Devrân Çelebi’nin Devrâniyye’sinden (2)

Kiralık araç, Minehatun’dan Vashington DC’ye dogrı yol alırken, Acur ile Puluç’un agzın bıçak açmayordı. Puluç’un tüllü-fonun ekranında Halk-Tv açık idi. Ekranda sakallı bir propoganda oglanı âvâz âvâz bagrıyordı: “Flaş, flaş, flaş... Puluçdâroglı’nun ziyâreti ABD’yi salladı. Bu büyük başarınun sırrı az sonra…”

Bu fasıl Puluçdâroglı’nun sûretâ Delâverelü Bidon Kralın sîretâ FİT-O’nun diyârına seyâhatin beyân ider

MAHABBETLÜ kâri’lerüm, ilk yazımızun üzerinden bir aylık bir zemân mürûr itdi ve dahı bu esnâda ayîne-yi devrândan ne hâdiseler geçdi ne hâdiseler. Hele bu hâdiselerden biri vardurur ki Devrân Çelebi fakîrinün arayup da bulamadugı bir mâhiyyet arzetmesi cihetinden tam evlere şenlik bir mizâh manzarası sunayordı. Ee Devrân Çelebi karındaşınuz böylesi münbit bir mizâhî hâdise görür de hiç yerinde durur mı? Hemân kendi kendüme didüm ki, “Bre Çelebi, Türkiya’nun gelmiş geçmiş en kezzâb ibiş-i siyâsîlerinden biri olan Cumhûriyyeti Helâk Fırkası re’îsi Puluçdâroglı Delâverelü Bıdon Kralın diyârına gidecekmiş, bu ibiş bu seyâhatte sana çok malzeme çıkarur düş peşine!”.

Dirâyetlü kâri’lerüm, külyutmaz karındaşınuz Devrân Çelebi, Puluçdâroglı’nun Ditrek Kral Bidon’un diyârına azîmet idecegine dâir Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nın basın duyurısına merak kulagumı dutmış dinlerken ol fırkanun sözcisi Peyk Tiriktırak -bu âdemün ilk ismi olan Peyk, ‘uydu’ ma’nâsına Fârisî bir kelimedür; Tiriktırak ise bu uydunun bir sâ’at misâli kurulması ve kuranlar nâmına çalışmasından kinâyedür-, Puluçdâroglı’nun ABD teferrücinün “gâyet şeffâf olacagını” dimesün mi? Bu şeffâf lafzın isti’mâ ider itmez bittabî zihn-i selîmümde yüz kandîl birden yandı. “Bre Devrân Çelebi, yahşi bilürsin ki Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nun re’îsinden çay bişirici oglanına dek yalan söylemek gibi bir bed fazîletleri vardur. Tiriktırak nâm fırka sözcisi ise yalanda Puluçdâroglı’ndan sâdece yarım hatvecik geride kalur, o hâlde bu seyâhat -Dedem Korkud ta’bîri üzre beyân idersem- bu Yalancıoglı Yaltacuklarun Alicengiz oyunlarına gebedür, var sen de Delâverelü Ditrek Kral Bidon’un diyârınun yolın dut ve bu kezzâblarun ipligin bâzâra çıkar” didüm.

İsmetlü okurlar, hemândem çil çil nice ak akçaya kıyup Puluçdâroglı’nun tayyâresinün en a’lâ mevki’inden yer aldum. Seyâhat güni geldükde ol tayyâreye Puluçdâroglı, Tiriktırak ve sûretlerine uzakdan âşinâ oldugum Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nın iki vasat idârecisi daha bindi. O bir yandan ise Puluçdâroglı’nun borazancısı beş nefer cerîdeci peydâ oldı. Bu cerîdecilerden çeşmüm sâdece İşemeyil Yapmaz denen, kanalbekanal gezen bir ekran cazgırını ısırayordı. Diger dört nefer cerîdeciyi pek bilemedüm. Emmâ Puluçdâroglı’nun husûsiyyetle teferrüc içün bunları intihâb itmesinden nâşî, Haymana hindileri gibi kabarayorlar ve etrâflarına ne kadar mühim cerîdeciler oldukları hevâsın ilkâ ideyorlardı.

