Devrân Çelebi’nin Devrâniyye’sinden (1)

Köhne zemânlarda Hacîvad ve Karagöz’i oynadan meşhûr yerli zıllîler vardı. Bu millet cebhesini de ecnebî zıllî oyunbâzları oynatmakda oldukları için bu ismi münâsip gördüm. Cebhe-yi zıllî, lisân-ı Türkîde gölge cebhesi manasına isti’mâl idilür. Bu tabîr galat olarak beynelhalk zillî cebhesi olarak da meşhûrdur. Zillî halk muhayyilesinde zil takarak oynayan çengî ve kûçeklere telmîhen virilmiş bir sıfatdur ki el’ân bu cebhe mensûblarınun başkalarınun def ve davulı öninde oynamalarına bakılırsa tesmiyenin ziyâde isâbetli oldugı görilür.

Ahvâl-i Siyâset-i Türkiyye

MUHTEREM kâri’, bu fakir karındaşınız bu zamana degin Türkiya’nın hâric ve birûndaki ahvâl-i siyâsiyyesine dair yazılar yazmakla iktifâ ideyordı. Elbette her kışrın bir içi ve dahi her iç ve magzın da bir birûn ve kışrı oldugu ecilden, bir gün kendi kendüme, “Bre âdem, Türkiya denen bu garâbetler meşherinin, bir de evlere şenlikbir curcuna manzarasını okşayan bir ahvâl-i derûnu vardur. Bâhusûs derûn-ı Türkiya’da en mâhir temâşâ sanatkârlarına taş çıkartan ibiş-i siyasîler mevcuttur. Bu ibişlerin gabâvetlerine beste, öyle azîm gaf ve gafletleri vardurur ki bunlar üzerine hezâr kerre hezâr hokka mürekkep düketsen ve dahi bir neyistân ve kamışlık dolusu neypâre kalem eskitsen yine de bu vâsi’ mevzû’ın kenâresinde kalırsın. O hâlde esb-i kalemi bu münbit araziye sür de şikârın olan bahisleri, atının terkisine baglayıp söz meydanına getir ve dahı sözü memleketin derûnundaki siyasî ahvâlden götür” diye telkîn-i akl eyledim.   

Efendüm, kelâmun başlayınca bitmemek gibi bir tabî’at-ı kadîmesi ve fıtrat-ı evveliyyesi oldugundan nâşî, fasl-ı girizgâhı kûteh dutarak hemân deryâ-yı bahse dalayorum.

Pek azîz kâri’lerim, malûm-ı âlîlerinüzdür ki kişver-i Türkiya’nın dâhilinde iki cephe-yi siyasiyye vardurur. Bu cebhelerden ilki, Cebhe-yi Cumhûr, digeri de Cebhe-yi Millet tesmiye olunur. Lâkin bu cebhelere nazar-ı zahirî ile degül de nazar-ı hakîkî ile bakıldugında ikinci cebhenün adınun ahâlî beyninde cebhe-yi zillet, cebhe-yi illet, cebhe-yi rezâlet ve cebhe-yi zıllî makûlesi muhtelif esmâsı vardır. Bu cebheye müteallik tadâd idilen isimlerden sonuncısı, diger isimlere kıyâsen bu fakîr tarafından îcâd idilmişdür. Bu tesmiyenin sebeb-i hikmetine gelince, bu hakîr-i pürtaksîr gördi ki vatanun derûnı bir temâşâgâh-i siyasîye misilludur ve bu milletün kadîm an’ane’sinde de Karagöz-Hacîvad oynadan ve unvanı zıllîolan gölge oyunı üstâzları vardur. Köhne zemânlarda Hacîvad ve Karagöz’i oynadan meşhûr yerli zıllîler vardı. Bu millet cebhesini de ecnebî zıllî oyunbâzları oynatmakda oldukları için bu ismi münâsip gördüm. Cebhe-yi zıllî, lisân-ı Türkîde gölge cebhesi manasına isti’mâl idilür. Bu tabîr galat olarak beynelhalk zillî cebhesi olarak da meşhûrdur. Zillî halk muhayyilesinde zil takarak oynayan çengî ve kûçeklere telmîhen virilmiş bir sıfatdur ki el’ân bu cebhe mensûblarınun başkalarınun def ve davulı öninde oynamalarına bakılırsa tesmiyenin ziyâde isâbetli oldugı görilür.

