Diatomlar

Oksijenimizin büyük bir kısmından sorumlu olmaları, görsel güzellikleri, cam yapıda kabukları, deniz kirliliği ölçümüne katkıları, tarihçilere katkıları, birçok deniz canlısına besin kaynağı olmaları, insan için çok zararlı olan silisle beslenmeleri yani zehirle beslenip yaşama bal sunmaları ve bilemeyeceğimiz başka faydaları ile bu yapılar gerçekten büyüleyici bir dünya.

KISA bir süre önce sanat çalışmalarım için internette görselleri araştırırken bir diatom görseline denk geldim ve bir anlık duraksama yaşadım. Sonra bu şekil bir kapı oldu ve ben bu kapıdan büyüleyici diatom dünyasına geçiş yapmış oldum.

Gerek görsellikleri, gerekse inanılmaz derecedeki özellik ve işlevlerini okudukça adeta kendimden geçtim. Sonrasında daha fazla bilgi edinmek adına internette birçok arama yapsam da benzer ve kısa açıklamaların ötesine geçememek ve bu dünya hakkında teknik ve teorik bazı bilgilerin ötesine ulaşamamak beni üzdü.

Yine de diatom dünyası hakkında öğrendiğim kısmı bile beni şok etmeye yetti. Ben onlara “okyanusların kar taneleri” diyorum. Aşağıda diaotomlar hakkında genel bir bilgi yer alacak; umarım sizin de en az benim kadar ilginizi çeker…


Diatom nedir?

Diatomlar genellikle suda yaşayan, tek hücreli, fotosentez yapabilen ama karada da yaşayabilen alglerdir. Dünya oksijeninin büyük bölümünden sorumlu bu küçük canlıların en büyükleri 1 milimetre genişliğindedir. 1 santimetreküp deniz suyunda 10 bin tane diatom canlısı bulunur.

Birçok deniz canlısı diatomlarla beslenir. Hepsinin kendine özgü şekillerinin olması dikkat çeken özelliklerindendir.

Öncelikle diatomlar tam bir fotosentez kaynağıdır. “Dünyanın fotosentez kaynağı” da denebilir. Aynı zamanda diatomlar deniz suyu kirlilik oranlarını araştırırken de kullanılıyorlar. Diatomların birçok çeşidi vardır ve her çeşidin kendine göre farklı özellikleri bulunur. Farklı özellikteki diatomlar farklı özellikteki su içinde çoğalabiliyorlar ve bu şekilde de denizin kirlilik-temizlik oranı bulunuyor. Denizde oldukça fazla diatom olduğu biliniyor, bu diatomların milyonlarcası ölüp dibe çöktüklerinde bahsettiğimiz yağlar sayesinde deniz diplerinde petrol yatakları oluşturuyorlar.

Bu canlılar sert yapılı ve silisli kabukları dolayısıyla milyonlarca yıllık süre içerisinde üst üste birikirler ve paleontologlar için adeta bir “tarih kitabı” hâline gelirler. Bu sayede farklı zamanlarda yaşanmış olaylara ve o çevreye ait detaylı bilgiler edinmemizi mümkün kılarlar. Günümüzde mimarlar, gökdelenler ile sıra dışı evler inşâ etmek için ağırlıklı olarak cam kullanırlar. Fakat diatomlar, evleri için camı milyonlarca yıl önce kullanmaya başlamışlardır. Camdan yapılmış evlerde yaşayan bu canlılar şeffaf, opalin ve silikattan oluşan hücre duvarlarına sahip tek organizmalardır. Karmaşık ve geometrik silis desenleriyle süslü duvarlara sahip olan bu tek hücreli organizmaların ismi, Yunancada “ikiye bölünmüş” anlamına gelen “dia” ve “temnein” sözcüklerinden ileri gelmektedir.

Diatomlar, suyun olduğu her yerde, nemli bölgelerde veya topraklarda yaşayabilirler. Bu organizmalar besinlerini kayalar, nehirler, buzullar ve çöller gibi farklı morfojenetik bölgelerden temin ederler. Yağmurların kaya yüzeylerini aşındırıp silika tortularını nehirler vasıtasıyla boğaz, göl, deniz ve okyanuslara ulaştırması ya da atmosferde meydana gelen sirkülasyonların çöl kumlarını yerinden ederek toz taşıması, diatomların bulundukları sularda beslenebilecekleri güzel bir coğrafî ortam oluşturur.