Tayyârede Puluçdâroglı’na soruldı ki, “Bu uzak teferrücün esbâb-ı mûcibesi nedür?”. Ol dahi bu su’âl mukâbilinde eveledi geveledi ve “Bidon kefere-yi kebîrinün diyârına zekî Türk balaları gidüp tavattun iderler, biz anlarla husûsî mükâleme iderek bu cevvâl dimâgları Türkiya’ya getirüp vahşî kapitalizmün belini kıracaguz” dir dimez bendenizi bir gülmedür dutmaz mı? Hep berâber geriye dönüp bir sarıguma bir çarıguma bakdılar ammâ kim oldugumı fehm idemeyüp tekrâr besin tûplandısına rücû’ itdiler. “Bre Puluçdâroglı, senün bu didigüni Hürdogan Re’îs yigirmi küsûr senedir zâten yapayor. Millî müdâfa’a sanâyi’i ve Togg seyyâre te’sîsleri bu kabîl parlak dimâglar ile mâlâmâl” diyü cevâb virdüm. Ancak bunları celî ya’ni âşikâr dimeyüp hafî ya’ni gizlü didüm. Hoş, ayân beyân dahı söyleseydüm özüm on altıncı asra mensûb oldugı ecilden yine de duyulmayacak idi.

Bir başka cerîdeci söz alup, “Efendüm daha daha mekâsıdun nedür, haydi anları da di” didi. Puluçdâroglı, “İlm ü tükenoloji ziyâde vüs’at kazandı, anlarun külliyelerine gidüp yirinde tetkîk idecek ve ilmümi arturacagum” didükde bana yeniden cogul cogul bir gülme daha gelmesün mi? “Bre senün hâfızan güneş altında kalmış muşmulaya dönmiş, gözünün gördügin beyincigün ikinci dakîkada inkâr ideyor, yetmişinden sonra deve hiç düdük çalar mı?” didüm, yine anlanmadı tabî’i.

Tayyâreden, Baston dirler, bir azîm şehirde indük. Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nın beş dahı beşli tâ’ifesi hanlarına revân oldılar. Lâkin han kapusınun medhalinde beni görünce yüzleri buruşdı vü alıncıkları kırışdı. Sûretlerinde nasıl olup da benüm kendilerinden evvel hana geldügümi bir dürlü derk idememenün ta’accübi nümâyan idi.

Puluçdâroglı’nın seyahat hikâyatı

Azîz kâri’lerüm, Puluçdâroglı’nun teferrüc hey’etine nazar-ı dikkat ile bakınca gördüm ki, Puluçdâr, Acur Yoggo nâm hatun ile işmar diliyle ayrı bir beze tarak çalayordı. “Bre Devrân Çelebi, bu hatun neyün nesi ve dahı kimün fesi bir bak” didüm. Derhâl âyîne-yi devrânuma bakdum ki bir de ne göreyüm? Bre bu hatun, Açık Yalan Dernegi ve Derin Yoksulluk Avı esâmeli iki cıvıl cıvıl tûplum kuruluşınun sâhibesi olmasun mı? Dinülürse, “Ne var cânum Çelebi bunda, herkes bir şeyün sâhibi bu ülkede. Bu kadıncaguz da bu cıvıl cıvıl kuruluşlarun sâhibesi ise çok mıdur?”, serâpâ haklısınuz ancak bu cıvıl cıvıl kuruluşlar bir degirmen ise bu degirmenün suyı Ditrek Bidon diyârınun en netâmeli âdemi olan Suros ve şürekâsı tarafından sevk idileyor.

Ma’lûm-ı âlîlerünüzdür ki bu habîs Suros, hiçbir degirmene atasınun hayrına su îsâl itmez. Muhakkak ki bu işde bir bit yenigi vardur. Bu hatun kimesne, degirmenine Suros marifetiyle su geldükden sonra gri ipteler aresine dâhil olmış olmalıdur. Yakîn mâzîde kefere Suros’un gri ipte tâ’ifesinden Oduman Kavalola, Gezi nümâyişlerinün akabinde derdest idilüp zindân-ı adle dıkıldugundan beri, fitnesi kavî bir gri ipte neferine ihtiyâc var idi. Muhtemeldür ki Suros habîsi bu Acur’ı, Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nın en mahrem yirlerine sokmışdurur. Zîrâ bu hatunun degirmenine okyanus verâsından sular geldüginden beri, fırka içinde cümle nerdübânları üçer üçer çıkarak tâ Puluçdâr’ın koltugına girdi. Eyü bilün ki bu abla -siz fehm itdinüz Devrân Çelebi’nün abladan ne murâd itdügin- def çalacak Puluçdâroglı da gönülsüz bir ayıcık gibi bu defün öninde mastika oynayacakdur.