Hürdogan’ın hikâyatı

İsmetlu kâri’lerüm, imdi bu cebhelere yakînen bakalum. 

Cebhe-yi Cumhûr iki fırka ve bir cüz’den müteşekkildür. Bu fırkalardan ilki Ak Fırka olup bu fırkanun kurucı re’isi, Hürdogan nâm bir siyâset kurdıdur. Râvîden mervîdür ki Hürdogan Re’isün merhûm pederi, İstiklâl Marşı’nın şâir-i bînazîri Mehmed Âkif merhûmun şi’rlerinden ziyâde hazz idermiş. Hürdogan’un dogumı arefesinde pederi merhûm, Âkif’in “Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım/ Hangi çılgın bana zincir vurcakmış şaşarım” mısra’-ı selîslerin okıyası imiş işte bu kırâ’et esnâsında birden hâtırına hutûr itmiş ki “Dogacak evlâdım er olursa ismin Hürdogan ve şâyet kız olursa Hürriyet koyayın”. Takdîr-i Hak dogan sabî’, er oldugu vechile ismin evvelden karâr virdügi üzre Hürdogan olmasını dilemiş.

Hürdogan Reis, merhum üstâdı Hürbakan’ın Refah Fırkası’ndan bundan 30 yıl mukaddem, İstanbul Bilâdiyesi Şehremînisi intihâb idilmiş ve bu zemânda icrâ eyledigi fâyideli ve yarar icraatları ile bu azîz milletün i’timâdını kazanmış bir icrâ’ât âdemidür. Kendi ta’kîb itdügi tarîk-i siyâsîyi merhûm şehîd başvekil Benderes (merhum başvekilin ismi, başı bende yani başı milletin bende ve kölesi ma’nâsına olup o azîz başını vatan ve millet yoluna fidâ itmişdür), sahne-yi siyâsetten çekilmiş Anavatan Fırkası’nın re’isi rahmetli başvekili Sözal (Sözi hep milleti ve vatanı lehine tekellüm itdügi içün anın sözlerinden bîrâhat olanlar eliye tedrîcen zehirlenerek dünyâsını degüşdürdigine dâyir rivâyet, beynelhalk kanâ’at-i tâmmedür) ve Refah Fırkası re’isi merhûm Hürbakan (kavî bir mü’min olan Hürbakan, küre-yi arzda cereyân iden bütün hâdisâta hemîşe bir mü’min nazarıyla bakdugı ve keferenün algılarından dûr kaldugı ve dahi akıl suyunu keferenün algı tozıyla bulandurmadugıçün bu ismi almış idügi mesmû’umuzdur) kıt’a limünşihi:

“Benderes, Sözal ve dahı Hürbakan/ Ödediler millet içün çok bedel/ Anlarun vârisi imdi Hürdogan/ Bekler anı nice bedel ü cedel.”

