saygıdeğer Bilim Kurulu
üyelerimiz Çin’e gidip konuyu yerinde incelerlerse halkımız da memnun olacaktır.
Yazımızın
bu bölümünü bitirirken, Sayın Cumhurbaşkanımızın Kadın ve Adâlet Kongresi’nde
gerçekleştirdiği, tarihin akışına yön verir nitelikteki ve zamanın rûhu ile
aklını anlama ve yorumlama noktasında insanlık için önemli duruşuna dair şu
ifadeyi buraya kaydetmek istiyorum:
“Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleşmenin sonu faşizme çıkar. Dijital faşizme karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz!”