Devletlu kâ’rilerüm, zâten yakîn mâzîde bu Puluçdâr dahı tıbkı bu Acur’un Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nın en mahremine zerk idildügi gibi zerk idilmiş bir âdemdür. Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’-i kadîm re’isi Düniz Bakakal, bu kefere Bidon’un ülkesindan fazla haz itmez idi. Çok degülse de bir azacuk Kuvâ-yı Millîyye kanı daşır ve ara sıra “emperyalistler” deyü bunlara sataşır idi. Kefere Boş zemânı ABD “Irâk’ı, Saddâm’ı devirecegüm” diyü girmek behânesi ile işgâl itmeyi serine koydugında Türkiya’nun güney dogusunda lojistik merkezi açmak istedügi eyyâmda Bakakal, tezkirenün reddi içün gayret sarf itmiş ve bu gayreti üzerine Boş keferesi, o zemân FİT-O örgütünün başındaki adamı Loca fendiye buyurmış idi ki bu Bakakal’un yapdugı yanına kâr kalmasın. Ol eyyâmda Loca fendi denen bu hak kisveli kefere, beynelhalk neredeyse evliyâ-yı a’zam (!) zannedileyordı. Ol deyyûs-ı ekberün koynundaki haç meydâna çıkdugında Türkiya’da ortalugı tûfân götürmişdi. Bu bahs-i digerdür, sadede gelecek olursak, işte FİT-O ol zemân bu Bakakal’un bir zenpârelik kasedin medya dinen çıfıt çârsûsında tedâvüle sokmış ve Bakakal, bu nâhoş hâle bakakalarak Cumhûriyyeti Helâk Fırkası’nun re’îsligin terk itmek mecbûriyyetinde kalmış idi. Anun yirine ise Bakakal’ı mezkûr destgâh ve dûlâb ile fırkanun serinden ba’îd idenler bu Puluçdâr’ı getirmişler idi.

Puluçdâr’a virilen vazîfe ise en kalîl müddetde ol fırkanun içindeki Kuvvâcıları tasfiyye iderek fırkayı, büyükrek bir TA DİP fırkası hâline getirmek idi ki bu Puluçdâr ibişi, bu vazîfeyi kâmilen îfâ iderek fırkadaki Kuvvâcıları kapu dışarı itdi ve meydân şimdilik kendine kaldı.

Biz gelelüm Puluçdâr’un Baston beldesindeki nîm örtülü fa’aliyyetlerine. Sabâh-ı şerîf zuhûr itdükde bu Puluçdâr ve ma’iyyetindeki beşe beş tâife Baston’da göstermelik bir iki tûplandıya iştirâk itdiler ve ol tûplandılarun kapularını seddederek içerüde ba’zî yaramaz işler itdiler ki şimdi beyân idecegüm.

Hamiyyetlü okurlarum, bu Devrân Çelebi karındaşunuz, hani Puluçdâr’un Baston’daki hana indüginde Acur Yoggo ile işârî irtibâtın fehm itmişdi ya, alessabâh bu Acur Hatunı göz habsine aldum. Puluçdâr göstermelik konferans ile meşgûl görinür iken bu Suros el emânı oldugı indümde su götürmez bir hakîkat çihresi ile tebellür iden hatunun ceyb tüllü-fonına şu ta’lîmât geldi: “Bre Acur, konferans salonınun yedinci koltuk sırasında üç FİT-O oglancugı celîs itmişdür. İmdi sana gelen bu teblîgün üstine barmagın basınca anlar celîs itdükleri yirden kalkarak koridorun sagındaki yedi nümerolı odaya dâhil olacaklardur. Sen de tîz anlarun ardından segirtüp ol otaga giresün, gerekeni orada sana tebellüg ideceklerdür. Suros ve CIA müşterek hıdemâtından Hınzîr Hans.”

