CEBİMİZE, hatta
gözlüğümüze kadar sirayet etmiş olan yeni medya ve uygulamaları, geçmişe oranla
bizi çepeçevre sarmış durumda. Dolayısıyla düşünme eylemenin imkânı bu istilâda
daha da daralırken, daha çok lâflamanın, gözetlemenin, teşhirin ve popülizmin
kapıları ardına kadar açılmış oluyor. Dijital gelişmeler tarafından bu denli
kuşatılmışken, sosyal medyanın Türkçe üzerindeki etkilerini incelemek
kaçınılmaz.
Beklendiği
üzere bu konuyu araştırıp çözüm önerileri sunmak adına çeşitli çalışmalar
yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Sakarya Üniversitesi bünyesinde kurulan Sosyal
Medya Araştırmaları Plâtformu da bunlardan biri. Bu ve benzeri çalışmalar sosyal
medyanın hem dilimiz, hem de kültümüz üzerindeki etkilerini araştırıp çözüm
önerileri üretmeyi amaçlamaktadırlar. Dijitalleşme, Türkçemiz ve dolayısıyla
kültürümüzde ciddî tahribat ve erozyona sebep olmaktadır.
Kullanılan
profiller, dil, simgeler ve paylaşımlardan oluşan sahte bir iletişim yaşanmakta
dijital kültür dünyasında. Popülizm uğruna sahte kimliklerin oluşturulduğu,
sahte arkadaşlık köprülerinin yıkılıp tekrar kurulduğu sanal bir dünya oluştu.
Dijital plâtformlarda fazlasıyla aktifken gerçek dünyadan ve gerçeklikten kopuk
bireylerin oluşturduğu bir sanal yaşam… Bu ortamın doğal bir sonucu olarak
temeli asırlık tecrübe ve birikime dayanan kültürümüz, soysal ağlarda
geçerliliğini kaybetmeye başladı. Kendine has “norm ve ilkeleri” olan bambaşka
bir yaşam alanı oluşuverdi. Normal şartlarda ayıp veya yanlış kabul edilen söz
ve davranışlar bu ortamlarda sıradan olmaya başladı.
Anadilini
doğru kullanmayan, yazım kurallarına dikkat etmeyen ve daha da acısı, bunlar
için hiçbir özen göstermeyen bir nesil yetiştiği kaygısı sardı hepimizi. İşin
ilginç ve ilginç olduğu kadar da üzücü tarafı ise, çeşitli ortam ve plâtformlarda
bu kaygıyı dile getiren insanlarımızın sosyal medyayı kullanırken kendilerinin
de çok rahat olmaları. Hatta bu içler acısı durum, eğitim seviyemiz veya
mesleğimizden de bağımsız. Sanal plâtformlarda Türkçe yazım kurallarını âdeta
katledenler, ne yazık ki yalnızca eğitim seviyesi düşük insanlar değiller. Maalesef
üniversite mezunu sosyal medya kullanıcılarının da birçoğu benzer bir tavır
sergilemektedir. Sınırlı zaman ve alan kullanımı bu durumu açıklamak için
yeterli değil.
Bana
göre bunun altında yatan gerçek neden, gündelik hayatımızda karşımızda bulunan
gerçek muhataplarımıza hitap ederken göstermek zorunda olduğumuz hassasiyeti
sosyal medya kullanırken göz ardı etmemizdir. Adı üzerinde, sanal bir
ortamdayız nasıl olsa. Yapılan yazım hatalarının, katledilen imlâ kurallarının
hiçbir önemi yok. Ne de olsa sanal ortamda gündem ve konular çok hızlı
değişiyor. “Söz uçar, yazı kalır” desek de bu, dijital dünya için geçerli değil.
Sosyal medyada yorum yapıp fikir ortaya koymak, dalgalı bir sahilde kumdan kale
yapmaktan farksız. Nasıl olsa çok kısa bir süre sonra gelecek olan dalga,
müthiş bir özen ve emeğin eseri olan ihtişamlı şatonuzu silip süpürecek. Öyleyse
kelimeleri dikkatle seçip, doğru şekilde kullanıp, nakış yapar gibi işleyip şaheserler
yaratmaya gerek yok. Daha iyisini yapabilecek donanım ve yeteneğe sahip olsak
bile gerekli görmüyoruz. Rastgele seçilmiş birkaç kelimeyi parçala, kısalt,
sıraya koy ve özenle seçilmiş emojilerle süsle, olsun bitsin!