Hakîkat-i hâl Hürdogan Re’is, çilekeş ve dahı bedelkeş seleflerinin makâmına geçdügi günden berü -ki kâmilen 20 senedir- handiyse itmedügi cedel ve ödemedügi bedel kalmamışdurur. Hürdogan Re’is daha seleflerinin âteşten gömlegini giymesine beş yıl var iken 1997 senesinde Siirt meydanında îrâd itdügi bir şi’ri-i âteşîn bahânesiyle Pınarhisâr nâm tevkîf evinde 120 gün boyunca halkı isyâna teşvik gibi hukûkı guguk derekesine düşüren müfterîler eliyle Yûsuf’ın (as) çilesini tadmışdur. Seleflerinden farklı olarak “Nerede bedel ödenecek ise orada virilecek cedel vardur” düstûrınca hareket iden Hürdogan, fırkasının kapatılması davâlarından Gezi tertîbâtına, MİT Kumpas’ından 17-25 Aralık FETÖ iftirâlarına ve dahi 2007’deki TSK muhtıralarına kadar görmedügi dolap ve atlatmadugı bâdire kalmamışdur. Hele bir de bunlara küllîyen rahmet okutan akîm 15 Temmuz darbe teşebbüsi vardurur ki o gün iktidâr mevki’inde Hürdogan’dan başka kim olsa serpûşını alur gider idi. 

Netekim Çoban Süli nâmıyla ma’rûf bir eskî siyâsî, Meclis öninden askerî vasıta geçse serpûşın alıp gidecek bir tırsak başvekil hüviyyetiyle temâyüz itdügiçün, âsî askerler önlerine çıkan her başvekili, “Bir na’ra atar isek herkesi kenâr-ı Nîl’deki kamışlar misâli ditredürüz” sanayorlardı. İlk def’adur ki Hürdogan bu âsî ve mütecâviz tâifeye hadlerini bildirmiş ve yüzlerindeki maskeyi düşürmişdür. 15 Temmuz ihânetinden sonra sırtını millete yaslayan Hürdogan, Hak ihsânı siyâsî ferâset ve kâbiliyyeti ve dahı Allah virgüsi cesâreti ile beynelmilel bir siyâsî şahsiyyet hâline gelmiş ve imânı kavî bir mü’min olmanın mîvelerini sabr u azmiyle yir olmışdur. Bu bahsin sonı yokdur, şimdilik sözi burada bırakup mevzu’â devâm idelüm.   

Dev-let Bey’in hikâyatı

Cebhe-yi Cumhûr’un ikinci fırkası, Milliyetçi Hareket Fırkasıdur ki şimdiki reisi Dev-let Beydurur. Bu fırka Türke Eş nâm bir milliyetperver tarafından te’sis idilmiş ve Dev-let Bey’e intikâl itmişdür. Fakîr, bu ismin Devlet mi, Dev-let mi oldugı hususında uzun müddet mütereddit kalmış idüm ancak geçenlerde allâme-yi ferhengimüz Gelibolılı Köseç Mürûrî’nün yegâne nüshası yedümde olan Lügât-ı Kadîm-i Türkî’sinde devlet kelimesine dâyir serd idilen izâhâtı okurken bu kelimenün “dîv” ve “let” kelimelerinden mürekkep olabilecegine dâyir indî kaydı dikkatümi celb itdi. 

Müşârünileyh diyordı ki, “Dev kelimesi Fârîsî dîv kelimesinin dev şeklindeki bir telaffuza tahavvüli ile yenice teşekkül itmişdür. Bu itibarla Arabî’de dayak ve kötek ma’nâsına gelen let kelimesine sıfat yoluyla zammolarak mürûr-ı zaman ile yekpâre bir kelime hâlini deruhde iderek devlet imlâsını almışdur. Dîv yani büyük ve mücessemülbünye insan ile let yani kötek ve dayak manalarının terkibiyle “dev dayak, büyük kötek” manasını havîdür. Bu dimek olur ki, “Dev-let” ismi iki ma’nâya gelür: Evvelen hâyin-i vatan olanlara “büyük kötek ve dayak atan” ma’nâsına gelürken sâniyen hâdim-i  vatan olanlara “büyük dayanak” ma’nâsını hâvî acîb bir isimdür.

