Deyin ulan, inadına “terörist” deyin gitsin!

Yarın değilse öbür gün, PKK’dan bir talimat gelirse… “Deyin ulan, inadına ‘Terörist’ deyin gitsin! Ne olacak? ‘Çok istiyordunuz, aramıza mesafe koyduk’ deyin. Bakalım ne yapacaklar” şeklinde izin çıkarsa… O zaman ne olacak? PKK ile HDP arasındaki bağ, üzüm vermez mi olacak? Yok mu sayılacak? Bir anda alâka kopacak mı? Diğer terör örgütünde benzer türden izin çıkmamış mıydı? Örgütün liderine küfretmek bile özellikle tavsiye edilmemiş miydi?

KANDİL’deki teröristlerin Ankara’daki adamları ve kadınları çırpınıp duruyor. Baştan beri ciddiye alınmak, itibar görmek istiyorlar.

Plânlar yapılırken, yol haritası çizilirken, seçime hazırlanılırken yok sayılmak can sıkıcıdır elbette.

“Tıpış tıpış” pozisyonunda görünmek canlarını sıkıyor, keyiflerini kaçırıyor.

“Tayyip’e mi verecekler?” pişkinliğinden rahatsız oluyorlar.

*

Pazarlığa açık olduklarını bildiren son açıklama, eş genel başkandan geldi:

“Biz adayımızı çıkardıktan sonra, masa da adayını çıkardıktan sonra ‘Gelin, müzakere yürütelim’ derlerse ‘Hayır’ demeyiz.”

Bu açıklamalar hangi anlama gelir?

Yeterince açık ama yine de bu sözlerin ne demek olduğunu tane tane açıklayalım…

Şu demek:

“Bizim aday çıkarmamız tamamen göstermelik.

Oyları bölmekten başka işe yaramayacağını biliyoruz. Usulen aday çıkarmış olacağız. Aslında içimizden birini aday göstermeye çok da niyetimiz yok.

Maksat, bizim, masadakilerle beraber hareket etmemizden ötürü kıl kapanların gözünü boyamak.

Niyetimiz, ‘HDP ile İyi Parti nasıl bir arada olur? Davutoğlu ile, Karamollaoğlu ile nasıl aynı masada buluşursunuz?’ diye sertçe eleştirenlerin gazını almak.

Bütün bu çabalar, bu açıklamalar laf olsun diye.

Boş geçmeyelim, ne verirsek elimizle, o gelir bizimle hesabı.

Dostlar alışverişte değilse de seçimde görsün.

‘Aday göstermediler’ denmesin maksadıyla...

Önünde sonunda masanın adayına yanaşacağız.

Başka seçeneğimiz yok.

Masadakiler bize mahkûm, biz masadakilere mahkûmuz.

Bir elmanın iki yarısı gibiyiz. Biz ayrılamayız.

‘Kocan ile geçincemen yok ise/ Boşan da gel, kabulümsün kız gibi” diyen ozandan farklı değil durumumuz. Birini aday göstersek bile hemen çekeriz.

Yeter ki masadakiler bize göz kırpsın. Bizi yok saymasın, görmezden gelmesinler. Kıymetimizi bilsinler. Biz hizmete hazırız.

Ortak hedef Tayyip Erdoğan’ı devirmek olduktan sonra, şeytanla bile kol kola gireriz. Kol kola girmekle kalmaz, koka kola bile içeriz beraber…”

*

Bu kadar açık söyleyemiyorlar tabiî.

Hava kalitesi ve çevre şartları müsait değil.

Üstü örtülü söyledikleri lakırdıları anlamak için ârif olmaya da gerek yok.

Adapazarı kabağı gibi ortada.

Sözün tamamı çocuğa söylenir. Çocuklar ise seçimde oy kullanamıyor.

*

Vaziyet böyle olduğu için, derin bir çaresizlikten söz etmek de mümkün.

Bakmayın “Meral Akşener ve Mansur Yavaş dışında kimi gösterirlerse destekleriz. Bu ikisini kesinlikle istemeyiz” türünden açıklamalara.

Sırf denemek için bunlardan biri aday olsun da görün.

Bal gibi destekleyeceklerdir.

“Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın” der gibi…

*

HDP’ye gösterilen tepkinin en önemli noktası, PKK ile içli dışlı olmak, PKK’ya “terör örgütü” diyememek.

Kibar söyleme gayretinde bulunanlar da “Terörle arasına mesafe koymamak” şeklinde dile getiriyorlar konuyu.

Daha kibarı ise cümleyi “koyamamak” ile bitiriyor.

Mahkemeye konu olan dâvâda da bu ana hat üzerinde durulduğunu biliyoruz.

Yarın değilse öbür gün, PKK’dan bir talimat gelirse…

“Deyin ulan, inadına ‘Terörist’ deyin gitsin! Ne olacak? ‘Çok istiyordunuz, aramıza mesafe koyduk’ deyin. Bakalım ne yapacaklar” şeklinde izin çıkarsa… O zaman ne olacak?

PKK ile HDP arasındaki bağ, üzüm vermez mi olacak?

Yok mu sayılacak?

Bir anda alâka kopacak mı?

Diğer terör örgütünde benzer türden izin çıkmamış mıydı? Örgütün liderine küfretmek bile özellikle tavsiye edilmemiş miydi? Unuttuk mu?

O hâlde…

Mesele HDP’lilerin PKK’ya “terör örgütü” demesi veya dememesi olamaz.

Aynı kafa, aynı fikir olduktan sonra, laf ile bir yere varılmaz.

Peynir gemisini geçiniz, süt tankeri bile yürümez.