Biz,
toplum olarak zaten yazmayı pek sevmezdik fakat buna talip olanlar, gerekli
özen ve çabayı gösterirlerdi. Maalesef hepimiz sosyal medya sayesinde birer “yazar”
oluverdik. Fakat henüz okur olamamış, emojiler olmadan kelimelere anlam ve
duygu katamayan sosyal medya yazarları… Toprağa bir kelime tohumunu atarak onu sulayıp, koruyup kollayarak önce fidan,
sonra da rengine ve kokusuna hayran olunan bir gül yetiştirmenin erdemini
anlayamadık. Anlayamadık ama elimizde makasla gül bahçesine dalıp bahçıvanlık
yapar olduk. Maalesef elimizde, doğru yerinden budanmış ve derilmiş güller
yerine mahvolmuş bir bahçe kaldı!
Sosyal
medyanın kültürümüz üzerindeki bir diğer olumsuz etkisi de argo ve küfür içeren
cümlelerin yaygın bir biçimde kullanılmasıdır. Günlük hayatımızda bırakın
dillendirmeyi, aklımızdan bile geçirmeye çekindiğimiz argo ve küfürleri dijital
ortamlarda çok rahat ve umarsızca kullanır olduk. Bu tür plâtformlarda
kullanılan dilin bayağılığı, dilimizi derinden zedelemektedir. Bunun altında
yatan temel neden, sosyal medyada sarf ettiğimiz kelimelerin anlam derinliğini
tam olarak kavrayamamış olmamızdır. Tıpkı anadilimiz dışındaki yabancı bir
dilde herhangi bir kelimenin anlamını bilsek bile bu kelimeye yüklenen gerçek
mânâyı özümseyemememiz gibi…
Sosyal
medyada kullanılan dil de aynen bu şekilde sanal ve tam olarak
özümseyemediğimiz bir yabancı dil gibi. Anlıyoruz fakat içselleştiremiyoruz.
Dil bilimcilerin de söylediği gibi, nasıl ki yabancı bir dilde küfretmek çok
daha kolay ve az rahatsız ediciyse, sosyal medyanın sanal dilinde argo ve küfür
kullanmak da bizi pek rahatsız etmiyor. Hele bir de argo ve küfür içeren
ifadeleri garip kısaltmalar şeklinde kullanırsak, daha sıradan ve zararsız
oluveriyorlar.
Durum
bu kadar vahim olsa da umutsuz olmaya gerek yok. Sanal ortamın dilimiz ve
kültürümüz üzerindeki olumsuz etkileri sadece bize özel değil. Dünyadaki birçok
ülke, internet ve buna bağlı sosyal medya kullanımındaki yaygınlıkla orantılı
olarak benzer sorunlar yaşamakta. Başka bir deyişle, özelde bize aitmiş gibi
görünse de evrensel bir sorunla karşı karşıyayız. Bu durumun doğal sonucu
olarak, sorunun çözümü yalnızca yerel tedbirlerle mümkün olmayacaktır. İnternet
kullanımı sayesinde Dünya gerçek mânâsıyla küçülmüş ve birlikte yaşanır
olmuşken, uluslararası bir iş birliği kaçınılmazdır.
Dijital
ortamlarda doğru ve temiz bir Türkçe kullanımıyla ilgili toplumsal bir bilinç
oluşturmak gerekmektedir. Bu, bütün paydaşların birlikte hareket etmesi gereken
bir konudur. Yazılı ve görsel basının rolü çok önemlidir. Ama her şeyden önce,
zaman kaybetmeden ve ilkokuldan başlayacak şekilde bu konu müfredatımıza
girmelidir.
Konunun
uzmanı olan eğitimciler eliyle lise eğitimi sonuna kadar öğrenciler eğitilmeli
ve bilinçlendirilmelidir. Sosyal medyada dilimizi doğru kullanmakla ilgili
sadece öğrencileri eğitmek yeterli olmayacaktır. Her ne kadar öyle görünmese de,
sosyal medya kullanıcılarının büyük çoğunluğu yetişkinlerdir. Yetişkin bireyler
için de farkındalık eğitimleri ve etkinlikler yapılmalıdır. Bu ve benzeri
çalışmalarla sosyal medyada dilimizin doğru kullanımı konusunda ortak bir algı
oluşturulmalıdır. Ayrıca Türkçenin doğru kullanımı, çeşitli toplumsal ödüller
ile özendirilebilir.
Fakat
her şeye rağmen söz konusu problemler çözümsüz değildir. Zaman kaybetmeden
gerekli tedbirleri alır ve uygularsak, bu sorunların üstesinden gelebiliriz.
Ayrıca şunu da unutmayalım ki, başarılı olabilmek için mutlaka ortak bir bilinç
ve farkındalık gerekmektedir.