Dostî’nin hikâyatı

Cebhe-yi Cumhûr’un cüz’i ise Büyük Birlik Fırkası re’isi Dostî’dür. Bu ismin sondaki nisbet yâsı ile yazılması fasîh degüldür ammâ galat-ı meşhûrun lügat-ı fasîhden evlâ olması fehvâsınca biz dahı öyle imlâ itdük. O ismin sonundaki yâ Türkî’de şimdilerde belirtme hâli didükleri ekdür ki ismi, Dostı imlâsına kalb ider. Dostî dostlık, Dostı ise millet ve vatan muzâflarınun muzâfünileyhidür ki vatan ve millet dostı dimekten icmâlen Dostı olmış mürûr-ı zemân ile de Dostî şeklinde takarrur itmişdür. Dostî, bu milletün gönlünde re’îs-i rü’esâ yani “re’isler re’isi” olarak yir iden hakîkî ve bir Anatolı evlâdı olan merhûm şehîd Yazıcızâde Muhsin Re’isün halefidür. 

Yazıcızâde Muhsin Re’is, bed ahvâlini daha sonra beyân idecegümüz FİT-O tarfından elîm bir sû-i kasda kurbân gitmişdür. Dostî’nin fırkasının ufarak bir fırka olmasından mütevellid, ona fırka yirine cüz’ dimeyi müreccah gördük.


Cebhe-yi Zıllî’nin hikâyatı

Gelelüm Cebhe-yi Zıllî’ye yani gölge ittifakçılarına. 

Bu cebhe, evvel nazarda iki fırka ve dörd fırkamsıdan yani dörd cüz’den ibâretmiş gibi görinür. Lâkin yakînen bakınca biraz magşûş ve karışık bir bünye arz ider. Bunlar efkâr-ı umûmiyyeye kendilerin “Altılı Masa” olarak takdîm itseler de hakîkat-i hâl ziyâde farklıdur. 

Altılı Masa sıfat terkibi, “altlıklı masa” ve “masa altı” olarak tersyüz idildüginde meydâna çıkan manzara, bu cebhenin çihre-yi hakîkîsine delâlet ider. Bunlar sûretâ bir müdevver masanın kenâresine ilişmiş altı âdemi andururlar. Ammâ altılı masa üryân ve şeffâf bir masa olmayıp beynelhalk “örtüli masa” diye ta’bîr olunur ki el ârifdür tîz sezer darb-ı meselin tedâ’î itdürür. Nazm limünşihi:

“Bre altılı masa adın dimeyüz/ Masa altında kim var idün ayân/ Bu temcîd pilâvın daha yimeyüz/ Uyuyan fitneyi iderüz beyân.”

Muhterem kâri’, masanın üstinde bu cebhe bize altı âdem gösterür ammâ masanın zîrine dârü’l-fitne dinilse sezâdur. Orada kimler yok ki masanun en dibine Lâ-ABD ditrek kralı Delâvereli Bidon cülûs itmişdür. Anun kucagında lâ-ÂB, anun kucagında FİT-O, anun kucagında PKK ve anun kucagında da TA-DİP fırkası oturmakdadur. Masanun üstinde oturanlar dörd okey oyuncısı ve iki de yancı pozisyonunda bir resim virmekdeler ve daşı atma sırası gelen her oyuncı, mahsûscukdan daşını düşürmiş nümerosuyla masanın zîrine eğilerek, “Hangi daşı atayım efendüm ve daşı atarken ne diyeyüm” diye masa zîrinden ta’lîmat almakdadur. Masa üstindeki âdemleri beyân idelüm hânum hey.

