Dijital bilgi akışına dikkat!

Durum simsarlığı yapanlar sosyal medya ağı üzerinden yayınladıkları gönderilerde AFAD’ın karşısına mevzilendirdikleri dernekle sözüm ona “kraldan çok kralcı kesilme” gafleti içinde Devlet’i kifayetsiz gösterme hedefinden yola çıkarak toplumun algısına bir şerh düşme hevesine kapıldılar.

DÜNYA devinimini devam ettirdiği müddetçe insanın da dünya üzerindeki tasarrufu aynı paralelde devam ediyor. Ve bu döngüde vuku bulan her gelişim ve değişime göre zaman dilimlerine bölünüp isimlendiriliyor. Biz ise bu isimleri “çağ” başlığı altında tanımlayıp cereyan eden olayları o çağın altına sıralıyoruz.

Sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik sahadaki değişimler ise çağların belirlenişindeki ana başlıklar olarak yerini alıyor. Yazının icadı, Kavimler Göçü, İstanbul’un Fethi’nin çağların değişimindeki rolleri gibi... Şimdi ise apayrı bir gelişimin belirlediği, yönettiği ve hatta yönlendirdiği bir çağda, “İnternet Çağı”ndayız. Bu çağ, “dijital” ve “bilişim” gibi değişik isimlendirmelerle de tanımlar buluyor.

Bu çağın belirleyici faktörü, zamana hâkim olma, bilgiye “bir tık” ile ulaşma gibi hızın hayatımızı dizayn etmesi, dünyada meydana gelen tüm gelişmelere anlık ulaşım sağlanması olarak nitelendirilmesidir. Bilginin akıl almaz yoğunlukta servis edildiği ve bu oranda da taraftar bulduğu zamanda acaba “doğru bilgi”yi edinme noktasından ne kadar eminiz? İşte bu koskoca bir muamma!

Sosyal iletişim ağları üzerinden sağanak sağanak yağan haberler ve bu haberlerin çeşitli yorum ve bakış açılarıyla servis edilmeleri, toplumu fikren gruplara ayırmış durumda. Bu gruplanmalar bozgunculuk ve nifak gibi ayrıştırma emeli üzerinden provokatif çalışmalarla gündem belirleyenlerin işini bir hayli kolaylaştırıyor.

Dijital çağda haberin güvenilirliği

Yaşadığımız Büyük Anadolu Depremi’nde Devlet’in resmî kurumu olan AFAD, yine Devlet’ten aldığı yetkiyle sahada an itibariyle çalışmalarına başladı. Bunun yanında STK’lar, vakıflar, dernekler de duruma fiilen müdahale ettiler. Hepsi çok kıymetli, çok anlamlı.

Fakat şöyle bir gerçek var ki, tüm bu oluşumlar ancak Devlet’in çatısı altında, kriz yönetme ve organize etme mekanizması dairesinde bu faaliyetlerini hayata geçirilebilirler. Yani yapılan eylemler hiçbir suretle bağımsız ve “rağmen” yapılan çalışmalar değildir. Bütünüyle otoritenin kontrolünde ve yine onunla yapılan iş birliği neticesinde aktive olabilirler.

Örneğin çadır kentlerin kurulacağı alanların belirlenmesi, o alana ulaşacak elektrik hattı, gıda dağıtımının plânlanması, enkaz kaldırmadaki düzenleme ve en mühimi arama-kurtarma faaliyetleri ve niceleri AFAD’ın bilgisi, yetkisi ve koordinasyon rehberliğinde eyleme dönüşür.

Maalesef Devlet’in karşı tarafında saf tutan bir kitle var ki, bu deprem felâketinde bazı yardım kuruluşlarını Devlet’in karşısında konumlandırma gafletine düşüp bir zafiyetin, bir acziyetin resmini çizmeye gayretkâr kesildiler. Bunlar elbette vatansever gönüllerin asla tevessül etmeyeceği davranışlardı. Nitekim bahsi geçen bir dernek yöneticisinin açıklaması da olayı tüm açıklığıyla ortaya koyar nitelikte.

Durum simsarlığı yapanlar sosyal medya ağı üzerinden yayınladıkları gönderilerde AFAD’ın karşısına mevzilendirdikleri dernekle sözüm ona “kraldan çok kralcı kesilme” gafleti içinde Devlet’i kifayetsiz gösterme hedefinden yola çıkarak toplumun algısına bir şerh düşme hevesine kapıldılar. Bu yayınların neredeyse tamamının “okyanus ötesi”nden (ki bu konum bilgisinin nereyi işaret ettiği herkesin malûmudur) yazıldığı açıklaması, derneğin kurucu başkanı tarafından sözlü şekilde ifade edildi. Aksi takdirde Devlet gibi kudretli, muktedir bir güçten bağımsız bir hareketin yapılması hem fiilen, hem hiyerarşik düzende söz konusu olamaz.

Suyun uyuyup düşmanın asla uyumadığı gerçeği bir kez daha hafızalarımızın bir kenarında durmalı. Bu gerçek bu kadar netken, karınca misali safımızı belirleyip “İbrahimî” bir dâvâda karınca kadar gayret eden her vatandaşın dalgalanan bayrağına borcu, “Akletmez misiniz?” vahy-i İlâhîsine itaatidir.