Dijital faşizmin önüne geçmek (1)

Bahsedilen yayınların çoğu kendini tekrar eden, abartılı, halkı korku ve paniğe düşürücü nitelik almıştır. Acil servislerin dolup taşmasının nedenlerinden biri de bu korkutucu yayınlardır. Korku ve panik olmaz ise, sağlık sisteminin yükü hafifleyecektir, inanıyorum. İşin ilginç bir yönü de şu: Aynı çevreler, daha önce Cuma hutbesinden dahi ölümün hatırlatılmasına karşı çıkarken, bugün bütün söylemlerini ölüm ve ölüm korkusu üzerine kurgulamış durumdadır.

ETİMOLOJİ sözlüğünü açtığınızda, Lâtince “terreo” fiilinin “korkutmak”, “terror” sözcüğünün ise “büyük korku, dehşet, dehşet/korku objesi” gibi anlamlara geldiğini görürsünüz.

Covid-19, artık hastalık olmaktan çıkmış ve küresel bir dehşet ve korku objesi hâline dönüşmüştür. Sözde sağlık bahanesi ile insanlığın tüm kazanımları, bir korku girdabında yok edilmek istenmektedir.

Geçmişte FETÖ gibi örgütlerle “tek dünya dini” projesini yürürlüğe koyan akıl, şimdi ise “tek dünya devleti, tek dünya parası, çipli ve kelepçeli kölelerden oluşan tek dünya vatandaşlığı” peşindedir!

Küresel düzen, “normal” yerine “yeni normal” şeklinde bir kavram icat etti. Artık sarılmak, kucaklaşmak, el sıkışmak “eskide kaldı”.

Yani, “Artık bunlar anormal!” demek isteniyor.

Muhalefet hep bir ağızdan, Türkiye için 14 gün kapatma istiyor. Her yolu deneyip yıkamadılar iktidarı, bugün Covid-19’u arkalarına aldılar. IMF’den kurtulan Türkiye, bu yüzden DSÖ’den de kurtulmayı başarmalıdır!

Bu anlamda tersine bir uygulamayla, yine 14 gün boyunca bütün medya ağlarında, PCR testlerinin hatâlı sonuçlar verdiğini, Covid-19’un ölümcül olmadığını, mRNA aşılarının 6 ayda kullanıma sokulmasının mümkün olmadığını söyleyen uzmanları konuşturalım.

Küresel düzen bir taraftan korku pompalarken, diğer yandan ise, “Türkiye’de pandemiyle derinleşen yoksulluk, bazı ailelerin birçok temel ihtiyaçtan vazgeçmesine neden oluyor” başlıklarıyla dolu haberleri servis ediyor.

Covid-19’a karşı alındığı söylenen tedbirler, Covid-19’un verebileceği zararlardan çok daha öte zararlar vermeye başlamıştır bu nedenle. Peki, bunun farkında mıyız, ne kadar uyanığız?

İnsanlık yenilmeyecek!

Covid-19 salgını, Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir korku kampanyasına dönüştürülmeye çalışılsa da, ekmeğinin peşindeki insanlığın bu korkuya boyun eğmediğini gözlemliyoruz.

Bu anlamda ülkemizi tehdit eden ve Sayın Cumhurbaşkanımıza saldıran güçlerin bağımsızlığımızdan, İslâm kimliğimizden ve “Devlet-i ebed müddet” mefkûremizden vazgeçmemizi istediklerini anlıyoruz.

Yasaklarda ısrar ile bir sonuç alınamayacağını ve olaylarla amaçlananın, devletler ile vatandaşlarını karşı karşıya getirmek olduğunu tahmin etmek için uzman olmaya gerek yok.

Yapılması gereken, “halka rağmen halk sağlığı için alınan tedbirler” yerine, tehdit ile tedbir dengesinin kurulduğu yeni bir sisteme geçilmesidir.

Bileklik, dijital takip, yüz tanıma sistemleri, zorunlu aşı ve seyahat engelleri gibi özel yaşama müdahale içeren tedbirler, halkın psikolojisini bozmakta ve hayatı kapatma düşüncesi ekonomik hayatı olumsuz etkilemektedir.

Medyada yoğun bir şekilde yapılan Covid-19 içerikli yayınlar, halk sağlığını koruyucu, geliştirici ve toplumu bilgilendirici nitelikten çıkmıştır. Bu yayınlara sınırlama getirilmesi elzemdir!

Bahsedilen yayınların çoğu kendini tekrar eden, abartılı, halkı korku ve paniğe düşürücü nitelik almıştır. Acil servislerin dolup taşmasının nedenlerinden biri de bu korkutucu yayınlardır. Korku ve panik olmaz ise, sağlık sisteminin yükü hafifleyecektir, inanıyorum.

İşin ilginç bir yönü de şu: Aynı çevreler, daha önce Cuma hutbesinden dahi ölümün hatırlatılmasına karşı çıkarken, bugün bütün söylemlerini ölüm ve ölüm korkusu üzerine kurgulamış durumdadır.

Birçok bilim insanı, Covid-19’un teşhis ve tedavisinde semptomatik ve hasta bazlı tedaviye geçilmesini, kitlesel tedaviden ve doktor olmayanların hâne hâne ilaç dağıtması gibi gayr-i tıbbî yöntemlerden vazgeçilmesini savunmaktadır.

Uygulanamaz yasaklar kamu otoritesini de yormakta, kolluk kuvvetleri sıradan insanlarla uğraşırken gerçek suçları ve suçluları gözden kaçırabilmektedir.

Salgın bahanesi ile hayatın ve üretimin durduğu ülkeleri kıtlık ve ekonomik çöküş beklemektedir. Hâlbuki üretime devam edenler kazanacaktır!

Dünyayı saran virüsün nasıl olup da Wuhan dışında bir eyalete yayılmadan Çin’i tamamen terk ettiği ise sorgulanmaktadır, sorgulanmalıdır. Saygıdeğer Bilim Kurulu üyelerimiz Çin’e gidip konuyu yerinde incelerlerse halkımız da memnun olacaktır.

Yazımızın bu bölümünü bitirirken, Sayın Cumhurbaşkanımızın Kadın ve Adâlet Kongresi’nde gerçekleştirdiği, tarihin akışına yön verir nitelikteki ve zamanın rûhu ile aklını anlama ve yorumlama noktasında insanlık için önemli duruşuna dair şu ifadeyi buraya kaydetmek istiyorum:

“Bireyi bir isim veya numaradan ibaret gören dijitalleşmenin sonu faşizme çıkar. Dijital faşizme karşı hep birlikte mücadele etmeliyiz!”