Masanın başında Cumhûriyet Halk Fırkası re’isi, Kımıl Puluçdâroglı nâm zât vardur. Bu zâtın evvelde Kemâl olan ismi, başına geçdügi mü’esseselerün şevklerini bitürüp enerjilerini götürdügi ecilden Kımıl’a kalb olmışdur. Kımıl ma’lûm-ı âlinüz bugday habbelerine zarar virici bir haşerâtdur. Halk-ı ârif, bu haşerâtun bugday habbelerine zarar virür iken hiçbir şey yapmayormış gibi yavaş ve kımıl kımıl hareket itmesinden kinâye olarak bu âdeme bu ismi münâsip görmişdür. Zira Hürdoğan Re’isün “Bay Kımıl” didügi bu zât da hiçbir şey yapmıyormış görinerek vatan habbesine azîm zarar virmekdedür. Bay Kımıl’un ata ismi olan Puluçdâroglı terkîbâtı da dile merâkı olanlar nazarında çok acîp ma’nâları hâvîdür. Bu isim; puluç Türkî ismi, dâr farîsi sâhiblik son eki ve ogul Türkî isim ve “ı” mâliklik ekinden müteşekkildür. 

Puluç Anatolı Agızlarından Taranmış Sözlük’de “Cinsel güci olmayan erkek” ma’nâsıyla eskimiş bir sıfat olarak mukayyeddür. Halk-ı ârif allâhüalem, bu zâtın siyâsî olarak iktidâra asla mâlik olamayacağını görerek bu âdeme bu ismi revâ görmüş ve “iktidârsuz” deyü damgalamışdur feefhem cidden. Puluç ismine mülhak olan fârisî dâr soneki, sâhip olan ma’nâsına cârîdür. Bu hâlde ibâre, iktidârsuzluğa sâhib âdem ma’nâsını yüklenici olur. Bu ma’nâ oglı zammesiyle tevhîd idince iktidârsuz oğulları diyü ma’nâ genişlemesiyle iktidârsuzlar soyu ve iktidârsuzlar boyı me’ânisini kazanur. Bu îzâhdan da anlaşılur ki Bay Kımıl’ın soyı dahı hep iktidâr aşkıyla yanup yakılmışlar ancak iktidâr denen nâzenîni bir dürlü elde idememişlerdür ve bu hâl ile de daha sittîn sene elde itmelerine imkân ve dakı ihtimâl yokdurur.   

Masadaki ikinci fırka, İP fırkasıdur. “Bu fırkanın ipi başkaları tarafından dutuldugı içün bu ismi aldı” diyenlerün yalancısıyum. Bu fırkanun re’isesi Marul Hanum’dur. Asıl ismi Meral olan bu hanuma bu ismi, halk-ı ârif, hakîkî çihresini dâyimâ saklı dutduğından dolayı revâ görmişdür. Nasıl ki marul sebzesi kat kat yapraklı olup üstteki yaprakları solınca atılup alttaki yaprakları isti’mâl idilürse bu hanum dahı kadîme başvekillerden Tansu Hanum’un dâhiliye nâzırıyken 28 Şubatçı cuntaya kök söktüren dişli ve merd bir hanum kisvesiyle gösterilmiş ve işün astarından gâfil olan halk nazarında ziyâde parladılmışdur. Bu sahte yaprak, tîz solınca elyevm masanın altında kendini arasıra gösteren ammâ o zemânlar malûm ve manzûrumuz olmayan yapı, bu gri ipte ehli olan ablayı oradan alup ve solan yapracığın koparıp alttaki yeni tâze yapragıyla Milliyetçi Hareket Fırkası’na yirleşdürmişdür. Bu fırkada iken yeni yaprağındaki ülküci abla yaftasını çok eyü kullanarak fırkanun derinlerindeki gri iptelerle buluşarak fırkayı ele geçirmeye çalışmış ancak işün farkında olan Dev-let Bey ile ona bu bâbta sâhib çıkan Hürdoğan tarafından bu sızmasınun ve partiyi derinlemesine kazmasınun öni alınmışdur. Bunun üzerine masanın zîrindeki efendileri, “Bre Marul, ülküci yapragın da çabuk soldı hiçbir işün üstesinden gelemeyorsun, bundan sonra son yaprağını kullanarak seni İP’in başına geçirecegüz, bu sefer de bir şey yapamazsan ipini keserüz. Ya kırk katırı ya da kırk satırı tercîh idersin” diyü it’âb yollı tehdîd itmişlerdür. İşte halk-ı ârif her sıkıştıgı yirde eskimiş yapragını atan bu hanuma bu sebeb ile Marul Hanum dimişlerdür. Belki bu hanum Rûsiyeh’da olsaydı matruşka sıfatın alurdı. Lâkin Türkler aresinde matruşka bebekleri o zemânlar bilinmediğinden dolayı aynı ma’nâyı okşayan Marul Hanum tesmiyesiyle iktifâ idilmişdür. Beyt limuharririhi:

“Aksine durur hep dünyânun işi/ Kendin iyi deyü satar bed kişi.” 

Altı Örtili Masanun fırkamsı cüz’lerine gelince, bunlardan biri Se’âdet Fırkası olup re’isi Temal Göremollaoglı’dur. Göremolla terkîbi, köhne Türkîde “Gör ki molla” yani “Görünüşte molla” dimekdür ki “Böyle molladan kendin kolla” ma’nâsını îşâr idicidür. Göremolla dahı yarım asr evvel Hürbakan’ın yanına yirleşdürilmiş gri iptekilerden biri oldugı mervîdür. Bu zâtun hâfıza-yi nâsdaki ilk görüntüsi ve dahı garip işlerdeki örüntisi Sivas Madımak Oteli hâdisesinde Sivas Bilâdiyesi Şehremînyken tebellür itmişdür. Rahmetli cennetmekân Hürbakan’ın Batı klübüne husûsî bir münâferti var idi. Tecellîye bakun kim Batı klübü, fırkanun harîm-i ismetine dek sızarak gri iptekilerden birini de bu fırkanun kökine kibrit suyı dökmesi içün uyandurmışlardur. Ne diyelüm bu Brütüs molla içün. İşi kusûr, fitnesi kasîr olsun ki öyledür allahuâlem.

Örtili Masanun bir diger cüz’i Bebecin’dür. Rivâyete göre bu bebe yüzli âdem daha hîn-i sabâvetde gri iptekiler kütügine kayıtlı bir âdem imiş. Buncagızı iktisâd dâhîsi deyu bâzârlamışlar ve bir orta direk mütedeyyin âile efrâdı kisvesiyle gri iptekilerin ulularından Kül’ün, Ak Fırka başvekili oldugı zemânda Hazîne’den mes’ûl nâzır sıfatıyla bu dilküyi kümese bekçi itmişlerdi. Üstelik tavuk ve yumurtalar, çil çil efendileri olan lâ-ABD, lâ-ÂB ve Fit-O’ya akarken gemiyi kurtaran Şab’ân, para sihirbâzı, iktisâd cânbâzı gibi, bu fakîr milleti “Cânbâza bak cânbâza” âli ile aldatmışlardı. Ol sebebden buncagıza “Cânbâza bak cânbâza Ali” de dinmişdür. Ammâ daha sabâvetden gri ipte yer aldugı ve daha oglan olmadan küpi kırdugı yani milleti çarpdugı için hakkında Bebecin lakabı daha vâsi’ ve şâyi’ bir ünvân olmışdur. En son icrâ’âtlarından biri, bin bir efendisinden biri olan FİT-O’nun Bank Asya’sını hazîneye satmak ve azîz milleti tokatlamak olacaktı ki Hürdoğan’ın firâsetine takılan bu karanlık maksadı akîm kalmışdur. Bebe sîmâlu olan bu âdemin bu görünüşinün ardında bir cânâver gizlü idügi bilenlerin bîgânesi degüldür. Beyt limuharririhi:                      

“Bebe yüzinün ardında cinler cirit oynar/ Agzından gül saçar içinde katran kaynar.”