Diatomlar yeni hücre kabukları oluşturmak için bu öğütülmüş kayalardan çıkan silikayı ya da daha önce yaşamış ölü diatom bedenlerinden arta kalan silikayı kullanırlar. Bu sayede hızlıca üreyerek çoğalırlar. Nüfusları kısa zamanda artar ve bu nüfus patlaması, denizlerde ve okyanuslarda ışığın farklı bir şekilde kırılarak iç açıcı bir turkuaz renge dönüşmesini sağlar.

Diatomlar, fotosentez sayesinde karbondioksit, güneş ışığı, su ve klorofil yardımıyla besin ve oksijen üretirler. Soluduğumuz havanın yaklaşık yüzde 50’sini diatomların serbest bıraktığı oksijene borçluyuz. Açığa çıkardıkları oksijen sayesinde daha büyük ve çeşitlilikte canlıların var olmasını sağlayan bu küçük organizmalardan bazıları bir insan saçının büyüklüğünde olsa da, çoğunu görebilmek için ışık ya da elektron mikroskobu kullanmak gerekir. Böylesine küçük bir canlı, devasa gruplar oluşturarak dünyadaki geniş okyanuslarda görünür olmasını hızlı üremeye ve kalıcılığına borçludur.


Diatomlar, bünyelerinde ürettikleri uzun zincirli yağ asitleri ile enerji açısından zengin bir besin kaynağına dönüşerek okyanuslar, göller ve nehirlerde bulunan zooplanktonlardan su böceklerine, balıklara ve balinalara kadar tüm canlılar için önemli bir gıda kaynağına da dönüşürler.

Nano-teknoloji uzmanı bu küçük mikroorganizmaların silis içeren, çok dayanıklı ve üzerinde yüzlerce küçük gözenek olan kabukları vardır. Bu kabukların oluşturduğu topraksa yüzlerce yıldan beri çok farklı alanlarda kullanılmaktadır. Çoğunlukla tek hücreli olan bu canlıların iplik, şerit ya da yıldız şeklinde koloni oluşturan türleri de vardır. Bu küçük mikroorganizmaların en önemli özelliği, asimetrik ve silisten oluşan iki kapağa sahip olmaları. Bu kapaklar çok sağlamdır ve gözenekli bir yapıları vardır. Bu nedenle diğer canlı iskeletlerine göre çok dayanıklıdırlar.

Diatomlar kendi besinlerini kendileri üretir. Sahip oldukları “fukosantin” adı verilen pigment, besin üretiminde önemli bir rol oynar. Kendi besinlerini ürettikleri için de bitkiler âlemi içerisinde yer alıyorlar. Tek hücreli bu canlının hücre duvarının dışında kapak şeklinde bir yapı bulunur. Silisyumdan oluşan bu kapaklardan her diatomda iki adet bulunur. Bu kapakların biri büyüktür ve diğer kapak onun içine girer. Bu kapaklar birbirlerine özel bir kemer aracılığıyla bağlanır. Kapakların üzerinde “rafe” denen bir yarık bulunur. “Diyatomeler” bu yarıkların arasından sitoplazmalarını çıkararak yere temas ederler ve sitoplazmalarını hareket ettirerek yer değiştirebilirler. Bu hareket daha çok kaymaya benzer.

Diatomlar hareket organelleri, örneğin kamçıları olmadan hareket edebilen özel canlılar olarak kabul ediliyor. Bu nedenle bazı bilim insanları, hareket edebildikleri için diatomların hayvanlar âlemi içerisinde sayılabileceğini söylüyorlar.

Kısaca, diatom dünyasının özellik ve faydaları o kadar çok ki, hepsini yazıma alamıyorum. Etkilendiğim bu dünyayı Kültür Ajanda’da paylaşmadan edemezdim.

Bu dünya neyi çağrıştırıyor?

Diatom dünyasının beni heyecanlandırması sonrası çevreme bu heyecanımdan bahsetmeye başladım ama tek gördüğüm, benim heyecanıma şaşırmaları oldu. Bilime olan merakımı takdir ettiler ama nasıl anlatırsam anlatayım, kimseyi bu diatom dünyasına götürememek açıkçası biraz üzücüydü. Diatom ya da başka bir bilgi olabilir, yeter ki o gün yeni öğrenilen bir şey için yeni bir heyecan görmek isterdim. Rabbimin sonsuz ilmine merak, heyecan ve hayret duyan, araştıran ve bunu bir yaşam biçimi hâline getiren içi kıpır kıpır insanlar görmek istiyorum. Acaba çok şey mi istiyorum?

Diaotom dünyası, hem şekil yapısı, hem faydalarıyla beni o kadar etkiledi ki içimde bir kaç soru belirdi ve bu sorular zihnimin duvarında hep asılı kalacak.