Bu ta’lîmatı alan Acur hatun, dinilenleri harfiyyen icrâ idince ol salondaki üç FİT-O oglancugı kora basmış abdâl misillü sıçrayup kalkdılar ve segirtüben koridorun sag cihetinde gâib oldılar. Devrân Çelebi bu hâli görür de yirinde durur mı, şikârına ölüm hamlesi yapan bir şâhîn çâlâkligiyle ol koridordaki yedi nümerolı otaga FİT-O oglancıklarının ardından mevzî’lendüm. Dakîka mürûr itmedi, Suros el emânı Acur Yoggo otagda bitiverdi. FİT-O oglancugları daha evvelden âşinâ oldukları Acur ile sarmaş dolaş oldukdan sonra, “Bre Acur Abla, ulu böyügümüz Loca fendi yarın Puluçdâr’ı Minehatun beldesindeki X Hamburger-Cafe’de bekleyor olacak. Loca fendi, ‘Puluçdâr yanına senden gayri kimesneyi almadan oraya gelsin’ didi. Siz yarın tâifenüzi aldadup Minehatun beldesine mülâkî oldugunuzda hamburger ısmarıcı içün destgâha yanaşdugunuzda saçlarını yaşıl renge boyamış zebellah gibi bir Zenci oglanı sizi bekleyor olacak. Ana, ‘İki hamburger bir ayran’ didigünüzde ol sizi hemân matbah tarafına irsâl idecek, destgâhların arkasındaki gizli bir kapuyı açarak sizi Loca fendinün huzûrına çıkaracak. Aman çok dikkatli olun, Türkiya’nun casûsları yitmezmiş gibi bir de ‘Devrân Çelebi’ denen Osmanlınun on altıncı asır kaçkını bir seyyâhı da sizi ta’kîp idermiş. CIA oglancukları her yirde fellik fellik onı aramadalar ama arada bir sadece sarıgı ve çarıgı görülür, hemân sırra kadem basar imiş” didiler.


Minehatun’daki destgâhda Puluçdâroglı’nın işitdügü

Muhterem kâ’rilerüm, ol esnâda pak adumı kirli agzına alan FİT-O oglancugınun agzına destimün tersi ile bir Osmanlı sillesi urmamak için kendümi güc ilen zabt itdüm. Her ne hâl ise mes’eleye muttali’ olunca hemândem Baston-Minehatun katarına atladugum gibi solugı ol mel’ûn FİT-O dükkânında aldum. “At ayagı çâbük, ozan dili çevik” gerek hükmince Puluçdâr ile Acur, kendileri ile gelen tâifeyi Tiriktırak’a havâle iderek dükkân destgâhınun öninde bitiverdiler.

Acur, “İki hamburger, bir ayran” diyicek zebellah Zenci oglancugı bunlara destgâhun ardını kaş göz ile işâret idüp önlerine düşdi. Destgâhun ardında FİT-O’nun Türkiya’dan bildügümüz tılsımlı kapularından biri ardına kadar açıldı ve bir mescîd içi büyüklüginde kızıl halılar ile tefrîş idilmiş bir mekâna geçildi. Bir mescîd süsi virilmiş bu mekânun mihrâbı öninde cesîm bir masa, masanun orta yirinde koca bir koltukda FİT-O mendebûrı oturmakda idi. Anun sagında ABD imâmı dinilen bir mel’ûn ve solında da CIA’nın Türkiyâ masası mes’ullerinden bir casûs-ı la’în iclâs itmişdi. Masanun sag başında haham libâslı biri, yüzinde peçesi ile yir dutmışıdı.

Mekâna girilür girilmez Zenci oglancugı diz çöküp mavi bir şeridün üstinde durdı. Bu şerid anun gibilerün derecesi imiş, daha öte gidemezler imiş. Acur ile Puluçdâr mavi şeride geldüklerinde Acur birden elin koynına sokup altun bir çelîpâ çıkarıvirdi. Ol ânda Puluçdâr hemân anun ardına geçüp el kavşurdı. “Breh breh neler göreyorum, meger bu gri ipte Acur’un mevki’i Puluçdâr’un üstinde imiş. Ol dutma, bu ise buyruk sâhibesiymiş. Vay benim kırçıl sakallarum, daha neler görecegüm” diyerek ta’accübe vardum.