Cephe-yi zıllî’nin bir diger unsûrı Divitoglı’dır. Bu dahı ulu gri iptelerden Sarnıç ve Kül eliyle hezârfen bir dânişmend olarak cilâlanup Hürdogan’a satılmış ve hâriciye nâzırı iken komşiler ile “sıfır sorun” gibi bir cevâhir yumurtlayarak bizi dosta dosta düşmana gülünç eyleyüp başımuza kakınç olmış idi. Ne hikmetdür ki sıfırdan aldığı sorunları yüz ve belki bine katlayarak bize i’âde itmiş bir âdemdi. Fakîr, “Divitoglı esâmesi bu âdeme çok kitâblar okıyası ve yazası oldugı için virilmişdür” deyu bir haber işitmiş idüm. “Bre ne yazmış aceb” diyü ziyâde tecessüs gösterüp üstinde bu zâtın ismi yazan ve şeksiz beş tugla cesâmetinde Saf Ardışık Derinlik nâm kitâbın agır behâ virüp idinmiş ve üzerinde birkaç ay didinmiş idüm. En sonında “Bârekallâh, ne zekî bir muharrirdurur bu, böyle cesîm bir kitâbda zâtına â’id hîçbir fikr ü kanâ’at yokdur, kendin ne mâhir saklamış ve cümle âlemin fikrini, kendi fikri diye ne hoş peydâhlamış, zihî irfân ve zihî idrâk” deyü sitâyişinde ilerü gitmiş idüm. 

Hürdogan Re’is-i Cumhûr oldugında ikbâl kadehi yuvarlanup bu zâta gelmiş ve başvekil makâmın dahı işgâl itmiş idi. Bu makâmdeyken Ca’ber Kal’asından Süleymân Şâh’ın merkad-i âzîzin sırtlayup yangından mâl kaçırur gibi serhaddimize getirüp bunı da bir zafer gibi takdîm idüp iki rik’at şükr nemâzı kılma cinliği ve dahı hinligi dün gibi yâdumdadur. Hele 24 Kâsım 2015 mîlâdîsinde düşürülen Rus uçağının “Emrini ben virdüm” deyü horozlanmasını da ferâmûş itmiş degülüz. FİT-O’nun lâ-ABD’den aldugı talîmatun TSK içindeki gri ipte unsurlarınca tetiklenen o hâdise, Rûsiyeh ile Türkiya’yı kapışdurmak idügi gün gibi âşikâr bir fitneydi. Divitoglı kendine verilen emâneti zimmetine geçürmek gibi ameller dahı işleyen bir zâtdur. Hürdoğan Re’is’in kendine emânet itdügi Ak Fırkayı az kalsun ki mâhir bir ugrı gibi sırtlayup götürür iken yakalanmış ve suçüsti yapılarak fırka ve dahi başvekâlet kendisinden ilm-i siyâsî ile istirdâd idilmişdi. Harîs ve cinfikirli bir zât olan Dividoglı, bendenize hemîşe İbrahim Hakkı Hazretlerinün Ma’rifetnâmesi’nin kıyâfetnâme kısmında buyurdugı şu beyt-i güzîni hâtırladur: “Kimün ki boyı ola kasîr/ Bulunur anda dürlü kusûr.”

Bu cebhenün görinen son cüz’i, Demokrat Fırkası ve re’îsi de Duygusal nâm bir zâtdur. Bu zât cüz’ün de cüz’i oldugı ecilden üzerinde durmaya ve dahı kalem atın yormaya degmez. Benderes gibi halkun gönlinde bir şehîd başvekil çıkaran Demokrat Fırka nerede, bugün tarlası iller tarafından sürülmiş fırka nerede? Vâ hayfâ, vâ hasretâ, vâ dirîgâ.

Selâm

Azîz kâri’lerüm, Devrân Çelebi bundan sonra ahvâl-i siyâsiyyeye dâyir müşâhede itdügi hâdisâtı kendi lisânınca sizlere arz idecekdür. 

Bâkî selâm ve hürmet ile.