Yaşamımızda bizle birlikte varlık gösteren diatomların yaşam içinde benden daha fazla yer kaplayıp yaşama benden daha fazla katkıları varken, nasıl oluyor da bu dünyadan benim, çevremdekilerin ve çok sayıda insanın haberi olamıyor? Ben böyle bir bilgi ile neden tesadüfen karşılaşıyorum? Eğitim denen şey birkaç temel ders ve bilgiden mi ibaret? Müfredat denen şey herkese her sene aynı bilgileri vermek zorunda olan bir şey mi? Biz hayatın farklı yön ve özelliklerini nasıl öğreneceğiz ya da “Herkes her şeyi bilmek zorunda değil” mi diyorsunuz? İnternet büyük bir bilgi deposu olabilir, evet, ama bu karmaşık yapının insanın kendini ve hayatı tanımasına nasıl bir yardımı olacak bunun?

Oksijenimizin büyük bir kısmından sorumlu olmaları, görsel güzellikleri, cam yapıda kabukları, deniz kirliliği ölçümüne katkıları, tarihçilere katkıları, birçok deniz canlısına besin kaynağı olmaları, insan için çok zararlı olan silisle beslenmeleri yani zehirle beslenip yaşama bal sunmaları ve bilemeyeceğimiz başka faydaları ile bu yapılar gerçekten büyüleyici bir dünya. Uzmanlarınca araştırılan, ilgilenenlerce okunan bir bilgi olma özelliğinden daha fazlasını hak etmiyorlar mı gerçekten?

Uzayın derinliklerinden okyanusun derinliklerine kadar kim bilir neler kaçırıyoruz. Elbette tüm bilgiye kimsenin ulaşma imkânı yok ama diatom dünyası gibi bazı bilgilerin herkese sunulması, insanın kendini ve evini daha iyi tanıması açısından iyi olmaz mıydı? Bu noktada idarecilere, eğitim camiasına ve farklı kategorideki bilim dünyasına çok iş düşüyor. Elde ettikleri ve herkesçe bilinmesini uygun gördükleri bilgileri ilkokuldan başlamak üzere insanlığın hizmetine insanlığı heyecanlandıracak bir sunumla aktarmaları gerekmektedir.

Yaşamımızı yaşam yapan şeyleri bilenler bilmeyenlere aktarmalıdır. İnsanın besin kaynağı yiyecekler değil, bilgi, merak ve heyecan olmalıdır. Elementlerin atom numarasını, tüm kimya, fizik, matematik terimlerini bilmesek de olur. Tüm insanlık tarihini öğrenemeyebiliriz ama bizi biz yapan ayrıntılara hep beraber kafa yorabiliriz. Bu anlamda akademik çevreler, eğitim sistemini ve idarecileri yönlendirmelidirler. Bilgilerin nasıl filtreleneceği, eğitim sistemine nasıl yerleştirileceği, bilginin nasıl daha etkili sunulacağı ve bilgiyi veren ile alan arasındaki etkileşimin nasıl geliştirileceği, bilginin topluma ve ülke geleceğine katkılarının nasıl arttırılacağı gibi çok yönlü araştırma ve raporlar ile gerekli çalışmaların yapılması sağlanmalıdır.

Burada hepimize düşen işler var. Öncelikle kendimizi ve yaşamımızı fark etmeliyiz. Bunun yolu uyanmaktır. Sürekli bir meşguliyet içerisindeyiz. Bir tarafta gerçekten çok yoğun bir çalışma temposu içinde olduğu için kendine zaman bulamayanlar, diğer yanda bilinçsiz ve hatta sayıca daha fazla olup zamanı verimsiz ve ucuza harcayanlar… Ne olursa olsun, hangi taraf olursa olsun, her şeyden uzakta, kendimizle baş başa kalma zamanı oluşturmalı ve yaşamımızı, geçmişimizi ve içimizdeki mevcut benliği masaya yatırmalıyız.

Farkına varmanın yolu mola vermektir. Bunun içinde en güzel saat, ışıkların ve seslerin aradan çekildiği gece saatleridir. Ne yaşadığını bilmeden nasıl yaşamak istediğini ve bunu nasıl yapacağını nereden bilebiliriz ki?

Okullar heyecansız öğretmen, öğrenci ve bilgi ile dolu. Ne anlatılmakta olan bilgi bir fark oluşturuyor, ne öğretici yaptığı kutsal görevinden tatmin, ne de öğrenci gerçekten öğrenci. Toplumumuzda mezun çok, lâkin hayat yok! Umarım bu yazı ile diatom konusu bir başlangıç noktası olur ve bizler ilme olan ihtiyacımızın ve açlığımızın farkına vararak bir an önce gelişim yönünde ivme kazanırız.

Sevgi ve bilgiyle kalın efendim…