FİT-O’nun masasınun önine varduklarında Acur sag dizin yıkıp şövalye selâmı vaz’iyyetinde kaldı, Puluçdâr ise emekler bir hâlde durdı. FİT-O mendebûr-ı kebîrinün göz altı torbaları yüzine aşaga sarkmış, agzı hafîf yana çarpılmış ve gözlerinden şipir şipir sular akayordı: “Bre Acur, bu ebleh Puluçdâr’ı neye sebeb kendi başına demeç virdürmeye bıragursun, biz baş örtüsi husûsında balık hâfızalı Müselmânları avlayacak şeyler söyleyün ta’lîmâtı virdük, bu sümsük ne yapdı? Tutup, ‘Başörtüsi kânûn teklifi virecegüm’ didi. Bunun üzerine Hürdogan kurdı ne yapdı? ‘Bay Puluç, eger samîmi isen hodri meydân, gel anayasayı denüşdürelüm’ didi. Bu ibişün magşûş aklı yüzinden yidük mi golü? Zâten Hürdogan, ‘Menüm ömrüm forvet oyuncusı olarak geçdi’ diyor. Bu Puluç kifâyetsüzi, FİT-O oglancuklarınun yakalanmasında Türkiya efkâr-ı umûmiyyesini yeterince ifsâd itmeyi beceremeyor. O bir yanda ise TSK, PKK el emânlarınun kökine kibrît suyı dökdi, hâriçde eylem yapup dikkat dagıdamaz hâle geldiler.”

FİT-O böyle diyince, CIA Türkiya masası mes’üli la’în söz aldı, “Efendüm, Türkiya’daki el emânlarumızı Fidanî ve Soyuulu’nun âdemlerinün kıpraşdurmadugı dogrıdur emmâ herkesin agzın açık bırakacak B dümenlerimüz var” didi. Ardından Acur’a dönüp, “A bre Acur yoldaş, senün bu diyâra yüzünci gelişün emmâ Cıvıtır’a ‘ABD’ye ilk kez Puluçdâr ile geldüm’ yazmışun. Fidanî bunı yudar mı? Yarın seni Türkiya’de rezîl iderler. Bu da Zillet cebhemüzi illet ider. Lütfen kafanuza esdügi gibi yazup çizmeyün, ulularınuzdan akıl alun” didi. Acur ise “Haklısunuz efendim” deyüp sonra dizi üstinde sürinen Puluçdâr’ı göstererek, “Efendüm, buncağız, Türkiya başkan adayı olmak içün bana çok yalvardı, müsâdenüz var mıdur? Anun icâzetin almaya geldük” didi. FİT-O, “Bu talep beni aşar Acur” deyüp akık gözleriyle masanun sag serinde oturan peçeli hahamı işâret itdi. Haham hafîce bir iki öksürdükden sonra, “Bu Puluç’dan ne köy olur, ne kasaba. Dün Marul Hanum arayup bu eblehi şikâyet itdi. Marul, ‘Puluç hebennekası bize çok zarâr vireyor, anı aday olma sevdâsından geçirün’ didi ki benüm fikrüm de odur. Bebecin ile Göremolla, ‘Aptallah Kül olsun’ deyorlar. Kül’ü millet sevmez, Bölland Sarnıç ise ‘Şeyini şey itdügümün şeyi’ didüginden beri ahâlinün münâferetin celb itdi. Haydi kalkup yavaş yavaş gidün” didi.

Ol zemâna kadar dizi üstinde sürinen Puluçdâr, birden, “Yüce siyonum, ‘Yavaş yavaş gidün’ dimenüz, Ankara bilâdiye şehremînisi Sansür Yovaş’a işâret degüldür, degül mi?” diyince Peçeli gürledi: “Bre ebleh, sana mı su’âl idecegüz kimi istedügümüzi, yıkıl karşumdan!”

Puluç, igne yudmuş koyun gibi ditremeye başladı, FİT-O’nun her tarafı tikle doldı. Haham, “Acur, adayı biz Marul’a söyledük, Bebecin ile Göremolla’yı fazla dikkate alma. Bir de o her tarafı ayrı oynayan Divitoglı’na söyle, ikide bir FİT-O oglancuglarını arayup tavassut istemesün. Biz anun ne menem bir âdem oldugın bilürük” dedi. Acur, “Buyruk senündür yüce siyonum” deyü cevab virdü.

Puluçdâroglı’nın idrâk idemedügü

Haham, CİA casûs-ı lâ’inine dönüp, “Kostantinopol, söyle bakalum B dümenün nedür? Acur bu müjdeyi Türkiya’daki gri iptelerle paylaşsun da anları şevke getürsün, zîrâ Hürdogan anlarda şevk mevk bırakmadı” didi. Ol mel’ûn söz aldı: “Yüce siyonum, Kobanî’de egitüp donatdugumuz Suriyelü ve Afrikalu kadın militanlarımuz var. Bunlardan bir destesin dört ay önce göçmen işçi kisvesiyle Türkiya’ya gönderdük. Fidanîler bunlarun biri hâricinde hepsini derdest itdi. Ancak en yetenekli olan bu Afrika kökenli Suriyeli militan bir tekstil işletmesinda iş dutar. Bugün i’tibârıyle eylem emri virdük. Eylemi İŞİD kisvesiyle yapacak ki Kobanidekiler râhat itsün. Ma’lûm bugünlerde Türkiya ziyâde turist çekerek döviz ihtiyâcın gidermekde ve başına buyruklugı azmakdadur. Bu eylem Hürdogan’ın G 20’deki performansın harâb idecekdür. Şimdiden ABD gazetelerine ta’lîmât virdük eylemün ardından Türkiya turizmini baltalayan haberler türetün diye.”

Haham, “Âferîn Kostantinopol. Ya eylemci yakayı ele virürse ne yapacaksunuz? Ol takdîrde Hürdogan Kobani ve Münbiç’e girüp çıkarlarumuzı tuz buz ider” didi. Ol mel’ûn, “Efendüm, eylemden sonra Yunanistan’a firâr idecek, yakayı ele virme tehlikesi olur ise el emânlarumzca infâz idilecek” dedi. FİT-O, “Çok güzel bir dümenmiş yüce siyonum, bizüm mankurtlar dahı böyle yaparlardı” diye tasdîkledi. Haham, “Tamamdur Kostantinopol, ama bir kerre daha söyleyorum, militan yakalanursa ne yapacaksunuz, eyi düşünün. Çünkü FİT-O’nun maglûb oldugı demden beri Türk Devleti içinde elimiz kolumuz hep budandı. Eylemciyi eskiden oldugı gibi karartamayız. O zemân da Hürdogan’a gün doğar” deyü ilâve itdi.

Haham kalkdı, hepsi birden esâs duruşa geçdiler. Haham ve FİT-O mekândan çıkdı. Kostantinopol, “Bre Puluç, sekiz sâ’attir gâibsin, bütün Türkiya medyası seni arayor, içlerinde çok zekî âdemler var, seni elleriyle koymış gibi bulurlar. Hemânden buradan çık, Türklerün yapdurdugı gökdelenün öninde bir selfi çeküp, ‘Bu binâyı Hürdogan âilesi için yapdurdı, başa gelürsek bunun hisâbın soracagız’ diyü konuş” didi. Puluç, “Emrün başum üstine efendüm” diyüp yedi temennâ ile mekândan ayrıldı.

Puluç denileni yapdı ve ol gökdelenün öninde selfi çeküp efendisinün didügin icrâ eyledi. Bu selfi, ânında sosyal medyaya servis idildi ve bütün Türkiya Puluçdâr’un sapır saçma demeçleri ile sallanmaya başladı. Ol sırada Acur’un tüllü-fonı çaldı. Arayan Konstantin, “Bre Acur, Puluç’un ardındaki o sarıklı ve çarıklı kimdür, sizden biri mi?” didi. Acur, “Ne sarıgı, ne çarıgı efendüm, bizde böyle biri yokdurur” deyü cevab virüncek Konstantin, “Eyvâh” didi, “Bu ‘Devrân Çelebi’ dinilen Osmanlı asrından taşra salınmış seyyâhdur o zemân. Hepimüze geçmiş olsun, o eylemci artık yakalanur ve Hürdogan da Suriyenün tozın atar. Bakalum yüce siyona ne hisâb virecegüz. Bre Puluç, ABD’ye gelmez olaydun ugursuz herif! Senün aday olmayacagını yüzine söyleyelüm dirken bir çuval inciri berbâd itdük”.

Kiralık araç, Minehatun’dan Vashington DC’ye dogrı yol alırken, Acur ile Puluç’un agzın bıçak açmayordı. Puluç’un tüllü-fonun ekranında Halk-Tv açık idi. Ekranda sakallı bir propoganda oglanı âvâz âvâz bagrıyordı: “Flaş, flaş, flaş... Puluçdâroglı’nun ziyâreti ABD’yi salladı. Bu büyük başarınun sırrı az sonra…”